Suçlama yerine ‘ikna etme’ yöntemi…

Yayın Tarihi: 03/04/23 14:00
okuma süresi: 7 dak.

Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Birleşmiş Milletler'deki “30 Mart Uluslararası Sıfır Atık Günü Özel Oturumu'na” katılmak üzere gittiği New York'ta, Türkevi'nde bir grup Türk gazeteciyle dış politikadaki gelişmeler konusunda sohbet etmiş.

Kıbrıs Postası’nın haberine göre, Kıbrıs meselesi kapsamında ada etrafındaki hidrokarbon zenginliklerinin hakça paylaşımı sorununa da değinen Çavuşoğlu, Kıbrıs'ta kalıcı bir çözümün olmamasının her zaman bir gerginlik sebebi olduğunu söylemiş.

Öte yandan Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yeni Dışişleri Bakanı Konstantinos Kombos da dün Fileleftheros Gazetesine konuşarak, adadaki siyasi durumu ‘sürdürülemez’ olarak nitelemiş.

Kombos açıklamalarında, Çavuşoğlu’nun gerginlik vurgusuna benzer şekilde adadaki statükonun her geçen gün daha da negatif bir hal aldığını belirterek, bu durumun ‘çözüm’ kabul edilmesinin opsiyon dışı olduğunu belirtmiş. Yani ‘çözümsüzlük çözüm değildir’ demiş.

Rum lider Nikos Hristodulidis’in geçen ay sonu katıldığı ve neredeyse bütün tarafların başarılı bulduğu Brüksel’deki AB zirvesi temaslarına da atıfta bulunan Kombos, kendilerinin şu an için amacı olan bir pozisyonda bulunduğunu vurgulayarak, bu amacın 2017’de Crans Montana’da kalınan yerden başlanması olduğunu söylemiş.

Doğrusunu söylemek gerekirse, Kıbrıs’ın güneyinde değişen yeni liderlik, bir önceki liderliğin aksine yeni bir yol izlemeye başlamış diyebiliriz.  Seçim öncesi yeni liderin seçilmesi üzerine yaptığımız olumsuz eleştirilerin aksine girilen bu yol, Kıbrıs sorununun çözümünde kilit bit rolde bulunan Türkiye’yi suçlamak yerine, onu ikna etmek üzerine kurulu.

Bir önceki Rum lider Nikos Anastasiadis’in hemen her platformda ama özellikle de AB platformlarında sürdürdüğü Türkiye’yi suçlama oyunu ve taktiği çok az sonuç verdi.

Hatırlatmam gerekirse, Anastasiadis, özellikle de Kıbrıs MEB’inde yaşananları AB’ye götürüp, Türkiye için geniş çaplı yaptırımlar istediğinde elde ettiği tek yaptırım, Türkiye adına bu faaliyetleri sürdüren gemilerin kaptanlarının banka hesaplarına şerh koydurtmaktan ileri gidememişti.

Nihayetinde AB’nin en büyük ticaret partneri olan Türkiye’ye sırf Kıbrıs Cumhuriyeti gibi devlet anlamında bir ‘cüce’ istedi diye ciddi yaptırım koymasını beklemek gerçek bir hayalcilik olurdu.

Bu tipten başarısız girişimlerle Kıbrıs sorununu çözüm odaklı olmaktan çok, ‘suç ve ceza’ odaklı bir nosyona sokmak isteyen Rum liderliğinin yeni dönemde bu siyasetten uzaklaştığını görmek mümkün.

Brüksel’deki zirvede Türkiye’nin müzakereler için ‘ikna’ edilmesi yönünde bir de yol haritası sunan Hristodulidis, bu konuda bir miktar yol almış gibi de duruyor. Önerilerin tam olarak ne olduğu konusunda bir bilgi yok ancak sızdırılan bilgilere göre, Türkiye’nin yıllardır ‘donuk’ kalan 8 AB müzakere başlığından en az 6 tanesinin açılması bu öneriler arasında bulunduğu Rum basınına yansımış durumda. Ekonomik olarak zor günlerden geçen Ankara’nın, AB sürecindeki olumlu canlanmayla birlikte en basitinden Türk Lirasında yaşanan kan kaybını geriletmesi gayet mümkün. Dolayısıyla bu konulardaki olumlu haberlerin ve yakınlaşmaların bile büyük etkisinin olduğu bir ortamda olduğumuzun farkındayız. Aslında kimse sorun istemiyor ve herkes bu çözümsüzlüğün zararlarının farkında.

Türkiye-AB ilişkilerinin en başta gelen ‘toksik’ konularından olan Kıbrıs sorununun çözümü elbette bu zehirli ortamı sona erdirecek niteliktedir.

Çünkü Türkiye Dışişleri Bakanı Çavuşoğlu’nun makalenin başında alıntıladığım ifadelerinde olduğu gibi adada nihai bir çözüm bulunmaması her zaman bir gerginlik sebebi olmaya devam ediyor.

Ondan ötesi, bir AB ülkesi olan Kıbrıs’ın, Türkiye ile yaşadığı bu gerginlik, elbette Türkiye-AB ilişkilerine de yansımakta, konu AB ile Türkiye arasında bir soruna dönüşmektedir.

Bu bağlamda AB de Kıbrıs sorunundan kurtulmayı her bakımdan istemektedir.

Tüm bu sorunlar ve karşılıklı karmaşık ilişkiler karşısında bilindik suçlama oyunları yerine, çözümün gerekliliği üzerinden konuşmak bence en akılcı yol olur.

Nitekim Hristodulidis liderliğinin girdiği bu yeni yol, suçlama oyunu yerine ‘ikna’ ve çözümün gerekliliği üzerinden devam etmektedir.

Çavuşoğlu’nun New York’ta sarfettiği sözler de bence bu akılcı yola ‘olumlu’ bir mesaj niteliği taşımaktadır.

Ersin Tatar ve Tahsin Ertuğruloğlu liderliğinde koro halinde sürdürülen suçlama edebiyatına neredeyse hiç cevap vermeyen, esas aktörü artık Türkiye olarak açıkça kabul eden Hristodulidis liderliği, Kıbrıslı Türklerin tamamen kaybolduğu sahnede Türkiye’nin direk muhatabıdır.

Çok önceleri Makarios’un defalarca zorladığı bu yöntem, Anastasiadis’in kendi görev süresinde sürekli yaptığı gizli kapaklı görüşmelerle iyice dallanıp budaklanmış, şimdilerde de Hristodulidis’e miras kalmıştır.

Süreçte son 3.5 yıldır tamamen kayıpları oynayan Kıbrıslı Türklerin artık tek şansı Türkiye-AB-Kıbrıs üçgeninde yapılacak istişareler ve bulunacak çözüm formülüdür.

Olumsuz bir manzara olarak görülse de apaçık bir ‘uluslararası sorun’ olan Kıbrıs sorununun çözümünün bulunacağı yer yine uluslararası platformlardır ve kuşku yok ki konunun Lefkoşa yerine buralarda tartışmaya başlanması olumlu bir durumdur. Rum liderin AB’nin sürece aktif katılımını istemesi de gayet olumlu bir istektir.

Sonuç olarak tüm bu denklemin çözülmesi için gereken şey ise Uluslararası İlişkilerin en kadim kurallarından olan ‘Interdependence’ (Karşılıklı bağımlılık) olgusuna uygun hareket etmek ve durumu kazan-kazan noktasına çekmektir.

Bu başarıldığı an Kıbrıs’ta kalıcı bir çözüm kendiliğinden gelecektir…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları