Bir konferans, bir öneri, Kıbrıs sorunu ve birtakım beklentiler…

Yayın Tarihi: 20/03/23 07:00
okuma süresi: 10 dak.

Bugün Türkiye ve Suriye adına Avrupa Birliği (AB) Komisyonu ve AB Konseyi Dönem Başkanı İsveç tarafından Brüksel’de bir “Uluslararası Bağışçılar Konferansı” düzenleniyor. Söz konusu konferans, 6 Şubat’ta Maraş merkezli meydana gelen depremler sonrasında ortaya çıkan yıkımın yaralarının sarılması için dayanışma ve destek niteliği taşıyor. Konferansın ev sahipliğini ise dönem başkanı İsveç'in adına Başbakan Ulf Kristersson ile Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen yapıyor. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da konferansın açılışına çevrimiçi katılıp hitapta bulunacak. Dış İşleri Bakanı Mevlut Çavuşoğlu’nun ise konferansta hazır bulunması bekleniyor. Konferansa Rusya dışında G-20 ülkeleriyle, körfez ülkeleri de katılacak.

Dünya Bankası tarafından ortaya konulan rakamlara göre deprem ve sonrasının Türkiye ekonomisine zararı yaklaşık 80 milyar doları buluyor. Bunun orta vadede 100 milyarı aşması bekleniyor. Bu minvalde Türkiye’nin maddi yardıma ihtiyacı var ve bu durum ivedilik taşıyor. Suriye için de durum ivedi. Ancak bu makalede Suriye kısmını ayrı tutuyorum çünkü konunun Türkiye ayağı bence çok önemli.

Öte yandan NATO üyeliği için Ankara’nın onayına ihtiyaç duyan İsveç’in bu konferansa ön ayak olması (evet dönem başkanı ama) dikkat çekici duruyor.

Bilindiği üzere Türkiye, Finlandiya’ya NATO konusunda yeşil ışığı yakmış durumda. Rusya ise bu ülkelerin NATO’ya katılmasına son derece karşı, hatta bunu ‘casus belli’ diye niteleyecek açıklamalara imza atmış durumda. Ukrayna savaşı üzerinden şekillenen kamplaşma iki taraf arasında arabuluculuk rolüne soyunan Türkiye’yi bir karar verme noktasına getirmiş durumda. 14 Mayıs seçimi öncesi meydana gelen büyük felaket bu karar vermeyi hem daha ivedi hem de daha kritik bir hale getirmiş durumda.

AB ise bu seçimdeki dengeleri etkilememek için son derece hassas bir diplomasi izliyor. Erdoğan yönetiminin batıyla girdiği yeniden yakınlaşma sürecinin seçimlerde propaganda malzemesi yapılmamasını isteyen AB yine de sıcak mesajlar vermekten çekinmiyor.

Mesela İsveç Dışişleri Bakanlığının geçtiğimiz günlerde yaptığı açıklama da tam bu yönde sıcak mesajlarla dolu.

“İsveç olarak, tarihten bu yana güçlü bir dostluğa sahip olduğumuz Türkiye ve Türk halkına yardım etmek için elimizden geleni yapmak istiyoruz" denilen açıklamada “Türkiye ve Suriye'de depremden etkilenen insanlar günlük yaşamlarını yeniden inşa ederken onların yanlarında olacağız" ifadeleri kullanılmış.

Konferansta alınacak olan kararların yeni dönem Türkiye-AB ilişkileri yönünde oldukça belirleyici olacağını söylemek mümkün ancak dediğim gibi AB’nin derdi DW’ye konuşan bir AB’li diplomatın ifadeleriyle “Konferansın odağının seçimler değil halk olacağı” yönünde.

Ancak bu haftanın tek önemli gelişmesi bu değil. Zira 22 Mart günü AB Liderler Zirvesi Brüksel’de toplanacak. Zirvenin önemli başlık maddelerinden bir tanesi Kıbrıs sorunu olacak ancak bunun alışılagelmiş banal sebepleri dışında bu kez bir de beklentisi var. O beklentiyse yeni Rum Lider Nikos Hristodulidis’in AB’yi soruna daha çok müdahil edecek önerilerini sunacağı tekliften başka bir şey değil. Bu arada Rum liderin 23 Mart’ta Paris’te Emmanuel Macron ile ayrıca görüşeceği buraya bırakmak isterim. Son günlerde büyük bir protesto dalgasıyla karşı karşıya kalan Macron’un onu ne kadar can kulağıyla dinleyeceği şüpheli ama bu durum görüşmenin önemini ortadan kaldırmıyor. Bu arada Macron’un bu daveti kimileri tarafından “Türkiye ile Kıbrıs Cumhuriyeti” arasında bir nevi arabuluculuk görevine hazırlanıyor diye de nitelenmiş durumda.

Malumunuzdur, Kıbrıs sorunu Türkiye-AB ilişkilerinin en yakıcı başlıklardan birisidir ve adadaki çözümsüzlük Türk Dış politikasının önemli handikaplarından birisi olarak durmaktadır. 

Hristodulidis’in bu bağlamda AB zirvesine götüreceği önerileri yukarıda anlattığım bağışçılar konferansı dışında okumak pek tabii ki mümkün değildir. Buna Rum liderin son haftalarda sık sık tekrarladığı “Suçlama oyununa girmeyeceğim, Türkiye’yi suçlamayacağım” açıklamalarını da eklemek gerekir. Anastasidis döneminde Türkiye’ye yaptırım için zirve zirve dolaşan ancak eli boş kalan Rum liderliği belli ki daha pro-aktif bir siyaset izlemeyi amaçlıyor. Zorlarsak pozitif bile diyebiliriz.

Ancak Hristodulidis’in öneriler şu ana kadar ortaya çıkmış değil. Dün Kathemerini Gazetesine konuşan Avrupa Komisyonu Yapısal Reform Destek Bölümü Genel Müdürü Mario Nava “henüz bize ulaşan bir taslak yok” ifadelerini kullanmış.

Nava röportajında “Söz konusu öneriler üzerinde istişarede bulunmayı dört gözle bekliyoruz” derken AB’nin iki devletli çözüm konusundaki düşüncesini bir kez daha tekrarlamış. “Komisyon, iki bölgeli iki toplumlu siyasi eşitliğe dayanan federal model konusunda oldukça nettir” diyen Nava, Maraş konusunda da aynı netlikte konuşmuş: “Kent, BM kararları tahtında esas sahiplerine iade edilip BM’ye devredilmelidir.”

Komisyonun adada kalıcı bir çözüme ulaşmak için yapılacak çabalara destek vereceğini tekrarlayan Nava bu bağlamda adadaki liderlerin Güven Yaratıcı Önemleri (GYÖ) gündeme alma kararını selamladıklarını da belirtiyor.

Geçtiğimiz ay iki lider arasında uzlaşılan ve ara bölgede yapılması planlanan solar enerji parkı konusunda ihale sürecinin tamamlandığını, parkın Kasım ayında faaliyete geçmesini planladıklarını da ifade eden Nava, Yeşil Hat Tüzüğü üzerinden yapılan ticaretin 2022 yılında 14.7 milyon Euro’ya yükselmesini de memnuniyetle karşıladıklarını, bunun daha da artmasını umduklarını söylemiş.

Solar park projesinin iki taraf arasında yeni adımlara vesile olmasını dileyen Nava, bir diğer önemli konu olan mülteciler meselesine de değinmiş. Son dönemde kuzeyden güneye artarak devam eden mülteci akınının endişe yarattığını belirten Nava, güney kamuoyunda çok tartışılan sınıra dikenli tel çekilmesi konusundaki soruyu da  “akını engellemek için konulacak engellerin iki halkın karşılıklı geçişlerini ya da ticaretini engelleyemeyecek şekilde olması gerekir” diye cevaplamış.

Yani anlayacağınız varsa önümüzdeki hafta Türkiye-AB ilişkileri anlamında içinde Kıbrıs sorununun da önemli gündem maddesi olarak yer alacağı bir takım önemli toplantıların yapılacağı bir hafta.

Biliyorum, Kıbrıs sorununun çözümü konusunda hayatınız boyunca bir milyon tane “önemli hafta, önemli yıl, önemli gün” diye haber okudunuz ve bu haberlerin çözüm getirmediğini gördünüz. Ben de sizin gibi bıkmış durumdayım.

Fakat bu kez işler her zamanki karışıklığı dışında bir takım ivedi ve kritik karar anları potansiyeli bakımından oldukça umut verici olabilir.

Ha bizim liderliğimizi soracak olursanız bildiğiniz gibi o kısım süreçten 2020 Kasım itibarıyla ‘çektirilmiş’ durumda. Niyazi Kızılyürek hocanın aynı adlı eserinde vurguladığı “kayıp özneden” öte ‘kaybedilen özne” konumunda gelen Kıbrıs Türk liderliğinin hamaset nutku atıp, bilindik hikayeleri anlatması dışında yapacağı pek bir şey yok. Dışişleri Bakanlığının ise dünya ülkelerinin bağımsızlığını kutlamak gündemi dışında pek fazla yol kestiğini görmedik. Kutlanan ülkelerin bu kutlamadan haberi var mı diyecek olursanız, hiç sanmıyorum.

Öte yandan meclis işi meşru muhalefetimizin de sürecin içinde olduğunu söylemek zor. Geçen hafta yapılan birtakım görüşmeleri not ettik fakat bunların daha çok bireysel düzeyde yapıldığını da görmezden gelemeyiz. Onlar gibi meclis dışı muhalefetin de pek bir hava kestiğini söylemek mümkün değildir. Kısacası “Cumhurbaşkanlığı” ve hükümetin Kıbrıs sorunu konusundaki etkisiz eleman hali, muhalefeti (çözüm güçleri) de içine alacak şekilde genişlemiş gibi görünmektedir.

Halbuki gönül çözüm güçlerinin en azından bu süreçte biraz daha hareketli olmasını, baskı yaratmasını, hiç olmadı çam kese böceği sorunu kadar bu konuyu da gündemine almasını isterdi ama sanırım yine kendi kendime konuşuyorum.

Zira herkesin odağındaki konu 14 Mayıs’ta ne olacak konusudur. Fakat başkalarının akıbeti üzerine kurulan beklentilerin bizim akıbetimizi değiştireceği yoktur. Ha o beklenti sadece KKTC iktidarı konusunda yoğunlaşmış bir beklentiyse, o iş başka, onu göreceğiz. 

Ama çözüm konusunda beklentimiz varsa ses çıkarmanın, yaratıcı teklifler yapmanın ve gündem oluşturmanın tam zamanıdır diye düşünmeden edemiyorum…

Susmayın…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları