Tarihi misyon…

Yayın Tarihi: 22/01/24 07:00
okuma süresi: 8 dak.

CTP Genel Başkanı Tufan Erhürman dün bir açıklama yaparak, hem yeni özel temsilci Maria Cuellar’ı selamlamış, hem de onun işinin zor olduğunu söylemiş.

Tufan Hoca, bir kısmına katıldığım açıklamasında, Kıbrıslı Rum tarafını ‘samimiyetsizlikle’ suçlarken, Kıbrıslı Türk tarafını ise “Kıbrıs Türk tarafını yönetenlerin” diye başlayan bir ifadeyle, kabul edilmiş BM parametrelerini ‘reddeden’ taraf olarak nitelemiş.

Tabii “Kıbrıs Türk tarafını yönetenler” ifadesinden benim anladığım olsa olsa Türkiye olur. Çünkü Kıbrıs Türk tarafını yönetenin, özellikle de Ersin Tatar’ın o koltuğa oturtulmasıyla birlikte Türkiye olduğunu sadece Tufan Hoca değil, sağır sultan bile bilmektedir.

Elbette Tufan Hoca aynen geçen hafta Ankara’da katıldığı bir konferansta yaptığı gibi, “federasyon öldü gömüldü” diyen Türkiye’ye veya Türkiyeli bir yetkiliye herhangi bir eleştiride bulunmuş değildir. Bu açıklamada da öyle bir eleştiri yoktur. Hatta benim hatırladığım hiç yoktur.

Ama ben buna çoktan alışmış durumdayım. Ve hatta daha da ileri gitmem gerekirse, CTP’nin bugünkü sönük, silik, mecliste hükümet yetkilileriyle hesap yarıştırmaktan daha ileriye gidemeyen bir muhalefet olmasına ya da kendi içinde seçim yapmayı bile unutan bir parti haline gelmesinden sadece Tufan Hoca sorumlu değildir diye düşünüyorum.  

Partide bir kısım vekil ve yetkiliyi tenzih ederek söylüyorum, bu halden en başta Tufan Hoca’yı tanrılaştıran, sonra da onun gölgesinde siyaset yaptığını zanneden güruh sorumludur.

Haliyle gözünü 2025 Cumhurbaşkanlığı seçimine çeviren Tufan Hoca, düzenin esas sahibiyle dalaşmak yerine kucaklaşmayı istemektedir. Belli ki partinin elitleri de bunu desteklemektedir.

Hal böyle olunca, işte ortaya böyle suya sabuna dokunmayan açıklamalar çıkmakta ve koskoca CTP lideri ne Ersin Tatar’a, ne Cuellar atandığı gün “boşuna atandı” diyen Tahsin Ertuğruloğlu’na, ne de onları kumanda edenlere eleştiri getirememektedir. Bu durumda hedef tahtasına “zavallı” Nikos oturtulmaktadır.

Ancak bu makalenin başında da dediğim gibi hocanın açıklamasının bir kısmına katılıyorum. Ama katılmadığım tarafı da çok. Onları sıralayarak devam etmek istiyorum.

Mesela Tufan Hoca açıklamasının ‘Akan Kürşat’ konusuna değindiği kısmında pek açık vermemeye çalışarak, olup biteni Rumlara bağlamakta, zamanlamasını da anladığım kadarıyla manidar bulmaktadır.

Kendi partisinden bir vekilin kocasının karıştığı bu iş konusunda net tavır almasını zaten hiç beklemezdim. Fakat Rumların kuzeyde patlayan mal satımına ilişkin, -ki satılanlar onların malları-, bir takım önlemler almasını, sanki de ‘çözümsüzlük isterler de ondan’ gibi noktadan okumasını hiç tasvip etmiyorum.

Gerçekten hepimizi saf mı zannediyor bilmiyorum ama Rumların çatır çatır çıkardığı tutuklama emirlerinin sebebi, kendisinin de yönetmeye namzet olduğu bu ‘kim kime dum duma’ düzenidir.

Crans Montana sonrası son derece haklı bir pozisyonda bulunmasına rağmen masadan kaçan, Kıbrıslı Türklere çözümsüzlük gömleğini yeniden giydiren bu düzen ve onun bekçileri, özellikle de bu konuda karşılarında muhalefet bulamadıkları için gün geçtikçe daha da pervasızlaşmaktadırlar.

Bu pervasızlıkları doğal olarak karşı tarafın da pervasız davranmasına yol açmış ve sıra işte son haberde olduğu gibi taksicilere gelmiştir.

Gerçi ben bu taksiciler konusunun ‘yasaklama’ gibi bir duruma getirilemeyeceğini düşünüyorum çünkü iki taraf arasındaki karşılıklı geçişler çoktan dönülmez noktayı aşmış, çeşitli bağlılıklar yaratmıştır. Turizm ve taşımacılık konusunda yüzlerce kişi ortak çalışmaktadır.

Ama bu konuyu ve de başka ‘duyum’ konularını kalkıp da ‘Rumların endişe salmasına’ bağlamak nedir?

Napsalardı? Siz malları çatır çatır satarken oturup baksalar mıydı?

Mesela TMK dediniz, “gelin başvurunuz” dediniz, sonra da kararlar çıkınca dönüp tazminatları ödemediniz! Kadük ettiniz! Şimdi de koro halinde ‘çare TMK’ diyorsunuz. Pes doğrusu!   

Peki açıklamasında “TMK çalıştırılmalıdır” diyen Tufan Hoca, çalıştırılmayan komisyon konusunda kendisi ve partisi iktidardayken ne yapmıştır? Koskocaman bir hiç! E oldu mu şimdi?

Öte yandan kendisi ve vekilleri çıktıkları hemen her programda Rum lider için sürekli “samimiyetsiz” tabirini kullanmaktadırlar.

Crans’ın canlı bir şahidi olarak Hristodulidis’le ilgili düşüncelerim elbette aşk derecesinde değildir. Onu çok defa yerden yere vurmuşluğum da vardır. Ama sabah akşam ‘federal çözüm istiyorum’ diyen birisine, “sen samimi değilsin, inanmıyoruz” deyip, sadece eleştirmek nedir? Kolaycılık değil de nedir?

Niye gidip Rum liderle görüşmüyorsunuz? Niye samimiyetini ölçmüyorsunuz?

Onu bunu bilmiyorum ama Tufan Hoca’nın açıklamasının şu kısmına bir miktar ihtiyatı kendimde saklamak suretiyle katılıyorum:

“Kıbrıs Türk halkı, bir kez daha ucu bucağı olmayan, nereye varacağı, nerede, nasıl biteceği belli olmayan bir müzakere sürecinin esiri olmayı kabul etmiyor. Müzakere süreci, Sn. Guterres’in dediği gibi, sonuç odaklı ve zaman sınırlaması olan, BM Güvenlik Konseyi kararlarında açıkça yer aldığı ve müzakere masalarında defalarca teyit edildiği şekliyle siyasi eşitliğin tartışma ve pazarlık konusu yapılmadığı ve süreç Kıbrıslı Türklerin iradesine rağmen bir kez daha başarısız olursa statükonun aynen devam etmeyeceğinin baştan güvenceye alınacağının belirlendiği bir yöntemle başlamalıdır.”

Katılıyorum katılmasına da bu konunun kendi içinde bir takım potansiyel tehlikeler taşıdığını düşünüyorum. Mesela olur da böyle bir modalite yaratılacaksa Tahsin abi kafasındakilerin “İşi yokuşa sürelim, çözüm olmasın, zaten sonrasında statüyü kaptık” şeklinde bir düşüncede olacağına eminim.

Bu durumda böylesi bir modalitenin “çözümsüzlük çözümdür” kafasındakilerin elinde silaha dönmesine karşılık neler düşünüyoruz? CTP bu konuda ne gibi tedbirler düşünmektedir mesela?

Uzun lafın kısası, Kıbrıslı Türklerin son derece kritik günlerden geçtiği ve yok olmaya yüz tuttuğu bu günlerde cesur bir yol göstericiye ihtiyacı vardır.

Tam da bu yüzden KKTC Cumhurbaşkanlığı ya da Başbakanlığından çok daha önemli bir mevki vardır: O da Kıbrıslı Türklerin toplum liderliğidir. Ama bu statüyü tüm dünyanın saygıyla tanıdığı bir yere yükseltmektir. Bunu ancak bir liderin önderliğinde başarabilir.

Ancak Kıbrıslı Türkler uzun bir süredir lidersizdir. Ve bu lidersizlik bilinçli bir operasyonun sonucudur.

İşte CTP’nin ve Tufan Erhürman’ın kendisine biçmesi gereken misyon budur, yani liderliktir, basit koltuk hesapları değildir...

Ha eğer hocam kendisine görev olarak bunu biçmiyorsa o zaman partisi gereğini yapmak zorundadır.

Tabii hala daha o kudreti ya da işlevi varsa…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları