Merhaba!

Yayın Tarihi: 09/03/22 07:00
okuma süresi: 9 dak.

Merhaba güzel vatanım, merhaba güzel insanım!

Bugün Kıbrıs Postası’ndaki ilk yazımda önce herkese merhaba ve köşeme hoş geldiniz demek istiyorum!

Bundan böyle her 14 günde bir sizinle Pandora köşesinde buluşacağız. En azından bizler burada olacağız ve sizleri her zaman köşemize bekleriz.

Köşenin başlığı neden Pandora? Çünkü her iki haftada bir farklı konularla karşınıza çıkacağım. Kimi zaman jeopolitik, Kıbrıs meselesi ve diasporadan bahsedecek, kimi zamanda ekonomiden teknolojiye, iç siyasetten hukuka (ki buna Kapalı Maraş’ın statüsü ve mal varlıklarının aidiyeti konusu dahildir) varan geniş yelpazede yazılar ele alacağım.

Peki, bu yazılar hangi stilde olacak? Kısaca cevaplayacak olursak yazılar hem analiz hem yapısal eleştiri hem de bilgilendirici türden olacak.

Köşenin amacı nedir? Diyeceksiniz ki zaten yeterince köşe yazarı ve yazıları var. Evet, haklısınız ve benim de zevkle okuduğum çok değerli yazarlar var fakat bu köşedeki yazılar klişe ve tanıdık türden asla olmayacak. Bilakis farklı bir konseptle zamanın ruhuna uygun, dünya dengelerini gözeten, bilgi kirliliğiyle mücadele eden, gerçekçi ve objektif bir köşe olacak. Bu çerçevede düşüncelerimi de sizlerle elbette paylaşacağım ama hakikatler ve milli çıkarlarımız her zaman ön planda olacak.

Buraya kadar yazıyı okuyunca belki kim bu genç diyeceksiniz: O nedenle önce müsaadenizle kendimi kısaca tanıtayım.

Adım Kaan Cenk Salihoğlu, 1994 doğumluyum ve sizlere Avrupa’dan sesleniyorum ve belli bir vakit buradan seslenmeye devam edeceğim. En azından Almanya’da ikinci yüksek lisans eğitimimi tamamlayana ve doktora sürecini neticelendirene kadar; ki ilk etabını bu yıl sonunda bitirmeyi hedefliyorum. Eğitimden bahsetmişken, size hangi bölümlerden mezun olduğumu da kısaca aktarayım: 2018 yılında Ekonomi bölümünden lisans seviyesinde mezun oldum, daha sonra 2020’de birinci yüksek lisans eğitimimi siyaset bilimleri dalında tamamladım ve bugünlerde de ikinci yüksek lisans tezimi ekonomi hukuku alanında yazıyorum. Sözü geçen bölümlerde öğrendiğim teorik bilgileri yazılarımla harmanlayacağımı ifade etmek isterim; ki uzun zamandır Daily Sabah gazetesi ve Anadolu Ajansı İngilizce sayfası için makaleler yazıyorum ve orada da bu sinerjiyi yakaladığıma inanıyorum. Pandora köşesi Türkçe olması itibariyle benim için yeni bir deneyim olacak ve o nedenle de biraz heyecanlıyım doğrusu (her ne kadar ilk kitabım “Doğu Akdeniz’de Satranç” Türkçe yayınlanmış olsa da).

Bu bağlamda bir konuya daha değinmek istiyorum: Üniversite eğitimim süresince çeşitli ulusal ve uluslararası şirketlerde iş geliştirme ve proje yönetimi gibi birçok alanda çalıştım ve üç sene boyunca Almanya’dan sorumlu Avrupa Birliği Fon Dairesinde finans müdürlüğü ve proje danışmanlığı görevini yürüttüm. Bugünlerde de özel sektörde finans ve yatırım danışmanı olarak çalışıyorum. Peki bunları neden anlatıyorum? Çünkü farklı iş deneyimi sürecinde çeşitli tecrübeler edindim ve bunlardan kamuya yararlı olanlarına da yazılarımda ara ara yer vereceğim. Öyle ki, size Avrupa hakkında anlatacağım çok şey var. Benden klişe olarak "Batı kötüdür" diye cümleler asla duymayacaksınız; ki Batının özellikle teknoloji ve kültürel alanda birçok başarısı bugün de mevcuttur ve beğendiğim birçok tarafı da vardır fakat size Avrupa’da ırkçılığın ne derece hortladığını, AB dairelerinde halk içinde kimlik çatışmalarının bile isteyerek nasıl körüklenip teşvik edildiğini, onca yolsuzlukların gözümün önünde nasıl işlendiğini ve bunu ifşa etmemem için nasıl susturulduğumu burada anlatacağım. Irkçılık konusuna değinecek olursak, iş görüşmelerinde “Kaan Bey yetenekli ve çok niteliklisiniz fakat sizi Türkçe soy isminizden ötürü maalesef işe alamayacağız” diyerek sırıtmalarından ve buna benzer konulardan da yeri gelince bahsedeceğim. Ayrıca KKTC ve Türkiye hakkında ne düşündüklerini ve bu ülkeler hakkında kimi zaman ne denli düşmanca söz ettiklerini de yine sizlerle paylaşacağım. Ama elbette her şeyin yeri ve zamanı var. Köşenin merkezinde ilk paragraflarda bahsettiğim konular olacak. Sadece ara ara tecrübelerimi sizlere paylaşacağım çünkü Avrupalı ve Rum siyasetçilerin, bürokratların veya (sözde) elitlerin ne kadar tehlikeli ve güvenilmez olduğunu özellikle genç kardeşlerimin görmesini istiyorum. Doğu Akdeniz’de yaşayınca Batıda olup biten her şey kulağa tatlı gelebilir fakat gerçek maalesef çok farklı. Afganistan ve Ukrayna’daki durumları şüphesiz siz de takip ettiniz, ediyorsunuz… Batıya güven olur mu? Yorumu size bırakıyorum.

Belki bazı okurlar diyecek ki o zaman neden yurtdışında veya Batıda yaşıyorsun, sevgili Kaan… Cevaben şunu söyleyebilirim: Bu benim için sadece geçici bir süreç ve arzu eden herkesin de mutlaka yurtdışında (en azından belirli bir süre) yaşamasını tavsiye ederim ama milli çıkarlarımızı bu bağlamda lütfen tartışmayalım ve artık federasyon hayalinden de AB üyeliği arzusundan da vazgeçelim; biraz da anlatmak istediğim budur. Eğer Batılılar gibi yaşamak istiyorsak, yaşayalım ve bunun hukuki altyapısını oluşturalım. Buna bence kimsenin itirazı yok. Bu sonuçta kendi elimizde olan bir şey. Ama unutmayalım ki bu kendimizi yönetebildiğimiz sürece bizim elimizde olan bir şeydir. Özgürlüğümüze son verdiğimiz, yani Rum’la birleşip Batıya bağlandığımız anda sonumuz Balkanlardaki Müslüman azınlıktan, Ukrayna’daki halkın içinde bulunduğu durumdan ve Batı Trakya’daki soydaşlarımızın uğradıkları inkâr ve asimilasyon politikalarından çok daha beter olacaktır. Ne de olsa Kıbrıs bundan fazla değil, sadece 60 yıl önce Kanlı Noel gibi facialara sahne ve şahit olmuş bir adadır. Rumlar her zaman sözde barıştan yana olduğunu söyleyip AB kalkanının arkasına saklanabilir. Ama gerçeğin çok farklı olduğunu hepimiz de çok iyi biliyoruz. Ama hafızayı beşer nisyan ile maluldür, o nedenle tarihimizi sürekli hatırlayacağız ve hatırlatacağız.

Günün sonunda kendi fırsatlarımızı yaratmanın kendi elimizde olduğunu unutmayalım, çünkü hem Kıbrıs meselesinin çözümü hem de adada daha iyi yaşam şartlarının sağlanması (yani fırsat eşitliği, şartların iyileştirilmesi, ek istihdamın yaratılması, alt ve üst yapı yatırımların hızlanması ve yeni demokratik reformların hayata geçirilmesi) elbette bizim inisiyatifimize kalmış meselelerdir. O nedenle her zaman eleştiride yapıcı olmadan ve eleştirirken de alternatiflerin sunulmasından yanayım. Basit bir misal verecek olursak: Yeni kurulan hükümetin programını çok beğenmekle birlikte KKTC’nin kronik sorunu haline gelen ulaşıma neden daha fazla önem verilmediğine şaşırdım doğrusu, oysaki tüm beldeleri birbirine bağlayacak bir hafif raylı sistem ringi yapılsa hem vatandaş hem de bilhassa öğrenciler rahatlayacak ve önemli bir hizmet tarihe geçmiş olacaktır. Söylemek istediğim sudur ki: İktidarı veya iktidarları öneriler sunmadan kuru sıkı eleştirmekle, iftira atmakla ve Türkiye’ye düşman gözüyle bakmakla ancak bir 50 yıl daha kaybederiz… Ki buna kimsenin, özellikle de bizim neslimizin artık tahammülü kalmamıştır. Bu cennet vatanımızı şaha kaldırma vakti çoktan geldi, geçiyor… Şayet ben KKTC’den daha güzel bir ada (devletini) bugüne kadar görmedim, tanımıyorum. Bu ülkenin potansiyeli birçok Avrupa ülkesinden çok daha yüksek, insanları tüm ambargolara rağmen çok daha başarılı. Bunu sadece ben söylemiyorum, KKTC’yi gezip gören Avrupalı dostlarım da söylüyor.

Unutmalıyım ki, Batının özelliği kendi kimliğine ve tarihine sahip çıkmasında ve aynı zamanda muhasır medeniyetler seviyesini ve zamanın ruhunu yakalamış olmasında saklıdır. Ve bizim de artık bu şuurla hareket etmemiz gerektiğine inanıyorum. Öyleyse hepimiz Türk’üz ve rotamızı buna göre seçmeliyiz. Bunu söylemekte çekinecek veya utanılacak bir şey de görmüyorum.

Bu satırlarla sözlerime son verirken sizlerle bu köşede bundan sonra buluşacağımızdan duyduğum mutluluğu ve heyecanı bir kez daha ifade etmek istiyorum ve birlikte olmamıza imkân sağlayan Sayın Onur Evrensel’e de huzurlularınızda çok teşekkür ediyorum.

İki hafta sonra görüşmek üzere!

Sağlıcakla kalın!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Kaan Cenk ADASOY yazıları