St.Petersburg’tan Lefkoşa’ya…

Yayın Tarihi: 13/02/24 07:00
okuma süresi: 5 dak.

2010 yılıydı en sert kış mevsimlerinden birisine tanıklık ediyordu insanlık… Bu sert kış mevsiminin en zorlu günlerini misafir öğretim üyesi olarak St.Petersburg’ta geçiriyordum… St.Petersburg Devlet Üniversitesi’nin Smolny’deki tarihi binasında derse giriyordum… Hemen yan tarafta Ekim Devrimiyle birlikte kurulan ilk Sovyet’e ait bina var… Karşı tarafta ise Bağımsız Devletler Topluluğu’nun parlamentosu…

Çok kültürlü bir sınıfta derse giriyordum… Rusya’dan tutun da Azerbaycan, Sırbistan, Slovakya, Hollanda, Almanya’ya kadar uzanan bir öğrenci profiline sahiptik…

Dersin adı ‘’Diplomasi’’ ve bu diplomasi dersinde uyuşmazlıkların kökenine ve çözüm yollarına odaklanıyorduk… Öğrencilerin derse katılımları sadece fiziki anlamda değildi, ruhen de sınıftaydılar ve analitik yorumlarıyla dersler çok renkli ve akıcı oluyordu…

Yazımın başında bahsettiğim üzere kış çok sert geçiyordu… -30,-35 dereceye tanıklık ediyorduk, doğa kimi zaman bize -5 ve -10 arası bir sıcaklığı sunduğunda kendimizi sokağa attığımız doğrudur…

Okul çıkışı SPB Pub’ta bir bira veya bir kafede kahve içmek güzel bir duyguydu… Nevski Bulvarında yürürken Neva’dan gelen soğuk rüzgarı her daim hissetmek ve anımsamak apayrı bir şey…

Nevksi’nin hemen yanı başında soğuk bir kış gecesinde Bolşoy Zal (Büyük Salon) sıcak bir atmosferde Yuri Temirkanov’un yönetiminde Şostakoviç’in eserlerini dinleme fırsatını bizlere sunuyordu… Büyüleyici mimarisini bir yana, Şostakoviç’in eserleri bizleri 2. Dünya Savaşındaki Leningrad Kuşatmasına götürüyordu…

Konser çıkışında sohbet edilecek bir kafeye oturmak ve sohbet etmek elzemdi…

Cuma günü Bolşoy Zal’da konsere gidilmişse, Cumartesi gecesi Veçerinka (Ev Partisi) veya bir Azeri restoranında sofrada bol et ve mezenin yer aldığı bir akşam yemeği kaçınılmazdı…

            Sokaktaki -30 veya -35 dereceye aldırmıyordum, çünkü alt yapısı güçlü bir kentte yaşama fırsatını elde etmiştim bir süreliğine… Şubat ayının ortalarıydı ve Kıbrıs’ta özellikle Lefkoşa’da büyük bir sel felaketi yaşanıyordu… İnternetten Kıbrıs’ta olanları takip etmekle birlikte St.Petersburg’ta kötü hava koşullarına karşın normal yaşamımıza devam ediyorduk…         

Dönüş vakti yaklaşıyordu…

Dönme nedenlerim arasında hem Kıbrıs’taki üniversitedeki görevim, hem de toplumsal ideallerimizi, geleceğimizi etkileyeceğine inandığımız bir seçim vardı…

            Sonuçta seçim kaybedilmişti… KKTC ‘’Kadife Devrim’’ denemesi sonrası eskiye dönüş yoluna mı girecekti sorusunu soruyordum kendime!

            ‘’Kadife Devrim’’ denemesi diyorum çünkü sistemle gerçek bir hesaplaşma yapılmamıştı veya yapılamamıştı!

            Statüko sadece biraz törpülenmişti…

            Adanın birleşmesi gerçekleşmezken, öte yandan patronaj sistemi tüm ihtişamıyla önümüzde duruyordu… Altyapıya yatırımlar cılız kalırken, kamu reformu bir türlü yapılamamıştı…

            Toplumlar arası görüşmeler  2010 sonrası da liderler düzeyinde devam ediyordu… Çok basit bir şekilde Kıbrıslı Türklerin ve Kıbrıslı Elenlerin bu görüşmelerden ne murat ettiklerini söylemek mümkün… Kıbrıslı Türkler yıllarca uzak kaldıkları devlet yönetimine ve uluslararası tanınan bir kimliğe sahip olma beklentisindeydiler ve hala bu beklentideler… Kıbrıslı Elenler ise 1974 sonrası kaybettikleri toprakların bir kısmına ve mülklerinin önemli bir kısmına  sahip olacaklardı (veya tazmin edileceklerdi)…

            Olmadı olamadı, 2004’ten bu yana KKTC’de çok şey değişti, yeni sektörler ekonomide, sosyal yaşamda ve siyasette etkin olmaya başladı… Nüfus yapısı oldukça değişti gözlemleyebildiğimiz kadarıyla… Gözlemleyebildiğimiz kadar diyoruz, çünkü devlet tarafından yapılan ve bizlerle paylaşılan bilimsel bir çalışma ortada yok! Eğitimden, sağlığa, tarıma ve bayındırlık hizmetlerine baktığımız zaman daha da geriye gittik…

            St.Petersburg, Rusya’nın Batıya açılan penceresi şu anda Rusya-Ukrayna (NATO) savaşı nedeniyle Batıya olabildiğince uzak! Savaşın bitmesini bekliyor Büyük Petro’nun şehri ve onu seven, özleyen Batılılar da…

            Lefkoşa ise bölünmüş bir kent olarak dünyadaki ‘’kendine münhasır’’ özelliğiyle dikkat çekiyor…  Lefkoşa yeniden birleşir mi? Yeni temsilcinin atanması bir ‘’umut’’ olur mu?

            Umut insan olabilmekte ve paylaşımda!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.