Diyetisyen Emine Uluçay: "2-3 ayda bir lahmacun yersem dünyanın sonu değil"
Diyetisyen ve KKTC’nin ilk ‘Ironman’ ünvanına sahip eski triatlon sporcusu Emine Uluçay, Beslenme şekillerinde etiketi çok doğru bulmuyorum. Bir kutuya sığdırmak, kavanoza kapatmak gibi geliyor. iki üç ayda bir lahmacun yersem dünyanın sonu değil. Etiketlere bağlı kalmak yerine vücudumuza gerçekten iyi geleni en iyi kendimiz biliyoruz" ifadelerini kullandı.
Diyetisyen Emine Uluçay ile dikte edilmiş beslenme kalıpları üzerinde konuştuk. Adanın ilk ‘Ironman’ ünvanına sahip eski triatlon sporcusu Emine Uluçay, "Beslenme şekillerinde etiketi çok doğru bulmuyorum. Bi kutuya sığdırmak, kavanoza kapatmak gibi geliyor. iki üç ayda bir lahmacun yersem dünyanın sonu değil. Etiketlere bağlı kalmak yerine vücudumuza gerçekten iyi geleni en iyi kendimiz biliyoruz" ifadelerini kullandı.
KENDİNİ BİZE BİRAZ TANITIR MISIN?
Tabii. Ben Emine Uluçay. Londra’dan mezun oldum; London Metropolitan University’den. Beslenme ve diyetetik bölümünden. 2012 de mezun olduktan sonra Kıbrıs’a geri döndüm. Yaklaşık 3-4 yıl kadar özel bir hastanede görev aldım. Son 2 yıl iki toplumlu bir projede yer aldım. 2016 itibari ile şu an çalıştığım renovium klinikte çalışmaya başladım. Ondan öncede cezaevinin menülerini yazdım 2 yıl kurumsal olarak. 2016 ya kadar da yarı profesyonel olarak triatlon sporuyla uğraştım. Türkiye ve yurtdışında derecelerim var. Şimdi artık sadece sağlık için spor yapıyorum. Yeni şeyler denemeyi seviyorum. Yeni favorim stand up paddle,suyun üstünde kürek çekme. Değişik sporlarla uğraşmayı seviyorum. Uzaktan bir eğitim almıştım sporcu beslenmesi üzerine. Uluslararası olimpiyat komitesi diye geçiyor. Zaten spor ve beslenmenin bir arada gittiğine inanıyorum. Hem danışanlarıma hem de kendime daha fazla yardımcı olabilmek için uğraşıyorum.

INSTAGRAMDAKİ TANINMA SÜRECİN NASIL OLDU?
Ben 2012’de açmıştım instagramı. O sıralar triatlon sporu ile ilgileniyordum.
Triatlon; yüzme, bisiklet ve koşunun bir arada yapıldığı bir spor. Bende hep antreman öncesi ve sonrası neler yediğimi, neler yaptığımı paylaşmaya başladım. Kıbrıs zaten küçük bir yer. Bir cafeye gittiğim zaman insanlar bana spor ve beslenmeyle alakalı sorular sormaya başladı. Demekki ben birilerine ulaşıyorum. Birileri beni okuyor dedim. 2016’da hem en yakın arkadaşım hem ortağım Ayşe (HacıArif) İstanbul’dan döndü. Thecyprea ‘yı kurdum. Ayşe gelince de bunu büyütmeye karar verdik. Online beslenme gruplarıyla çalışmaya karar verdik. Kendi hesaplarımız üzerinden yürütmeye başladık. Triatlonu da bırakmıştım. Son zamanlarda antreman bitsin eve gideyim içerik üreteyim diye düşünüyordum. İnsan bazen anlıyor kalbinden geçeni. Demekki bir şeyi çok düşünüyorsan ona yönelmen gerekiyor. Böyle bir dönem oldu. Ben esas bu işi 2016’nın sonlarına doğru planlamaya başladım. Yoksa o dönem 10 bin takipçim bile yoktu. Planlamaya başladım; haftalarımı, günlerimi. İçeriği kendim çekip, fotografllarımı da kendim çekiyorum. Sadece içinde olduğum fotografları eşim çekiyor. Şu an da benzer şekilde kendiliğiden akıyor.
Eskiden çok çalışmaya çalışıyordum, şu an kendi isteğimle biraz daha geri durmaya çalışıyorum. Her gün bir şey girmesem de olur. Haftada 4-5 defa post paylaşayım ama kaliteli olsun diyorum. Hedefim 2020’de 100 bin takipçiye ulaşmaktı. Başardık.
Şu an biraz yavaşladım.
Bulunduğum noktayı seviyorum. Çünkü bu instagram dünyası yetinmeyi bilmediğinde asla tatmin olamayacağın bir dünya. Benim zaten her şeyin en iyisinin peşinden koşmaya çalışma halim vardır. Dünden daha iyi olma çabasındayımdır.
Şu an biraz frenlemeye çalışıyorum. Gerek meditasyonlar, gerek yoga, gerek okuduğum kitaplarla olsun... Bu noktaya gelmek için çok çalıştım. Şu an olduğum yerden mutluyum.
2 yıl önce buralarda olabilmenin hayalini kuruyordum. Kendimizi takdir etmeyi unutabiliyoruz, sürekli daha fazlasının peşinden koşarken. Bu noktada kendimi duraksatmaya çalışıyorum. İsteklerimizin sonu yok. Şu an 150 bin olmayı hedeflersin, daha sonra 200 bin ardından bu da yetmeyecek 300 bin olmak isteyeceksin. Bunun sonu yok. Eşimde bu konuda bana hatırlatıyor, sen 1 milyon takipçiye ulaşmış olsan da bir sonraki hedefin 2 milyon olacak. Mutluluk ulaşmaya çalıştığın sayılarda değil. Sen sevdiğin şeye odaklan zaten başarı gelir. 3-4 aydır bende bunu yapmaya çalışıyorum.
SENİN SPOR GEÇMİŞİN NEREDE NEDEN BİTMİŞTİ?
Ben 3-4 yaşında jımnastiğe başladım, İtalya’da yaşarken ritmik paten yapıyordum. 8-9 yaşlarımda Kıbrıs’a taşındık yüzmeye başladım. Tenis denedim, basketbol denedim, voleybol denedim. Bu süreçte en çok yüzdüm. 14 yaşımda atletizme başlattı beni okuldaki hocalar. 19 yaşlarımda falan triatlona başladım. Kendime bi ıronman hedefi koydum. Hiç durmadan 12 buçuk saat süren bir yarış. Hayatımın en güzel günlerinden bir tanesiydi. O benim için çok büyük bir hayaldi. Başta Türkiye şampiyonu oldum. 2016’da Türkiye ikincisi oldum. Adadaki ilk ıronman kadın olunca, şey dedim haftanın 16-18 saati antreman yapıyordum. Zaman ve efor isteyen bir spor. Dedimki hayat sadece triatlon için çok kısa. Hayatım sadece spor olsun istemedim. Bir de sakatlandım. Hepsi bir şekilde üst üste geldi. Bıraktım, pişman da değilim sadece ara ara özlüyorum. 4 yıl aradan sonra geçtiğimiz ay bir yarışa katıldım, çok da keyif aldım. Hayatımdan koşuyu hiç çıkarmadım zaten aynı zamanda spor salonuna gidiyorum, yogaya merak saldım son 4 yıldır.
Bu yarışa katılmak benim için zordu. Bu biraz eleştiri konusu oluyor ama övünmek için söylemiyorum ben sürekli kürsü görmeye alışmıştım, birinci ya da ikinci olmaya alışmıştım, 4 yıl aradan sonra kazanamama ihtimalimi göze alarak katıldım. Keyif aldığın bir işten kendini geri tutuyorsun. Buna rağmen ikinci oldum. Bu değil benim için önemli olan dedimki ben sonuncu da gelsem ben seviyorum bu işi diye bu zinciri kırdım.
PSİKOLOJİK OLARAK KENDİNE YETEBİLEN BİR İNSANSIN. BUNA DAİR BİR EĞİTİM ALDIN MI?
18 yaşlarımdan beri ben hep terapi alıyorum. Hayatımın bir parçası oldu. Zaten hepimizin hayatında yer almalı. Konuşmak ve anlatmak istediği şeyler olabilir. Onun bende pozitif yönde etkileri oldu, kendimi tanıma açısından. Ben 2 yıl öncesine kadar yalnız kalmaktan, kendimle baş başa kalmaktan çok korkardım. Gece evde oturma düşüncesi bana inanılmaz korkunç gelirdi. Şimdi bazen eşimle bile kendimize özel alan yaratmaya çalışıyoruz.
İnsan kendiyle kaldıkça ve kendini dinledikçe kendini gerçekten tanımaya çalıştıkça bir şeyler zaten rayına oturuyor. Bir şeyin daha iyiye gitmesi için diyorum ki acaba şu an ne eksik. Tabi içinden çıkamadığım durumlarda oluyor. O noktada da terapistime başvuruyorum.
BU KAN ALDIRMAK GİBİ. DÜZENLİ OLARAK BELLİ PERİYOTLARDA ARINIP, ZEHRİNİ AKITMALI MI İNSAN?
Profesyonel hayatımda da çok işe yaradı. Ben kendimi ne kadar iyi tanırsam danışanlarımı da daha iyi anlayabilmeye başladım. Sorunlu ilişkisi olan insan genel olarak yeme bozukluğu da yaşıyor oluyor. Bana gelen danışanların sorunu genelde psikolojik. Bir çoğumuz nasıl sağlıklı beslenceğimizi biliyoruz. Ama bunu uygulamada sorunumuz var.

SEN O PSİKOLOJİK KISMINI AŞABİLİYOR MUSUN DANIŞANLARINDA?
Bu benim alanım olmadığı için ilk olarak psikoloğa yönlendiriyorum. Sadece kendi deneyimlerimden yola çıkarak, örnekleyerek yardımcı oluyorum. Bende yeme sıkıntısı yaşamış bir insanım. Eskiden bunu bir tabu olarak görürdüm. Bir diyetisyen nasıl yeme bozukluğu yaşar diye konduramıyordum. Tabi sonra araştırdıkça gördüm ki aslında diyetisyenlerde çok büyük bir oran yeme bozukluğu yaşayan kişiler. Çünkü biz sürekli yemek düşünüyoruz.
Ben 15-16 yaşlarımdan beri aklına gelebilecek her türlü yeme bozukluğuyla savaşmış biriyim. Şimdi kendimle çok daha barışık olduğum için bunu görüp bunu konuşabiliyorum. İnsanlara, bunlardan ben de geçtim demenin yolu bu. Bozuk yeme davranışı; ya hep ya hiç, ya siyah ya beyaz gibi davranışlar. Kendi kendimi iyileştirmeye çalıştıkça bende neler işe yaradı diye kendimi anlatabiliyorum. Ve en önemlisi insanların psikolojisini nasıl bozmadan konuşmam gerektiğini öğrendim. Çünkü görüyorum sosyal medyadan. Tabi çok da diyetisyen takip etmiyorum. Çünkü tüm gün bunu yapıyorum ve instagramı açtığımda da diyet görmek istemiyorum. Çok yanlış yönlendirmeler yapan diyetisyenler var malesef. Şunu yediğin için bunu yapman lazım, şunu yaptığın için bunu yemeyi hak ettin tarzında...
Ben bu tarz konuşmalara ve yazılara karşıyım.
Biz sağlıkçıyız öncelikle bunu bir hatırlamamız lazım tüm diyetisyenler olarak. Günün sonunda olay güzelliğe, estetiğe bağlanıyor. Bizim aldığımız eğitim sağlık üzerine. Bunu aklımızda tutarak hareket etmeliyiz. İnsanların psikolojisini bozmadan belki onları bir tık rahatlatabilecek şeyler söylemeyi ideal buluyorum.
SİYAH BEYAZ DİYE BAHSETTİĞİN KETOJENİK BESLENME, DUKAN, VEGAN GİBİ KESKİN BESLENME BİÇİMLERİ HAKKINDA NELER DÜŞÜNÜYORSUN?
Devamlılığı zor olan beslenme türleri bunlar.
Ben her şeyin ekstrasına karşıyım. Ketojenik diyet aslında bir çok hastalığın tedavisi için çıkarılmış bir beslenme. Ama biz bunu naptık yıllar içinde kilo vermek için kullanmaya başladık. Bence ketojenik diyetler şu şekilde kullanılabilir. İşte biz uzun süredir diyet yapıyoruz, kilo vermeye çalışıyoruz ve takıldığımız noktalar oldu. 1-2 haftalık bir ketojenik beslenme uygulanabilir. Ama bu kesinlikle sürdürülebilir bir beslenme şekli değil. Zaten araştırmalarda gösteriyor ki 6 ayın sonunda ketojenik de beslensek, kalori kısıtlamasıyla dengeli de beslensek verilen kilo aynı. Çünkü ketojenikte şöyle bir sıkıntı oluyor, bir çok insanın hayat tarzına uygun değil ketojenik. Ketojenik beslenmede normal diyet menüleri gibi değil. Bugün canım makarna çekti yiyeyim yarın yine ketojenik beslenmeye devam ederim diyemezsin çünkü vücudun ketosise girmesi için belli bir süre geçmesi gerekiyor. Ketosise girmek de vücudun yakıt olarak yağı kullanması demek oluyor. Benim klinik oratmda gördüğüm ve konuyla ilgili sohbet ettiğim bir çok kişinin beslenme düzenine ve alışkanlıklarına uzak ve ters. 2 hafta ketojenik beslenip sonrasında pilavı, makarnayı çok özleyip onlara saldırırmışcasına yemek bana çok mantıklı bir şeymiş gibi gelmiyor. O yüzden ketojenik, dukan, akdeniz gibi beslenme tarzlarının şöyle bir sıkıntısı var sürdürülebilirliği zor.
Vegan, vejeteryan daha farklı. Etik ve çevre için yapılan şeyler genellikle. Çok popüler ve havalı sayılan bir beslenme türü. Bakmak lazım kişi neden vegan olmak istiyor? Hayvanlar ölmesin diye olabilir, özellikle kırmızı etin çevreye verdiği zarardan ötürü olabilir... Eğer sebebi bu ise tabiki kişi doğru ve dengeli beslendiği sürece hiç bir sıkıntı yok. Şu an bir çok çalışma bize gösteriyorki; vegan hamileler, vegan bebekler, vegan çocuklar olabiliyor... Amacımız çok sağlıklı olmak ve kilo vermekse bunun çözümü vegan diyet mi emin değilim. Veganlığın sağlıklı olduğuna dair çalışma var ama sağlıklı olmak için vegan beslenmek zorunda değiliz. Vejeteryanlıkta benzer şekilde. Et, tavuk yemeyip kilolarca peynir yiyorsam o da sağlıklı olmayabilir. Açıkçası ben, beslenme şekillerinde etiketi çok doğru bulmuyorum. Bi kutuya sığdırmak, kavanoza kapatmak gibi geliyor bana. Ben son 2 yıldır et ve tavuk tüketmiyordum. Sonra yaşadığım bir tedavi sürecinde 3 hafta boyunca tavuk yedim, yemeyi seçtim. Örneğin son 1 yıldır balık yiyorum. Yani restauranta gittiğimde menüden balık seçmiyorum. Ama eşim eve getirdiyse yiyorum. Bana vejeteryan mısın diye soruyorlar. Değilim çünkü balık yiyorum, hayvansal ürünleri çevre için çok tüketmemeye çalışıyorum. Bunların yanında da lahmacunu çok seviyorum. Geçen hafta bir tane lahmacun yedim. Bir karar aldım iki üç ayda bir lahmacun yersem dünyanın sonu değil. Etiketlere bağlı kalmak yerine vücudumuza gerçekten iyi geleni en iyi kendimiz biliyoruz. Çok fazla tavuk veya kırmızı et yediğimde mental olarak da fiziksel olarak da mutlu olmuyorum, kendimi iyi hissetmiyorum. Ama eşim de yemeğinde mutsuz oluyor. Kendimizi iyi hissettiğimiz bir beslenme progragmını takip etmemiz çok önemli. Eğer ki beslenme konusunda bir bilgimiz yoksa ve yemek istediğimiz şeyleri yiyerek, o beslenme şeklinin sağlıklı olup olmadığından emin değilsek, bunu nasıl dengeleyeceğimize hakim değilsek o konuda bir diyetisyenden destek almak her zaman bir avantaj.
GÜNÜMÜZDE BESLENMEYE DAİR ÇOK FAZLA DAYATMA VAR. HERKES BİR YERDE YER ALMALI GİBİ DAVRANIYORLAR.
Aynen öyle. Veganizm üzerine bir kaç hesap takip ediyorum. Takip etmek de istiyorum. Dünyada hangi ürünler çıkıyor, neler yapılıyor diye. Veganlıkta da fazla agresif olan bir kesim var. Dünyanın onlara da ihtiyacı var kabul ediyorum. Ben hep şunu savunuyorum, birini ikna edeceksem bu onu korkutarak, onun şu anki yaptıklarına nefret kusarak olmamalı. Üniversiteye gittim, 8 yıldır bu mesleği yapıyorum, artık bir şeyler öğrenmişim diyorum. Ama bazen gerçekten kendimi kötü hissediyorum. Bir gün bir balık yemişsem, bir süt içmişsem gerçekten kötü hissediyorum kendimi. Yani bu insanlar bana kendimi kötü hissettirmeye başladı. Bende artık bana iyi gelmediğini düşünerek takipten çıkardım. Bazı insanlar sana iyi gelmiyorsa ısrarla takip etmenin de anlamı yok. Tabi bazı gerçekleri de görmezden gelemeyiz. Şöyle de bir gerçek var; hepimizin alışık olduğu bir yeme biçimi var. Kilo vermeye çalışırkende, herhangi bir beslenme türüne benimsemeye çalışırken de hepimiz elimizden gelenin en iyisini yapmalıyız. Biz o noktayı kaçırıyoruz. Mesela ben hayvansal ürünleri azaltmaya çalışıyorum ve bir kez lahmacun yedim diye bunun vicdan azabını çekmeme gerek yok. Yemediğim noktada da kendimle gurur duyabilmeliyim. Sosyal medya ve çevredeki bir çok kişi bizi o noktaya getiriyor. Biz sürekli kendimizi suçlu hissediyoruz. Tatlı yediğimiz için suçlu hissettiriliyoruz.
BU BİRAZ YAŞADIĞIMIZ COĞRAFYA İLE ALAKALI DEĞİL Mİ?
Beslenme tarzımızı da buna göre şekillendirmeliyiz. Doğduğun, yaşadığın coğrafya ve kültürdeki besinleri yok sayarak, bunları hayatından çıkaracağın bir liste veriyorum demek ne kadar doğru. Ne kadar uygulanabilir bu listeler?
Kinoa Güney Amerika’da bir ülkenin birincil besin kaynaklarından bir tanesiydi ve baya uygun fiyatlı bir üründü. Daha sonra dışardan satın alınmaya başladığında kendi ülkelerinde de fiyatları artmış. Orada artık insanlar kinoa yiyemiyor. Oysaki kinoa ve bulgur eşit besin değerlerine sahip. Tek farkı kinoanın glutensiz oluşu. Kinoanın Kıbrıs’a veya Türkiye’ye gelmesi çok ciddi bir karbon ayak izi. Bizim coğrafyamızda yetişmeyen meyveleri de illaki yemek zorunda değiliz. Çok karbon üretiliyor, çok insan mağdur oluyor.
Senin instagramın da buna çok elverişli. Az malzemeyle, az ürünle günü kurtabilen tarifler sunuyorsun insanlara. İnstagramın senin kataloğun. Senin hesabına baktığımda özel olarak alışveriş yapmama gerek yok. Dolaptaki ürünlerden çıkarıyorsun. Bunları görmek insanları motive ediyor. Ulaşılabilir hali insanları mutluı ediyor. Farklı şeyler yemeyi, yeni şeyler denemeyi severim. Ben mutfakta saatler harcayan hamarat kadınlardan olmadım hiç bir zaman. Bizde yemekleri falan eşim pişiriyor. Ailemle yakın oturuyorum ya da dışardan yiyorum yani hiç bir zaman mutfakta saatler geçirmedim. O yüzden yaptığım tarifler benim kendi severek yaptığım tarifler. En zor tariflerimi karantina sürecinde paylaşmıştım. Yemeyi çok seviyorum ama evde yapması çok zor özelliklede zamanım yokken. Bir çok insan çok yoğun çalışıyor, çalışmayanın da çocuğu var. Ev işi zaten çalışmaktan daha zor. Bunu karantina sürecinde hepimiz gördük. Bende olabildiğince pratik olmaları için çaba gösteriyorum. Beslenme programlarını düzenlerken bunları göz önünde bulunduruyorum. Kişini istekleri doğrultusunda düzenliyorum. Danışanlarım bana derse ki ben teff aldım bunları nasıl kullanacağım derse yazıyorum. Bir tane danışanım var, en yaşlı danışanım. O bana daha ilk seanstan dediki ‘Emine bak kızım, ben öyle somonmuş ne biliyim chiaymış, kinoaymış öyle şeyler yemem. Ben çok gelenekselim, ben barbunyamı yerim, köftemi yerim başka da bir şey yemem. Onun listesi hep öyle. Başka bir danışanım ara öğünlerde mango yemek istiyor ona mango yazıyorum. Kişiden kişiye o kadar değişkenlik gösteriyor. Kişiye özel demek bu.
SENİN DE DEDİĞİN GİBİ ANNEANNENİN EVİNDE NORMAL YEMEKLER PİŞİYOR, ÖZEL BİR DİYET MENÜ DEĞİL.
Bunu hayatıma uyarlamak sanırım esas konu. Sanki diyet yaparken her şey marjinal olmalı sıradan hiç bir şey olmamalı gibi davranıyoruz. Ben averaj bir kadının altıncı diyetisyeni falanım. Bir çoğu benden deneyimli diyebilirim. Geliyor 40 yaşında bir kadın dukan denemiş, cambridge denemiş bir çok diyet denemiş ben okudum ama hiçbirini denemedim. Bu noktada ben senin yaşın kadar diyet yaptım bu sefer farklı bir şey istiyorum modunda oluyorlar. Ben de şunu anlatmaya çalışıyorum, beslenmenin çok özel bir şeyi yok. Düzenli besleneceksin, porsiyonları küçülteceksin ve hareket edeceksin bu kadar basit aslında. Bir de şunu kabul etmemiz gerekiyor; nasıl ki psikolojimiz her gün aynı değilse iştahımız da her gün aynı olmayabillir. Bu bir sorun değil, bunu kendimize sorun etmemeliyiz. Psikolojik olarak rahatsan vücut zaten dengeliyor. Bugün az yediğin için yarın çok yemek istiyeceksin ya da bugün çok hareket etmişsindir o yüzden iştahın açıktır hepsi bu. Ama biz sürekli az olsun az olsun diye stres yapıyoruz. Bir şeyler kafamızdaki gibi olmadımı hemen panikliyoruz.
Battı balık yan gitmez. Sosyal içici olarak alkol tüketim dengesi dahi önemli. O güne nasıl devam ederek, yarına nasıl başlamalıyım sorusuna cevap veriyorum.
SENİN PAYLAŞIMLARIN HEP BİR BATTI BALIK YAN GİDERKEN İNSANI YOLUNDAN DÖNDÜRMEYE ÇALIŞIYOR GİBİ...
Ve kimseyi ekstra bir alışverişe zorlamayan. Biraz da psikolojik olarak da rahatlık sağlamaya çalışıyorum. Sporda da aynı durum söz konusu. Sporda da acıyla beslendiriyorlar. İnsanların oradan kaçma sebebi de gerçekten bu. Diyette belli bir kısıtlama, sporda bir acı.
Kişi geliyor karşına haftada kaç gün ne yapmam gerekiyorsa onu yapacağım. Diyetle beraber egzersizde olmalı. Ama diyet bozulunca egzersize de gitmiyoruz. Oysaki spor sağlık için gerekli. Bir de böyle bir algı var, egzersiz kilo vermek için yapılan bir şeymiş gibi. Önemli olan sürdürebileceğimiz ve keyif alacağımız şeyler yapmak. Ayşe Fatma koşuyor diye bizimde koşmamıza gerek yok, kendimize uygun sporlar deneyebiliriz.
SON OLARAK TOPARLAMAK GEREKİRSE BİZE BESLENMEYLE ALAKALI NELER SÖYLEMEK İSTERSİN?
Kilo vermek için de sağlıklı bir hayat için de yapmamız gereken tek şey sağlıklı ve dengeli beslenmek. Uzun vadeli olarak sağlıklı ve dengeli beslenmek. Hareketimizi arttırmak. Porsiyonlarımız büyükse onları kontrol altına almak. Siyah ya da beyaz olmaya çalışmadan dengede kalmak. Garip diyetler denememek, metabolizmamızı bozmamak. Egzersiz işine gelecek olursak da gerek sağlıklı olmak için gerek kilo vermek için her gün saatlerce spor yapmamıza gerek yok. Elimizden gelenin en iyisini yapıp haftanın belli günleri hareket etmek bile yeterli. En önemli şey de; kendimize iyi davranmak. Kendimize değer verip, kendimizi sevip, kendimize iyi davranmıyoruz. Ama kendimizi seversek, sağlıklı beslenmek de çok kolay olur. Günün sonunda her şeyi daha sağlıklı olmak ve daha mutlu olmak için yaparız. Kendimizi hırpalayarak, kendimizi cezalandırarak hiç bir yere varamayız.
Bu da psikolojik olarak kendimize yaptığımız en büyük şiddet.
Danışanlarıma hep şunu söylüyorum; hayatınızdaki en sevdiğiniz kişiye nasıl konuşuyorsanız kendinizede öyle konuşun. En katı eleştirmenimiz kesinlikle kendimiziz. En sevdiğin biri gelip sana dese ki; bugün çok yedim, ona nasıl davranırdın ne derdin? ‘Yine yapamadın yine beceremedin mi’ derdin yoksa ‘ bir şey değil ya bugünde böyle olsun yarın dengelersin mi’ derdin?
Bu çok önemli bir nokta, kimsenin unutmaması gereken bir şey.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.