‘’Kıbrıslı’’ tartışması üzerine...

Yayın Tarihi: 31/07/22 17:42
okuma süresi: 6 dak.

Dünyadaki mevcut ekonomik krizin ve siyasal istikrarsızlığı ülkemizde daha derinden yaşıyoruz. Ancak duygusal reflekslerimiz sayesinde bir anda yaşadıklarımızı unutup ‘’Kimlik’ politikalarının arkasından gidiyoruz...

Son günlerde ‘’Kıbrıslı’’, ‘’Kıbrıs Millet Yoktur’’ tartışması ön plana çıktı... Gözlemleyebildiğim kadarıyla bu tartışmaları her iki taraf da duygu yüklü bir halde yapıyor...

Oysa ki, soğukkanlı bir biçimde mevzuya yaklaşımla sosyal bilimlerin subjektif özelliğini unutmadan, ancak sosyolojik olguları da anımsayarak bir tartışma zemininin olması gerektiğine inanmaktayım...

Sosyolojik olgular tarih içerisinde hukukun ve devlet yapılarının şekillenmesinde de önemli rolü oynamışlardır.

1960 yılında kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti de sosyolojik olgular çerçevesinde bir anayasaya sahip olmuştur. İlgili anayasanın eleştirilebilecek noktaları olduğunu kimse inkar edemez, özellikle seküler özelliğe sahip olmaması bağlamında, ancak temel konumuz bu değil...

Dönelim esas mevzumuza, Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının Kısım I, Umumi Hükümler bölümündeki 1. 2. Maddeler Kıbrıs Cumhuriyeti’nin hem işlevsel (Lübnan örneğiyle örtüşür, bölgesel değil) anlamda federatif bir karaktere sahip olduğunu ve bunun farklı etnik yapılara dayandığını bizlere göstermektedir. Bu bakımdan her iki maddeyi de anımsamakta yarar vardır.

Madde : ‘’Kıbrıs Devleti, bu Anayasa gereğince, Cumhur Başkanı Kıbrıs Elen Cemaati tarafından seçilen bir Elen ve Cumhur Başkan Muavini Kıbrıs Türk Cemaati tarafından seçilen bir Türk olan, başkanlık rejimine sahip bağımsız ve egemen bir Cumhuriyettir’’

Maddede ise:  ‘’(1) Elen Cemaati, Elen aslından ve ana dili Elen  olan veya Yunan kültür ananelerini paylaşan veya Elen-Ortodoks Kilisesine mensup bulunan bütün Cumhuriyet vatandaşlarını içine alır.

(2) Türk Cemaati, Türk aslından ve ana dili Türkçe olan veya Türk kültür ananelerini paylaşan veya Müslüman olan  bütün Cumhuriyet vatandaşlarını içine alır’’ ifadeleri yer almaktadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasasının ana maddelerini herhangi bir noktasına dokunmadan sizlerle paylaştım. Öyle ki, o dönemde ayrı yazılan ‘’Cumhur Başkanı’’ kelimesi de dikkatinizi çekmiştir sanırım…

Yukarıdaki ifadelere ek olarak anayasanın 3. Maddesinde ise ‘’Cumhuriyetin resmi dilleri Elence ve Türkçedir’’ ifadesi yer almaktadır... Bu ifade aynı zamanda ‘’Kıbrıslıca’’ diye bir dil olmadığını bizlere anımsatmaktadır.

Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası gerek cemaatları (toplumları) tanıma bakımından gerekse resmi dilleri tanımlama bakımından işlevsel anlamda (bölgesel değil) federatif bir yapıyı çağrıştıran iki dilli ve iki toplumlu bir yapıyı temsil eder.  Bu noktada şunun altını da çizmekte yarar vardır, adanın küçük ve nüfusun da az oluşundan olacaktır ki, Elen ve Türk Toplumları dışında kalan sosyolojik anlamdaki ‘’azınlıkların’’ Elen ve Türk toplumlarına din ve kültürel yakınlık üzerinden katılmaları söz konusu olmuştur. Örneğin, Arnavutlar, Çerkesler, Afrika kökenliler, Araplar v.s.

Maronitleri, Ermenileri ve Latinleri bu yukarıda bahsettiğim etnik unsurların dışında tutarak değerlendirmek daha doğru olur.

Bunlara ek olarak her iki toplumun o dönemde ayrı bir şekilde Elen ve Türk Cemaat Meclislerine sahip olmaları da iki farklı etnik unsurun-ulusun varlığını bizlere anlatmaktadır.

Yukarıda bahsettiklerim sosyolojik (toplumsal) olguların hukuki ve idari alana yansımasıdır.

Peki, Kıbrıslı yok mudur? Elbette coğrafi olarak adada yaşayanlar kendilerini Kıbrıslı olarak tanımlayabilirler, kültürel olarak etkileşimler de söz konusu olabilir! Bununla birlikte uluslararası alanda Kıbrıs Cumhuriyeti tek temsiliyete ve egemenliğe sahip olduğundan ‘’Kıbrıslı’’ şeklinde bir tanımlanma uluslararası alanda olabilir. Ancak Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuruluşunun iki topluma o zamanki tabirle cemaate dayandığı gerçeğini değiştirmez...

Tarihsel süreç içerisinde, ortak kültürel bir dokunun oluşması diğer coğrafyalarda olduğu gibi Kıbrıs’ta da mümkündür, ancak bu bizlere aynı zamanda farklılıkların bir arada, yani çok kültürlü bir yapıda var olabilmesini anlatır, farklılıkların olmadığını değil... Yeri gelmişken farklı etnik unsurların etkileşimlerini artırmak ve  birbirlerini daha iyi anlamaları bakımından iki dilliliğin-çok dilliliğin önemi de yadsınamaz (bence Kanada örneği güzel bir örnektir)...

Sosyolojik olgular çerçevesinde geçmişten günümüze ve geleceğe bakmakta yarar olacağı düşüncesindeyim... Bununla birlikte dünyada ve ülkemizde çok kültürlü yapıların mevcudiyetini de unutmadan ve dayatmacı söylemlerden kaçınarak özgürlükçü yaklaşımları benimsemek özellikle yaşadığımız süreçte daha doğru olur kanısındayım... Esas gündemimize geri dönelim diyorum, döviz kurlarının yükselişi, fakirleşme ve unutulan ekonomi yönetimi...

Herkese iyi bir hafta diliyorum...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.