Hristofyas'ın Softa Şaşırtması Ve İki Halk Gerçeği
<P>Deneyimli politikacı, araştırmacı yazar İsmail Bozkurt 'Hristofyas'ın Softa Şaşırtması Ve İki Halk Gerçeği' başlıklı yazısında "Hristofyas'ın, dilinden düşürmediği bir söylemi vardır: Kıbrıs'ta Türk, Rum, Ermeni, Latin, Maronit'in eşit olacağı! Başka bir deyişle, Kıbrıslı Türkler'in; Rum, Ermeni, Latin ve Maronit'lerden daha çok hakkı olmayacağı, olamayacağı!" idadelerine dikkati çekti. Bozkurt şunları yazdı:</P>
Hristofyas'ın Softa Şaşırtması Ve İki Halk Gerçeği
Hristofyas'ın, dilinden düşürmediği bir söylemi vardır: Kıbrıs'ta Türk, Rum, Ermeni, Latin, Maronit'in eşit olacağı! Başka bir deyişle, Kıbrıslı Türkler'in; Rum, Ermeni, Latin ve Maronit'lerden daha çok hakkı olmayacağı, olamayacağı!
Bu söylem, gerçeklere aykırı olarak ve Kıbrıslı Türkler'in başka insanlardan fazla hak istediği izlenimi yaratarak, tam bir softa şaşırtması niteliğindedir. Ama ne yazık ki aklı başında bazı kişiler bile, bu şaşırtmaya kapılarak (dolduruşa gelerek de diyebiliriz), Hristofyas'a alkış tutabiliyorlar.
Elbette Ki Kişiler Arasında Eşitlik
Kıbrıs sorununun olası bir çözümünde, insan hakları ve bireylerin eşitliği konusunda sorun yaşanması düşünülebilir mi? Hele hele AB üyeliği kesin olan bir ülkede!
İnsan hakları, bireylerin eşitliği, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasa'sında iyi biçimde çözümlenmiş, ayrıntılı kurallarla düzenlenmişti.
Bugüne kadar Kıbrıs için ortaya çıkmış tüm çözüm planlarında da, kolay ve sorunsuz biçimde düzenlenmiş konulardır bunlar.
Ada'mız için insan hakları ve bireylerin eşitliği sözkonusu olduğunda, geçmişin tek mazlumu Kıbrıs Türkleri'dir. İkinci sınıf yurttaş muamelesi Onlar'a uygulanmıştır. Yine de olası yeni bir yapılanmada, (geçmişin yaralarına karşın), bu konunun bir daha sorun olmayacağını varsaymak durumundayız. Yani özverili davranacak olan biziz. Bugünün dünyasında, başka türlü düşünmek zaten abestir.
Sonuçta bu konu, Hristofyas'ın söylemindeki gibi çarpıtılmadığı takdirde, masada sorun olma özelliği taşımıyor.
İşin Püf Noktası
O halde Hristofyas bu söyleminde niye ısrarlı?
Anlamak hiç de zor değil! Bunun için, Hristofyas'ın başka bir söylemine de bakmak gerekir. Ne diyor o diğer söyleminde: "Tek halk," "tek vatan," "tek devlet!"
"Tek vatan" ve "tek devlet" söylemini isterseniz bu aşamada bir yana bırakalım. Geriye kalan "tek halk"ın anlamı ne?
İşte işin püf noktası burada!
İki söylemi yanyana koyar ve birlikte okursanız, fazla yorum gerektirmeyen bir sonuç olarak "tek halk" ve bu tek halk içinde Maronit, Ermeni, Latin, Rum ve Türk asıllı eşit bireylerin insan/kişi haklarının murat edildiğini anlamak için çok zeki olmağa gerek yoktur.
Kıbrıs'ın somut gerçeklerine, bu bağlamda Kıbrıs'ı bağımsız bir devlet yapan uluslararası andlaşmalara (yani uluslararası hukuka), bu uluslararası andlaşmalar doğrultusunda yapılan Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası'na bakar; gelecekteki olası bir statüde de iki halkın eşitliğinin asgari koşul olmasının kaçınılmazlığını anımsarsak, Hristofyas'ın nasıl bir şaşırtmaca yaptığı çok iyi anlaşılır.
Hıyar (Tercih) Hakkı
Bu aşamada, sizleri az geriye götürmek istiyorum.
1960'da kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti'nin temelleri, iki eşit ve ortak toplum (Kıbrıs Türk ve Rum toplumlar) esasına dayanıyordu. Anayasanın 2nci maddesi, bu konuyu ayrıntılı bir içimde düzenlemişti.
Ama, o zaman da Kıbrıs'ta, şimdi olduğu gibi Türk ve Rumlar'ın dışında yaşayanlar vardı. Kıbrıs Cumhuriyeti Anayasası, bu insanları "dini grup" olarak kabul etmiş ve Anayasa'nın yürürlüğe girmesinden başlayarak üç ay içinde, grup olarak Türk ve Rum toplumlarından birine katılma zorunluluğu getirmişti. Yani bu "dini grub"lara, azınlık statüsü bile tanımamıştı. Buna karşın, bu "dini grub"lardan birine mensup bireylere, "dini grub"un toplu olarak tercih ettiği toplum yerine, (birey olarak) diğer topluma katılma hakkı da tanımıştı.
(Türk ve Rum toplumlarından birine mensup bireylere , diğer toplumun üyesi olmak için başvurma hakkı veren düzenlemeler de vardı.)
Nitekim Anayasa'nın bu kuralını yaşama geçirmek ve öngörülen üç aylık sürede, "dini grub"ların, hıyar haklarını (tercihlerini) kullanmalarına olanak vermek amacıyle, yasal düzenleme de yapılmıştır.
"Anayasanın 2nci Maddesinin (3)'üncü Fıkrası Gereğince Dini Grubların Hiyar Haklarını Kullanma Haklarını Kullanma Tarzını Gösteren Kanun" başlığı ve "Dini Gruplar ve Vatandaşlar (Hıyar Hakkı Kullanma Tarzı) Kanunu, 1960" kısa adıyle 10 Kasım 1960'da yürürlüğe giren 7/1960 sayılı kanun gereği, "dini grub"lar için adı konmayan "mini referandum" niteliğinde seçimler yapılmış ve "dini grublar," bu "mini referandum"larla Kıbrıs'ın iki toplumundan birine katılmayı tercih etmişlerdir.
Kıbrıs Cumhuriyeti Resmi Gazetesi'nin 15 Kasım 1960 tarihli EK III Tebliğ ve İlanlar bölümünde yayınlanan 68 No.'lu tebliğ ile, seçim (referandum) yapan "dini grub"ların Ermeniler, Latinler ve Maronitler olduğu ve bu "dini grub"ların üçünün de "hıyar haklarını" (tercihlerini) Rum toplumundan yana kullanarak bu toplumun parçası oldukları ilan edilmiştir.
Böylece Anayasa'nın öngördüğü iki toplumlu yapı, resmen ve iki topluma mensup olmayan topluluk ve bireylerin istençleri doğrultusunda da meşru temellere dayandırılarak (dini grubların yaptıkları mini referandumlarla) tamamlanmış oldu.
Dahası var: 21 Aralık 1963'te ortak cumhuriyetin dağılmasından sonra, Kıbrıs Cumhuriyeti'ni meşru olmayan biçimde sahiplenen Kıbrıs Rum Yönetimi, yaptığı bir düzenlemeyle, Rum toplumunun parçası olmayı kendi özgür istençleri ile belirleyen Ermeni, Latin ve Maronitler'e, Temsilciler Meclisi'ne birer temsilci seçme hakkı da tanımıştır. Bu temsilciler, oy verme dışında, Rum temsilcilere tanınan tüm hakları (Meclis kürsüsünde konuşma, Meclis tartışmalarına katılma dahil) kullanabilmektedirler.
Rum Yönetimi, her zaman (uydurarak) sığındığı "zaruret/zorunluluk" ilkesine dayanarak; Ermeni, Maronit ve Latinlere, oy hakkı da olan temsilciler seçme hakkını vererek, Kıbrıs Anayasası'nın iki toplumlu temelini, tek taraflı olarak dinamitleme niyetini gösterebilirdi. Ancak Kıbrıs gerçeğinde iki toplumlu yapı o kadar kesin ve uluslararası andlaşmaların bir gereğidir ki böyle bir şeyi göze alma cesaretini kendinde bulamadı.
Bu gerçekler ışığında Hristofyas'ın söylemleri, toplumsal bağlamda bizi Ermeni, Latin ve Maronitler gibi (yani Rum toplumunun bir parçası olarak), algıladığının kanıtından başka ne olabilir?
Son Olarak
Hristofyas'ın, bütün bu gerçekleri gözardı ederek, "tek halk" ve "Türk, Rum, Errmeni, Latin, Maronit eşittir" söylemleri ile, sanki bir "ulus devlet" varmış ya da öyle bir devlet kurulacakmış gibi davranması (ya da "tek halklı" bir ulus devlet peşinde olduğu anlamındaki söylemlerini ısrarla sürdürmesi), gerçek niyetini açıkça ortaya niteliktedir.
Elbette ki birey/kişi/insan bağlamında herkes eşittir ve hep eşit olacaktır. Elbette ki insan hakları her birey/kişi/insan için vardır ve hep var olacaktır. Ama Kıbrıs'ta, gelecekte hangi yapı, hangi statü kurulursa kurulsun, iki halk temeli asla bozulmayacaktır. Ve birey/kişi/insan bağlamında olduğu gibi, iki halk bağlamında da (iki halkın kurucu ortaklık haklarından kaynaklanan) eşitlik olacaktır. İkisi birbirinden çok farklı şeylerdir ve farklı kalacaklardır.
Hristofyas'ın söylemi, ezelden (yani seçme hakkının ilk kez uygulandığı Osmanlı döneminden) beri, ayrı seçmen listeleri ile ayrı adaylara oy verme hakkı biçiminde somutlaşan, Annan Planı'nın ayrı referandumlara sunulması ile BM (uluslararası) meşruiyeti teyit edilen, iki halkın kendi geleceklerini belirleme ve egemenlik haklarına dayalı Kıbrıs geçeğini tersyüz etme hedefi taşıyan bir söylemdir.
İster Hristofyas, ister başkası ne derse desin, Kıbrıs Türk Halkı'nın, Kıbrıs'ın iki eşit halkından biri olduğu gerçeğini değiştirmek, kimsenin, ama kimsenim haddi değildir.
"Bir hoş seda" olarak kulaklara hoş gelen ve içimizden bazılarını da dolduruşa getiren Hristofyas'ın eşitlik söyleminin gerçek yüzü budur.
Ve açıkçası bu bir "sofa şaşırtması"dır.
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.