Türkiye için değişim, bizim için -şimdilik- belirsizlik…

Yayın Tarihi: 01/04/24 07:00
okuma süresi: 6 dak.

Açıkçası benim için sürpriz oldu. Öte yandan seçimleri neredeyse hiç takip etmedim. Ettiğim kısa bölümlerde de muhalefetin edilgen tavrına ve solun özellikle de Hatay’da yarattığı arızalara bakınca sinir olup vazgeçtim. Seçimle ilgili attığım tek iletide ise iktidarın rakipsiz olduğunu söyledim.

Yanıldım. Yalnız da değildim.

Ancak Türkiye sandıkları en olmadık anlarda en olmadık sonuçları ortaya çıkartmakla meşhurdur.

Mesela Nisan 1950 Demokrat Parti depremi gibi...

Kasım 1983 ANAP seçimleri gibi…

Ya da akşamın mağlubu AKP’nin iktidara geldiği Kasım 2002 sonucu gibi…

Lafı dolandırmaya gerek yok: AKP akşamın büyük mağlubudur. AKP önderliğinde ittifak da mağluptur.

CHP, efsanevi lideri Bülent Ecevit’in kazandığı 5 Haziran 1977 seçimlerinden sonra ilk kez birinci parti olarak sandıktan çıkmıştır. Bu zafer çok tarihi bir günün yıldönümünde alınan bir sonuç olması bakımından bir o kadar da manidardır. 31 Mart 1909 isyanı…

Tabii bu tarihsel konulara girerek sizleri sıkma niyetinde değilim.

Öte yandan bir köşe yazarı olarak son yazdığım makalenin başlığını “Şu 31 Mart’ı bir atlatalım da” şeklinde koymuştum.

Makalenin konusu elbette ki Kıbrıs sorunu ve 31 Mart sonrası yaşanması muhtemel bir takım gelişmeler üzerindeydi ki bu konuda da yalnız değildim.

Çok değerli hocalarımız, yazarlarımız da aynı görüşü paylaşıyordu. Seçim sonrası hareketlilik bekleniyordu.

Ama düşünemediğimiz şey Türk siyasi tarihinin en önemli siyasetçilerinden bir tanesi olan Süleyman Demirel’in o meşhur tespiti oldu: “Boş tencerenin götüremediği hükümet yoktur…”

Gerçekten de uzun süre akıl dışı ekonomi politikalarında ısrar eden, Türkiye’yi dünya enflasyon şampiyonu listesinde ikinci yapan, sefalet indeksinde başlara yükselten ama bunun yanında şatafat içinde yaşayan AKP iktidarı o işte Demirel’in dediği boş tencereye yenilmiştir. Tıpkı zamanında, yani 2002’de, AKP’nin karşısında boş tencereye yenilen hükümet gibi.

Sadece bu da değil.

Bizim de yüreğimizi derinden yakan 6 Şubat 2023 depremi de bu mağlubiyetin bir başka büyük etkenidir. Sadece deprem ve sonrasında yaşanan skandallar, adaletin yerini bulmamasının yanı sıra depremin Türkiye ekonomisine vurduğu darbe felaket boyutlardadır.

Aynen AKP öncesi son koalisyon hükümetini ekonomik olarak batıran 1999 Gölcük depremi gibi…

Bazıları seçim sonucu “yerel seçimdir, genel seçim değildir, abartmayın” diye değerlendiriyor. Bence bu son derece yanlış bir değerlendirmedir.

Birincisi Recep Tayyip Erdoğan efsanesi, bir İstanbul seçiminde, yani bir yerel seçimde doğmuştur. Bu bağlamda değersizleştirmek imkânsızdır. Kaldı ki yerel yönetim seçimi zaferleri, genel seçim zaferine giden yolu döşeyen zaferlerdir.  

İkincisi, gerek Türkiye’de gerekse dünyada, yerel seçimi kaybeden iktidar için erken genel seçim kaçınılmaz bir şeydir. En geç 1 yıl içinde Türkiye erken seçime gidecektir. Çünkü Türkiye’deki bir sonraki seçim 2028 Cumhurbaşkanlığı seçimidir. Yani 4 yıl daha vardır.

Bu süre AKP iktidarı için -savaşa girmek gibi olağan dışı felaket bir şey ortaya çıkmazsa- dayanılmaz bir süredir.

Zemin kaymıştır, kritik eşik aşılmıştır ve bir kırılma anı yaşanmıştır. Türkiye bu sabah itibarıyla siyaseten yeni bir döneme uyanacaktır.

Peki iyi de bizim son makalede anlattığımız iş ne olacak?

Kıbrıs sorununda sonrası hareketlilik bekliyorduk. Bunu düşünürken de seçim sonucu üzerinden konuşmuyorduk. Çünkü dediğim gibi kimse bu sürprizi beklemiyordu.

Düşünsek bile, CHP’nin Kıbrıs sorununa dair takındığı geleneksel “milli davamız” muhabbetinden, çözüme bakışından pek hoşlanmıyorduk.

Yani tarih odaklıydık, muhalefetten umutlu değildik. Dolayısıyla afallamış durumdayız.  

Şimdi bu büyük sürprizden sonra ne olur, biraz akıl jimnastiği yapmamız gerekir.

Ben kendimce kötümser ve iyimser senaryolar düşündüm. Katılan ya da katılmayan tabii ki olacaktır.

İlk senaryoda şunlar olabilir: İktidar, bu sonuç ve ardından gelecek depremsel etkilerinden kurtulmak için erken seçim kararı alır. Kıbrıs ve meşhur sorunu da milli cepheyi sinirlendirmemek adına buzdolabına konur, olur biter. Ama seçim sonunda bence Ekrem İmamoğlu’na kaybeder.   

İkinci senaryoda ise şu olabilir: İktidar erken seçime gitme kararı alır ve dış siyaset, AB ve genelde batı dünyasıyla ilişkilerini düzeltme yoluna girer. Bunun da önemli bir yolu Kıbrıs’ta çözümden geçer. Kıbrıs sorunun çözümü burada artı puan olarak haneye yazılır, ülke ekonomik olarak pozitife doğru seyreder. İktidarın kaybetmesinin en önemli unsurunun ekonomi olduğu noktasında hemfikir olduğumuza göre, bunun da başka bir çaresi yoktur.

Üçüncü düşündüğüm senaryo, Türkiye’nin NATO’dan ve doğrudan batıdan kopup, Rus-Çin bloğuna yaklaşması ve ekonomik çareyi oralarda araması olarak düşünülebilir. Ama ben bunun olmasına neredeyse hiç ihtimal vermiyorum. Yani hiçbir şey için “olmaz” diyemem ama zor yani.

Elbette bunlar ilk aklıma gelenler…

Yarından itibaren bambaşka senaryolar, bambaşka durumlar ortaya çıkabilir, bunları da yaşayarak anlayacağız.

Fakat bir şeyi net olarak söyleyebilirim.

Türkiye, siyaseten yeni bir döneme girmiştir. 22 yıllık iktidar yenilmiştir. Bu sonuç son derece kritik bir milat olarak Türkiye tarihine yazılacaktır.

İyi de bizim için ne demek?

Bizim için belirsizlik demek...En azından şimdilik...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları