YAŞAM
okuma süresi: 8 dak.

Meryem Ekinci, Barselona'yı sizin için gezdi ve yazdı: 'Hola Barça'

Meryem Ekinci, Barselona'yı sizin için gezdi ve yazdı: 'Hola Barça'

Meryem Ekinci, Barselona'yı sizin için gezdi ve yazdı. Ekinci'nin yazısı şöyle:

Yayın Tarihi: 12/07/15 08:55
okuma süresi: 8 dak.
Meryem Ekinci, Barselona'yı sizin için gezdi ve yazdı: 'Hola Barça'
A- A A+

Meryem Ekinci - Kıbrıs Postası

"Katalanların kalbi Barselona geniş caddeleri, binlerce yıllık kültürün izlerini taşıyan yaşam biçimi, geçmişin renklerini bugünle birleştiren sokakları, görkemli mimarisi, Gaudi'si, Picasso'su, sangriası, tapası, iberici ile Akdeniz'in güzelliğine güzellik katan, hem sakin hem hızlı, hem neşeli hem romantik bir şehir. Akdenizli olmanın başka anlamları olduğunu da hissettiren, tatlı dokunuşlar bırakan Barça'ya Hola!"

"Haziran ayının ikinci haftası, ayağımı henüz denize sokamadığım günlerde önüme çıkan tatlı fırsatın rüzgarıyla buluştuğum Barselona, yani Katalanların deyişiyle Barça, beş günlük tanışıklığımızın benzersiz tadını damağımda bıraktı.

Barsolana'ya gitmeden Katalanların siyaseten arzuhalleri, müzeleri, ünlü Mimar Gaudi'nin eserleri dışında pek bir şey bilmiyordum, bilmek de istemedim. Tesdüflerle paralel görmek, koklamak, dokunmak istedim, öyle de oldu.

Şehre ayak basar basmaz, sözü sakınmadan söyleyebilirim ki havaalanında karşılaştığım koku, "Katalanlar grevde" algısı oluştursa ve havalanı dışında yol boyunca uzanan hurma ağaçları, ilk bakışta "bura bizim Lefkoşa yahu" dedirtse de, sonrası aslında "Biz de Akdenizliymişiz ha, hadi canım" dedirtti, iyi ki de.

Barselona Üniversitesi'nin çarprazında kalan ve kendimi evimde gibi hissettiğim hostel odasına valizi adeta fırlattım ve bölgeyi keşfe koyuldum. İlk gün ve ilk an şoku. O caddeler de ne öyle! Tüm şehri boydan boya dolaşan aralıksız caddeler, caddelerin ortasından geçen geniş alanlar, alanların üstüne kurulu kafeler ve restoranlar, çiçekçiler, sokak ressamları ve hayatı sokakta yaşayan Katalanlar, hele o mimarisi...

Haftada 1 milyon turistin geldiği iddialarını bir yana bırakacak olursak, ki öyleyse de Barça bunu fazlasıyla hak ediyor, hafta arası saat 14.30 civarında bu kadar hareketli bir şehirle karşılaşmak, cennete düşmüş olma hissi uyandırıyor, üstelik bu his kaba bir metropolün yarattığı his de değil...

Para da paraymış ha!

Şehrin kıvrımlı ve gotik mimarisiyle çevrelenmiş caddelerin ortasına kurulu geniş alanlar boyunca restoranlarda ve kafelerde oturan, bira, şarap ve sangria içen; tasarımlarıyla ilgimi çeken banklarda dinlenen, demlenen insanların yüz ifadelerindeki telaşsızlığı, dinginliği, rahatlığı gözlemlemek ise Avrupa Birliği'nin Yunanistan'dan sonra alarm zilleri çaldığı iddia edilen İspanyası'nda "fakirlik, işsizlik, mutsuzluk" göreceğimi beklerken, bayağı şaşırtıcı oldu. Canım Kıbrıs'ımda sıradan insanın bedenini kıran, dik yürümeyi bile unutturan, savruk, düzensiz ve bazen nötr izleri düşününce, bir anda içim kıyılmadı dersem yalan olur. Elbet binbir kokunun karıştığı, savruk ara sokaklarında yoksulluk yüzünüze tokadı savursa da, Katalanlar mutlu insanlar ahali. Ekonomisini falan derinlemesine analiz edecek ne bilgim ne de eğilimim var ancak bu mutluluğun, dünyaya kazandırdıkları buluşlar, keşifler, kültürel ve sanatsal akımlar düşünüldüğünde köklü bir geçmişin mirası olduğunu tahayyül etmeden geçemiyor insan.

Bu arada söylemeden geçemeyeceğim, geceleri her yer ışıl ışıl, şehri aydınlatan sokak lambaları ise şehrin dokusuna uygun, "yüzlerce yıldır biz bir kültür doğuruyoruz" dedirten birer tasarım harikası. Çoğunluğunda Gauidi'nin imzası var zati. Bir de sayılarının bin 600 olduğu söylenen çeşmeleri var ki, oradan su içmeyi geçiyorum, izlemek ayrı bir haz.

Tapas ve sangria

Barselona'da olup da tapas yememek, hele sangria içmemek hiç olmaz. O küçücük ekmekler üzerinde yarattıkları harikalar nedeniyle de ayrı bir kutlamayı hak ediyor Katalanlar. Bir parça ekmek deyip geçemiyor insan. Kaç çeşidi olduğunu bilmemekle birlikte kendi payıma tapasın 8 çeşidini deneyimlemiş birisi olarak, ekmeğe, peynire, zeytinyağına, kekiğe ve Akdeniz'de yetişen birçok ota falan bakışım değişti. Her şeyin insan isteyince nasıl keyif verici ve minik mutluluk kaynağı olabileceğini keşfetmek için de elbette Barça diyorum bundan kelli. Sangria ise, içtiğiniz yerin bu konuda neler yapabileceğine bağlı. 5 fakrlı yerde sangria içmiş birisi olarak, hem organik bir market hem de restoran olan o küçük şirin mekanda içtiğim sangriayı hiçbir şeye değişmem. Restoranlarda ve kafelerde öğlen yemeği, akşam yemeği gibi ihtiyaçlarınız için harcayacağınız rakam ise içecekle birlikte ki sangria için çok fazla para ödemeniz de gerekmiyor, kişi başı 12 ila 25 Euro arasında değişiyor. Keza kafelerde kahve içmenin fiyatı da 1.5 Euro ile 5 Euro arasında değişiyor. Ancak söylemeden edemeyeceğim sevgili Barça'lıların soğuk kahve veya ıce latte anlayışları pek enteresan. Sizi böyle bir talebiniz karşısında buz dolu bir bardak v ya espresso ya da sütlü kahve ile baş başa bırakabiliyorlar. Gerisi sizin kahvenizi buz dolu bardağa boca etmek ya da etmemek arasında bir tercihte bulunmanıza kalıyor.

Park Güell, Picasso Müzesi ve Sagrada Familia

Picasso'nun eserlerini Avrupa'nın bir başka ülkesine gidivermiş ve bir müzede seyreylemiş insanlar için çok birşey ifade etmeyecek olsa da Barselona'nın gidilmesini önerebileceğim müzelerinin başında Picasso Müzesi geliyor. Picasso'nun gelmişini geçmişini görüp de naçizane olarak değerlendirme şansına erişebileceğiniz müze bir yana, müzenin bulunduğu sokak bile görülmeye değer. Park Güell zati Barselona'nın kutsal mabedi gibi. Görmek isteyen gün içinde randevu saatini almak zorunda. Gaudi'nin yharatılarıyla tensel temasımız olması arzusuyla bunun için sanıyorum 3 saat bekledim ama gördükleriniz karşısında deydiği de aşikar.

Bir de "La Sagrada Familia" var tabii. Modern Mimarinin öncüsü Antoni Gaudi'nin 1883 yılında devraldığı ancak 1926'da geçirdiği trajik tramvay kazasının ardından ölümüyle yarım kalan ve bıraktığı yerden ilmik ilmik dokunmaya devam edilen Sagrada Familia. Tamamlanması için çalışmalar devam ediyor ve hedefleri 2025. Beni büyüleyen içerideki ışık oyunları oldu, bir de Gauidi'nin tasarladığı sütunlar. İçiyle dışı birbiriyle muhteşem bir tezat oluşturan Sagarada Familia, her turistin gözbebeği işte.

Böyle bandabulyaya can feda

Gelelim Barça'da kendimi kaybettiğim o anlara... Bir şehrin olmazsa olmazlarının pazarları olduğunu düşünürüm hep. O pazarda gerçek yaşamın izleri vardır zira, bir şehir insanın günlük hayatına ışık tutan izler. İşte La Boqueria, Barselona'daki gündelik hayata ışık tutan bir yer. Yüzlerce meyve çeşidi, kurutulmuş ve hatta çürümüş domuz bacağının ne denli lezzetli olabildiğini farkettiren iberici, onlarca çeşit deniz kabuklusu, kalamarı, balığı, peynirleri, zeytinleri, zeytinyağları, kurutulmuş sebze ve meyveleri, şekerlemeleri, börekleri ve çörekleriyle midesine düşkünlerin saatlerce ayrılamayacağı bir yer. Gerçi gördükleriniz karşısında benim gibi gözünüz doyarsa, birçok lezzeti deneyimleyemeden ayrılmanın buruk hatırası kalıyor geriye. Bir de bir avuç kiraza KKTC'de verdiğiniz paraları düşününce, orada 1 Euro'dan başlayan meyve ve sebze fiyatları, 5 Euro'lara satılan pişmiş deniz ürünlerinden oluşan tabakları görünce, ah çekmek için nedenleriniz de artıyor. Bir de pazarın içinde oturup özellikle deniz ürünleri yiyebileceğiniz birçok küçük restoran olduğunu da belirtmemek olmaz. "
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.