BM’nin ‘Taksimle’ imtihanı…

Yayın Tarihi: 07/11/22 08:40
okuma süresi: 7 dak.

Geçtiğimiz 2 Kasım günü, KKTC Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu’nun New York’ta Türkiye kanalı üzerinden BM’ye yolladığı ve BM’ye “ya bizimle ayrı SOFA anlaşması yaparsınız ya da adanın kuzeyinden gidersiniz. Cevap için 1 ay süreniz var” dediği mektubun ilgili süresi doldu.

Aradan geçen sürede BM mektubu aldığını söylemesine rağmen herhangi bir cevap vermedi.

Süre dolduğu gün KKTC Dışişleri, BM’yi adanın kuzeyinden söküp atamayacağını aslında bildiği için zevahiri kurtarmak amaçlı bir açıklama yaptı.

Açıklamada “KKTC, BM Barış Gücü’nün ülkemizdeki varlığı ve faaliyetlerini iyi niyetimiz sayesinde sürdürebildiğini, ayrıca ülkemizdeki varlığı ve faaliyetleri için yasal bir düzenlemeye ihtiyaç olduğunu gerek yazılı gerek şifahi her vesileyle kayda geçirmiştir. Tüm bu çağrılarımıza ve ihtiyaca karşın BM, bugüne kadar, bu hususta,  herhangi bir adım atmaktan imtina etmiştir” ifadeleri kullanılırken, devamla “BM ve BM Barış Gücü ile ilişkilerimize her daim değer verdik, vermekteyiz. Ancak BM’nin, bir ülkedeki faaliyetlerini o ülke ile yapacağı bir anlaşma çerçevesinde yürütebileceğinin de altının çizilmesi gerekmektedir. İki tarafın kabul edebileceği bir anlaşmaya varmak önceliğimizdir. Bir anlaşmaya varılamaması halinde KKTC haklarını saklı tutmaktadır” denildi.

Yani yapılan “sizi dışarı atarız” tehdidinden bir şekilde geri adım atıldı, ‘hakkımız saklıdır’ noktasına gelindi.

Tabii bu noktada Ertuğruloğlu’nun “dışarı atarız” şeklindeki ifadelerinin Türkiye-BM ilişkilerini gerdiğini ve rahatsızlık yarattığını söylemek lazım. Bu yüzden de süre dolup zorda kalınınca bir nevi ertelenmeye gidildi diyebiliriz.

Öte yandan dün Rum basınına konuşan BM Barış Gücü Sözcüsü Âlim Sıddık ise konunun BM Genel Merkezinde değerlendirildiğini, henüz kapanmadığı söyledi. Ancak Sıddık şunları eklemekten de geri durmadı: “BM, ne şimdi ne de sonra Güvenlik Konseyi kararları dışında bir adım atmaz.”

Kısaca diyor ki, adanın kuzeyindeki devlet, BM kararlarıyla yasaklanmıştır ve bizim de 186 sayılı karar uyarınca muhatabımız Kıbrıs Cumhuriyeti’dir.

Dolayısıyla BM’nin kuzeyle herhangi bir anlaşma yapması bu şartlar altında imkansızdır.

Lakin bu hikâyenin asıl en ilginç noktası Kıbrıs Türk tarafının bu arka kapıdan tanınma girişimi değil, güneyle BM arasında yaşananlardır.

Basında okumuşsunuzdur, KKTC ani bir adımla ara bölgedeki tarihi Taksim sahasını açmaya hazırlanıyor. 1974’ten beri kullanılmayan stat için birden bire harekete geçen Türk tarafının bu girişimi Rumları öfkelendirmiştir.

Haliyle Rumlar sahanın ara bölgede olduğunu söylerken, BM ise sahanın sadece antrenman için kullanılacağı sözünü aldığı için izin verdiğini vurgulamaktadır. Ancak bu açıklama Rumları tatmin etmek bir yana daha da öfkelendirmiştir. Hatta Rum yetkililer, adadaki BM yetkililerini “Türkçü” diye suçlamaktadır.

Bu gelişmeler karşısında konuyla ilgili BM Genel Sekreterinin Özel Temsilcisi Colin Stewart’tan izahat isteyen Rum Dışişleri Bakanı Kasulidis’in öfkesi ise tavan yapmıştır. Geçtiğimiz hafta Filelefteros’ta Kostas Venizelos imzasıyla yayımlanan Kasulidis-Stewart görüşmesinin telefon tutanakları bu öfkeyi açıkça gösteriyor.

Öyle ki, Kasulidis’in bakanlığa çağırdığı Stewart hastalığını bahane ederek bu görüşmeye gitmemiş. Ancak Rumlar onun bir gece önce gayet neşeli bir şekilde yemekte olduğundan haberdar oldukları için bunu ‘yememişler.’

Böylece önce ‘madem hastasınız yarın gelirsiniz’ teklifi yapan ama bu kez de “Kanada’ya döneceğim” diyen Stewart’ın bu tavrı üzerine Kasulidis’in muhatabına büyük bir öfkeyle bağırması bakanlığın camlarını titretirken, ona “eğer Türklerle anlaşma imzalarsanız BM Barış Gücünün mandasını iptal ederiz” demiş. Görülmemiş ve Rum tezlerine ters bir ifade diyebiliriz çünkü BM’nin adadaki siyasi varlığının etkisi bir yana ana finansörü de Kıbrıs Cumhuriyeti ile Yunanistan’dır.

Ve size garanti veririm, -olmaz ama- BM-KKTC arasındaki olası bir anlaşma durumunda Rumların bu son yazdığımı yapması başta Tahsin Ertuğruloğlu olmak üzere tüm hamaset cephesinde bayram havası yaratacağını söylemem yanlış olmaz.

Çünkü Kıbrıs adası Ağustos 1974’ten beri fiili ateşkes durumundadır ve BM ancak o ateşkes bittiği, taraflar anlaştığı zaman buradaki görevini (elbette bir müddet gözlemcilik de yaptıktan sonra) sonlandırabilir.

Bu yüzden de BM’nin aradan çekip gitmesi adadaki fiili durumun artık normalleştiği anlamına gelir ki burada sadece iki şeyin ihtimali var. Ya iki taraf federal çatı altında çözüme karar vermiştir ya da taksim fiilen gerçekleşmiştir.

Geldiğimiz pozisyonda Kıbrıs Türk tarafı ve Türkiye’nin federal çözümü gömme çabaları kuşku yok ki yeniden birleşmeye değil, taksimi tamamen kalıcı kılmaya yöneliktir.

Bu yüzden de yapılmaya çalışılan şeylerin, Taksim sahasındaki oldubitti, Denya ovalarındaki gerginlikler, Imagine projesinin iptali, Maraş’taki kutlamalar ve nihayetinde BM’ye “bas git” çağrıları tabii ki taksim politikasının birer üründür.

Kıbrıslı Türkleri çıkmaz bir sokakta terkedilmiş bir şekilde bırakan bu siyasi anlayış güneydeki hamaset cephesinden de beslenmekte, karşılıklı olarak çözümsüzlüğe oynamaktadırlar.

Taksim sahası meselesi işe bu açılardan bakınca gayet sembolik durmaktadır, bilinçli bir harekettir, açık mesajdır. Kuşku yok ki BM bu saha ekseninde gelişen olaylar karşısında yeni bir imtihandan geçmektedir.

Bir zamanlar o sahada fırtına gibi esen ve kupalar kaldıran Kıbrıslı Türklerin geldiği nokta ise sahaya çıkıp maç dahi yapamamaktır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları