Kim bilir, geminin sicili İngiliz mi olur, Fransız mı?

Yayın Tarihi: 01/03/21 07:00
okuma süresi: 4 dak.

Bir öykünün içindeyiz,

ancak, “bağımsızlığını” ilan eden "çocuk kahraman" gibi,

halâ anne kucağında,

sürdürdüğümüz öykünün öznesi değiliz…

 

Çünkü bu öyküdeki çocuk kahraman,

hep başka insanların,

bir yolunu bulup iktidardan yararlananların,

gücü elinde tutanların hikâyelerindeki bir karakter...

 

Çocuk kahramanın tek görevi,

ömrü yettikçe,

yağmanın, ganimetin ve biat etmenin,

kuşaklar boyunca devam edebilmesini sağlamak…

 

Öyle ki;

Bu öyküye inananlar,

bir taraftan "adı casino olan kumarhanelere ve sözde gece kulüpleri olarak lânse

edilen “genelevlere (kerhanelere)" "kültür turu" düzenlerken,

öbür taraftan da inanan,  inançlı insanlara yaranma adına camiler, külliyeler, imam hatip kolejleri ve

ilahiyat fakülteleri inşa edebiliyor!

 

Öykü, sadece çocuk kahramanın yaşadığı gerçeği örtüyor!

Çocuk artık gerçeğin zoruyla değil,

kendisi bir kahraman-“mış" gibi yaşıyor...

 

Bu öyküdekiler zaman içinde,

kimisi "müdür", kimisi "memur" olurken,

kimisi de bir yolunu bulup "ongarılıyor" ...

 

Şimdi sözde "modası geçen" federasyon ve federal çözüm modelini bir kenara fırlatıp,

bu öykü içinde Kıbrıs Sorununa KKTC kriterleri ile "çözüm" getiriyorlar!

Federal çözümü dışlamanın akıl yürütme biçimini ise,

"Ankara bilir" modeli ile açıklamaya çalışıyorlar...

 

Yani, Kıbrıslı Türklerin varlığını koruyup ileriye taşımayı şiar edinerek bir önemli araç olarak kurulan,

ve kuruluş bildirgesinde dahi federasyonu hedefleyen bu yapı,

şimdi sonuç haline mi gelecek?

Evet…!

 

"Ankara bilir" modelinde,

iyiyi, güzeli, çirkini, doğruyu ve yanlışı hep bu "Ankara bilirciler" biliyor,

her şeyi de sözde onlar onlar biçimlendiriyor...

Barış ve Kıbrıs'la ilgili vizyonumuzu,

hayallerimizi, gelecekle ilgili rüyalarımızı hep onlar,

yani "Ankara bilirciler" gördürüyor ve yorumluyor...

Siyasi, ekonomik ve tüm sosyal sorunlarımızın adlarını bile, "Ankara bilirciler" koyuyor...

 

Hâl böyleyken,  

“Ankara bilirciler” haricindeki kesimlerin de,

artık yolun ortasından gitmekten vaz geçip,

yolun soluna geçerek,

ezber bozar bir biçimde çözüm önerilerini de ortaya koyup,

ne üreteceğini, nasıl üreteceğini planlayarak,

ve her şeyden önemlisi,

sahip olduğu tüm haklarını kurda kuşa yem etmeden,

öykünün öznesi olmalıdırlar…

 

Kısacası, elimize deniz manzaralı bir resim alıp,

insanlara denizi yüzüp nasıl karşıya geçeceklerini anlatarak,

onları karşı kıyıya geçiremeyiz…

Deniz manzarasında sözde yüzmek ile gerçekten yüzerek karşıya geçmeyi bir tutamayız...

Çünkü deniz manzarasında yüzülmez,

de denize atlayıp yüzülmedikçe de karşı kıyıya geçilmez…

Eğer kendi öz yeteneğimizle yüzemeyecek,

veya kendi sandalımızı ya da gemimizi yapıp binemeyecek,

ve karşı kıyaya gidemeyeceksek,

bizi birilerinin kendi gemileriyle götürmesini bekleyeceğiz...

 

Ancak!

Bineceğimiz geminin sicili,

İngiliz mi olur, Fransız mı,

kim bilir?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları