Anavatanların ‘milli’ açmazı…

Yayın Tarihi: 26/02/24 07:00
okuma süresi: 8 dak.

Mayıs 1950’de Kıbrıs’tan Atina’ya giden bir delegasyon, Yunan Hükümetine, adada o yılın başında ada genelindeki kiliselerde yapılan ve halkın yüzde 95.17’sinin onayladığı Enosis, yani ‘Yunanistan’la birleşme’ plebisitinin sonuçlarını sunmak ister.

Yunanistan o günlerde hem 2.Dünya Savaşının hem de akabinde patlak veren Yunan İç Savaşı sonrası buhranlı günlerinden geçmektedir. Yunan halkı sefil ve aç durumdadır. Üstelik soğuk savaşın yeni yeni filizlendiği dünyada, Kore savaşı da kapıdadır.

Yunan Hükümetinin o zamanki Başbakanı General Nikos Plastiras, aralarında genç ve oldukça heyecanlı nutuklarıyla bilinen genç bir papazın da olduğu grupla görüşür. O papazın adı Makarios’tur.

Aynı zamanda bir Yunan halk kahramanı General Plastiras, “Kıbrıs halkının kalp atışlarını Yunanistan’a sunuyoruz. Anavatanımızın davamıza sahip çıkacağını umut ediyoruz” denilerek sunulan sonuçları ve konuşulanları dinler. Delegasyonun sözcüsü “eğer istencimiz hükümet tarafından dikkate alınmazsa, Yunan halkının son sözü söyleyeceği” tehdidini de üstü kapalı olarak aktartır.

Dün Cyprus Mail’e konuk olarak yazan DİSİ’nin eski bakanlarından Leontios Ierodiakonou’nun makalesinden alıntıyla devam edecek olursak, General Plastiras grubu dikkatle dinledikten sonra, plebisit sonuçlarını almayı reddeder. Bu tavrını da Yunanistan’ın o zamanlar Kıbrıs’ı koloni olarak tutmakta olan İngiltere’yle soğuk ilişkilere girmemek için yaptığını anlatır. Delegasyon şok olur.

Toplantıdan sonra General Plastiras, Makarios’un yanına gider ve ona şöyle der: “Dinleyin, hazretleri, zavallı “barakama” gelip benden Kıbrıs için savaşmamı isteseydiniz bunu memnuniyetle yapardım, çünkü ben bir askerim. Ama siz Yunanistan Başbakanı'nın makamına geliyorsunuz ve benden Kıbrıs'a fayda sağlayamadan Yunanistan'ı yok etmemi istiyorsunuz. Oturun oturduğunuz yerde!”

Ancak Rumlar yılmaz, başta Makarios olmak üzere Yunanistan üzerinde geniş bir kamuoyu baskısı yaratmak için harekete geçer. Aynen ondan yaklaşık 55 yıl sonra ‘Annan Planına hayır kampanyasını’ zamanın ‘evet’ diyen hükümetine baskı olsun diye Türkiye’de sürdürmeye çalışan Rauf Denktaş gibi. Zaten Kıbrıs tarihi bir koloniden ya da hükümdarlıktan kopup, diğer bir hükümdarlığa ya da koloniye bağlanmak isteyenlerin karşılıklı mücadelesinin tarihinden başka bir şey değildir.

Oralara girmeden devam edecek olursam, Makarios ve kilise baskılarını sürdürür. Yunan Hükümetlerini açıkça tehdit eder.

Yıllar sonra, 1956’da Yunan Parlamentosunda bir konuşma yapan eski başbakanlardan Sofokles Venizelos, Makarios’un tehditlerini yine Ierodiakonou’nun makalesinden alıntıyla aktarayım: “Benden BM’ye başvurmamı istedi. Bu teklifini 1951’de başbakanken reddettim. Ertesi yıl daha da güçlenmiş olarak geldi, yine reddettim. Dışişleri Bakanımızın ofisinde bana ‘seni Yunan halkına ifşa edeceğim’ dedi. Ben de ona ‘beni kime istersen ifşa edebilirsin. İstediğini yapabilirsin. Ama Yunan dış politikasını yönetemezsin’ dedim.”

1953’e gelindiğinde artık Başpsikopos da olan Makarios baskılarını daha da arttırır. O yaz Lefkoşa’daki Fanaromeni kilisesinde büyük bir miting düzenleyen Makarios, dönemin Yunan hükümetine çok ağır suçlamalarda bulunarak “Eğer Yunanistan korkuyorsa ve BM’ye gitmiyorsa, biz gideriz, kendi kaderimizi tayin etme hakkımızı isteriz” der.

Yunanistan’ı en nihayetinde harekete geçiren cümleler de bunlar olur. O dakikadan sonra ne İngiltere ne de Türkiye ile bir probleme girmek istemeyen Yunan hükümeti, 1954 yılı geldiğinde Kıbrıs sorununu BM’ye götürür.  

İşte 1960’ta Kıbrıs Cumhuriyetinin ilanına giden süreç böyle başlar. Tabii bizim ve Rumların resmi tarih öğretilerinde yukarıda anlattığım olaylar bambaşka şekillerde ve kahramanlık türküleriyle çarpıtılarak anlatılır.

Fakat, konuya dönecek olursak, aynı dönemde Ankara kapılarını aşındıran Kıbrıslı Türk heyetlere de o başvuruya kadar, “Türkiye’nin Kıbrıs sorunu diye bir sorunu yoktur” denilerek kapı dışarı edilmişti. Hatta dönemin Menderes hükümetinin Dışişleri Bakanı olan Fatin Rüştü Zorlu’nun, kendisine Kıbrıs sorununu aktarmaya gelen heyete çok öfkelendiği ve azarladığı onlarca anlatıda yer almaktadır.  

Ancak Makarios’un dini kimliğini de bolca kullanarak yaptığı baskılar en sonunda Yunanlıları pes ettirmiş ve onun sonucunda sadece Yunanistan değil, Türkiye de mecburen oyunun içine girmiştir. Yani Kıbrıslı Türklerin o güne kadar başaramadığını Makarios başarmıştır.

Gerisi zaten tarihe mal olmuş olaylardır…Ve içinde bolca ihanet, kandırılmışlık, acı, kan ve gözyaşı vardır.

Aradan geçen 70 yılın ardındansa ne Türkiye’nin ne de Yunanistan’ın “Kıbrıs sorunu” denilen bu illetten toplumsal bir fayda ettiği görülmemiştir. Elbette, her iki ülkenin hükümetlerinden çeşitli kesimler, zümreler, sermaye grupları ve benzerleri fayda etmişlerdir. Özellikle 1974’te tesis edilmiş statükodan bolca faydalanmış olanlar vardır. Fakat genelde iki ülkenin halklarının bu sorundan bir çıkarı yoktur, olamaz da.

Öte yandan bu sorunun, iki ülkenin hükümetleri tarafından ‘sınırdaki düşman’ algısına uygun, son derece kullanışlı ve oy toparlayıcı milli birer dava olmak dışında herhangi bir etkisi de yoktur.

Bilakis, Ege denizini tam anlamıyla bir turizm cennetine çevirecek, iki ülke arasındaki ticareti patlatacak, milyar dolarlık bir refah anlayışı yerine, yıllardır sürdürülen anlamsız bir düşmanlık vardır. Ve Kıbrıs sorunu tam da bunun ortasında oturmaktadır. Kuşku yok ki Türkiye ile Yunanistan’ın iyi komşuluk ve iş birliğinin yolu Kıbrıs sorununun çözümünden geçmektedir.

Keza, Türkiye’nin 200 yıllık batılılaşma projesinin selameti de bu sorunun çözümünde yatmaktadır.

Ezcümle, son dönemde oldukça iyi giden Türk-Yunan ilişkileri, jeopolitik bazı zaruretler ve gelişmeler, bu yukarıda yazdığım son cümle için umut verici niteliktedir.

Erdoğan’ın ziyareti, Atina deklarasyonu gibi tarihi adımlar bu umudun daha da ileriye taşınması için birer emaredirler. Bunun dışında iki ülkenin üst düzey yöneticilerinin bir takım açıklamaları da önemlidir.

Mesela kısa süre önce Türkiye Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın yaptığı  “Kıbrıs sorunu iki ülkenin ilişkilerinden ayrı tutulmadır diplomasi genişletilerek sorun çözülmelidir” açıklaması ileriye yönelik bazı açılımların habercisi olabilir. Öyle olmalı çünkü şu an adada var olan statüko devam ettiği sürece, Türk-Yunan ilişkileri de zehirlenmeye mahkumdur.

Zira tarih ne kadar geçse de, üzerinden ne kadar sular aksa da, bir takım milli duyguların yok olması mümkün olmayacaktır.

Kuşku yok, böylesi bir durumda her toplum illa ki bunları köpürtecek yeni Makarios ve Denktaş’larını kendiliğinden yaratacaktır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Alexy Flemmings26/02/24 07:43
Türkiye'nin 1974'teki Barış Harekatı sırasında, Rumların Muratağa, Sandallar ve Atlılar’da katlettiği 16 GÜNLÜK SELDEN BEBEĞİN AKRANLARI, yine Rumlarca katledilen 95 YAŞINDAKİ OSMAN'IN TORUNU TORBASI, 1974’te sağlanan STATÜKOdan sonuna kadar memnundur: 1974'ten bu yana HEMEN HEMEN HİÇBİR KIBRIS TÜRK'Ü RUMCA KATLEDİLMEDİ. DÜNYADA BİRLEŞME YOK! DÜNYADA YALNIZCA AYRIŞMA VAR! Dünya’da Federasyonlar, Konfederasyonlar, Merkezi Yapılı Ülkeler Bitiyor: 1990'dan bu yana Federasyonların, Konfederasyonların, Merkezi Yapılı Ülkelerin (aynı ırklı, aynı dinli, aynı dilli Sırbistan-Karadağ bile!) ayrışmasıyla dünya kadar ülke bağımsız olup HİÇ BİR TAVİZ VERMEDEN tanındı, NEREDEYSE TAMAMI Birleşmiş Milletler üyesi oldu, 6sı bugün yarın olacak. Birleşen 1 tane yok!: SOVYETLER BİRLİĞİ (FEDERASYON): 1 Ermenistan 2 Azerbaycan 3 Belarus 4 Estonya 5 Gürcistan 6 Kazakistan 7 Kırgızistan 8 Letonya 9 Litvanya 10 Moldova 11 Rusya 12 Tacikistan 13 Türkmenistan 14 Ukrayna 15 Özbekistan. YUGOSLAVYA (FEDERASYON) = 1 Bosna Hersek 2 Hırvatistan 3 Makedonya 4 Sırbistan-Karadağ 5 Slovenya. AYNI IRKLI, AYNI DİNLİ, AYNI DİLLİ Sırbistan-Karadağ DA AYRILDI!: YENİ PARÇA (Sırbistan-Karadağ) DA PARAMPARÇA OLDU: SIRBİSTAN-KARADAĞ (FEDERASYON)= Sırbistan + KARADAĞ. PARAMPARÇANIN (Yugoslavya) PARAMPARÇASININ (Sırbistan-Karadağ) PARÇASI (Sırbistan) DA PARÇALANDI: Sırbistan = Sırbistan + KOSOVA. Kosovo: 111 ülke tanıyor. BM üyesi olmadığı halde, Uluslararası Olimpiyat Komitesi'ne üye oldu; 2016 Rio Olimpiyatlarında mücadele etti; FİFA ve FİBA'ya üye oldu; tüm dünyayla futbol ve basketbol oynuyor. Marşal Adaları, Mikronezya Karolin Adaları, Palau (ABD’den (FEDERASYON) ayrıldılar!) ÇEKOSLOVAKYA (FEDERASYON) = Çek Cumhuriyeti + Slovakya. Güney Afrika = Güney Afrika + NAMİBYA. Etiyopya = Etiyopya + ERİTRE. Endonezya = Endonezya + TİMOR-LESTE. Gürcistan = Gürcistan + ABAZYA + GÜNEY OSETYA. Sudan = Sudan + GÜNEY SUDAN. Federasyonların, Konfederasyonların, Devletlerin AYRIŞMASI HİÇ BİTMEYECEK! Trinistra, Filistin, Batı Sahara, Grönland, Quebec, Wallonia, Flanders, Katalonya, Bask, Padova, Kuzey İrlanda, İskoçya, Somaliland, Putland,... Kıbrıs Türk'ü tek yürek olarak, KKTC'nin, SINIRLI TANINMA konumundan TAM TANINMA konumuna daha hızlı ilerliyor. İçimizdeki RUM TOHUMLARI ve ÖDENEKLİLER olmasa, KKTC, şimdi, çoktaaaaan, TAM TANINMIŞ veya bir kaç istisnayla TAM TANINMIŞ olurdu.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları