Küskü: "Bazı kesimler, müziği eğlence hayatı ile bir tutmaktadır"
'Kıbrıs'ta Müzisyen Olmak' Yazı Dizisi, geçtiğimiz hafta verdiği bir haftalık aranın ardından Kıbrıs'ta müzik yapan müzisyenlerle röportajlara devam ediyor...
Bu haftaki konuğumuz vurmalı çalgılar üzerine Konservatuvar eğitimini tamamlamış Oytun Küskü oluyor.
Röportaj: Çağdaş ÖĞÜÇ
Küskü, "Maalesef toplumda bazı kesimler müziği eğlence hayatı ile bir tutmaktadır. Oysa bu ülkede farklı enstrümanlar kullanan diğer müzik tarzlarını icra eden, adları dünya çapında duyulmuş ya da duyulması gereken o kadar değerli müzisyen ve gruplar var ki..."
"Neredeyse tamamı müzisyen olan bir aileden olmak..."
1- Kendinizden kısaca bahseder misiniz? Müziğe ilginiz ne zaman başladı? Kariyer anlamında müzik hayatınız nasıl başladı? 'Müzik' mesleğiniz mi?
1980 yılında Konservatuvar'da bale eğitimi almış, dans aşığı bir anne ve ninni yerine bana Pink Floyd plaklarını dinleten bass gitarist bir babanın oğlu olarak dünyaya geldim. Neredeyse tamamı müzisyen bir ailenin bireyi olmak zaten meslek olarak müzikten başka bir dal seçmeyi mümkün kılmıyor ki henüz küçük yaşlarda eniştemden piyano dersleri alarak bir anlamda müziğe merhaba dedim ama asıl vurmalı çalgıları kafama sokan babamın grup arkadaşının bana hediye ettiği kırmızı bagetler oldu.

1991 yılında konservatuvara başladım ve Ana Sanat Dalı olarak vurmalı çalgılar (ksilofon,vibrafon ve timpani) eğitimi aldım. Eğitimim süresince kadrosunda yer aldığım İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Öğrenci Senfoni Orkestrası ile çok sayıda konser ve festivale katıldım. Ayrıca konuk sanatçı olarak İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası konserlerinde, Cemal Reşit Rey Senfoni Orkestrası ile 1997 yılında Fahir Atakoğlu - Sertab Erener Harbiye Açıkhava konserinde, Faris Akarsu yönetiminde ve solistliğini Burak Kut'un yaptığı müzikal konserlerinde görev aldım. Aynı grup ile Galatasaray Üniversitesi Müzikal Bölümü öğrencileriyle beraber ''Les misérables - Sefiller'' müzikalini gerçekleştirdik.
Klasik müziğin dışında da pek çok sanatçı ve grupla çalıştım, yurtiçi ve yurtdışında çok sayıda konser verdim. Aslında 1998 yılı hayatımın dönüm noktasıydı. Beni profesyonellikle tanıştıran ve eşsiz deneyimler ve birikimler yaşamama sebep olan Oğuz Büyükberber, Çağlayan Yıldız ve Eser Taşkıran gibi Türkiye'nin önde gelen sanatçılarının yer aldığı "Grup Rapsodi" ye girerek pek çok performans ve TRT Jazz orketrası ile beraber bir televizyon programı gerçekleştirdim.
1999 yılında Doğan Canku'nun orkestrasına katıldım. 2000 yılında Athena'nın ''Tam Zamanı Şimdi-12 Dev Adam'' albümünde çaldım.

2001- 2004 yılları arasında ENBE Orkestrası'nda davulcu olarak görev yaptım. Hem Enbe Orkestrası eşliğinde hem de bireysel olarak Funda Arar, Harun Kolçak, Erol Evgin, Yalın, Sefarad, Fatih Erkoç gibi isimlere ve gruplara eşlik ettim. Askerliğimi bitirdikten sonra uzun bir süre Yamaha Music School'da eğitmenlik yaptım. Halen Lefkoşa Belediye Orkestrası'nda perküsyonist olarak görev almaktayım.
2 - Katıldığınız uluslararası yarışmalar var mıdır? Varsa nelerdir? Uluslararası platformlarda aldığınız tepkiler nasıl?
Evet, bireysel olarak değil ama 2002 yılında okulum İÜDK Öğrenci Senfoni Orkestrası ile Alman Devlet Televizyonu Deutsche Welle'nin Uluslararası Beethoven Festivali ile işbirliği içinde yürüttüğü ve Türkiye'den pek çok konservatuvarın öğrenci orkestralarının yarıştığı misafir ülke projesi seçmelerini kazanarak Almanya'nın Bonn kentinde gerçekleştirilen Orkestra Kampüsü'ne katıldım. Kampüs süresince Fazıl Say ile beraber bir konser ve dünyanın sayılı şefleri arasında gösterilen Krzysztof Penderecki, Peter Gulke ve Helmuth Rilling eşliginde Workshop'lara katıldım. Aynı konserde Türk besteci Özkan Manav'ın ''Portamento Lento'' adlı eserinin dünya prömiyerini gerçekleştirdik, bu konser daha sonra Deutsche Welle tarafından CD olarak yayımlandı.

"Ambargolarda, perküsyonist olmak bu mücadeleyi biraz daha güç kılıyor"
3- Kıbrıs'ın kuzeyinde müzisyen olmak nasıl bir iş? Zorlukları var mı? Varsa nelerdir?
Kıbrıs'ın kuzeyinde müzisyen olmanın zorluklarını daha önceki röportajlarda müzisyen dostlarım farklı örnekler vererek dile getirdiler. Ben, bugün müzisyen olmaktan ziyade Kıbrıs'ta perküsyonist olmanın zorluklarını anlatmak istiyorum. Ambargolarla boğuşan bir ülkede müzisyen olmak başlı başına bir hayat mücadelesiyken perküsyonist olmak bu mücadeleyi biraz daha güç kılıyor. Bir düşünün, nasıl ki yemek, tuzsuz baharatsız size tat vermiyorsa, benim içinde perküsyon olmayan bir orkestra müzikal açıdan tatmin edici olmuyor. Dünyada hangi orkestraya bakarsanız bakın, arkada mevcut orkestra bireylerinden daha fazla alet barındıran ve oradan oraya savrulan bir perküsyonist görürsünüz. Onlar müziğin renkleri, vazgeçilmezleridir.

Oysa ülkemizde müziğe amatör ya da profesyonel olarak gönül vermiş pek çok dostum bugün herhangi bir grup ya da orkestrada kendine yer bulma konusunda çok büyük sıkıntılar yaşamaktadır. Sebep nedir diye soracak olursanız gayet açık; ''zaten davul var, perküsyona ne gerek var?", "bu sahneye sığmazsınız grubu küçültün" ve "bütçe kısıtlı 6 değil de 5 kişi gelseniz" tarzı sözler duymak, ne ile mücadele ettiğimizin çok basit bir örneği.
"Müzik, eğlence hayatı ile bir tutulmaktadır"
Bir diğer sıkıntı ise toplumun sanat algısı... Maalesef toplumda bazı kesimler müziği eğlence hayatı ile bir tutmaktadır. Oysa bu ülkede farklı enstrümanlar kullanan diğer müzik tarzlarını icra eden, adları dünya çapında duyulmuş ya da duyulması gereken o kadar değerli müzisyen ve gruplar var ki... Ne yazık ki performanslardan meraklıları dışında pek az insan haberdar... Burada biz müzisyenlere düşen görev dinleyicinin ilgisini çekebilecek repertuvarlarla onların karşısına çıkmak farklı tarzları tecrübe etmelerini sağlamaktır. Ben LTB Orkestrası'nın bir bireyi olarak kendimi daha şanslı hissediyorum en azından şu an ülkede bazen yerli bazen yersiz pek çok eleştiriye rağmen benim gibi düşünen sanat emekçilerine sahip çıkan, bünyesinde barındıran ve performans şansı sunan tek kurum Lefkoşa Belediye Orkestrası'dır. Benim tek arzum farklı enstrümanları, farklı tarz müzikleri, icracıları ve grupları tanıyın, dinleyin, destek verin biz de ruhumuzu notalarla harmanlayıp sizlere sunalım.

4- Diğer sanat dallarında sanatçılar, işlerini halka ulaştırmada zorluklar yaşıyor. Bu sonuca hem kendi gözlemlerimiz hem de sanatçılar ile yaptığımız röportajlardan ulaşıyoruz. Siz bir müzisyen olarak, yaptığınız eseri halka ulaştırma noktasında zorluklar ve sıkıntılar yaşıyor musunuz?
Diğer sanat dallarına nazaran biz müzisyenler performanslarımızı ve eserlerimizi halka ulaştırma konusunda daha şanslıyız. Elimizde ki en büyük güç tabii ki internet. Tabii buna ek olarak paylaşım yapabileceğimiz Youtube, Soundcloud, Hellostage vs.. gibi platformlar işimizi kolaylaştırıyor.
5- Çalışmalarınızı nasıl yapıyorsunuz? Stüdyo bu işin vazgeçilmez parçalarından. Stüdyolara erişim şansınız nedir?
Çalışmalarımı evde ve Lefkoşa Belediye Orkestrası'nda yapmaktayım. Her gün düzenli olarak 4 - 5 saatimi ayırmaya özen gösteririm. Kısmetse evim bittiğinde ufak bir çalışma odam olacak, sonrasında Etnik vurmalıların yer aldığı bir albüm projesine başlamayı planlıyorum. Ülkemizde çok kaliteli ekipmanların ve ses mühendislerinin olduğu stüdyolar var pek çok kez farklı projelerde çalışma fırsatım oldu, donanımları gayet iyi, onlara ulaşmanın hiçbir zorluğu yok bu konuda şanslı olduğumuzu düşünmekteyim.
"Başarılarınızı tetikleyen en güzel şey onların varlığı"
6- Bir diğer önemli kısım ise sponsorlar: Yaptığınız işe sponsor bulma girişiminde bulundunuz mu? Bulunduysanız aldığınız cevap ne oldu?
İstanbul'da çalıştığım yıllarda sponsorluk konusunda çok fazla sıkıntı yaşamadım ama Kıbrıs'ta maalesef tüm projelerimizi ve hedeflerimizi maddi manevi kendimiz organize etmek durumundayız. Devlet desteği imkansız zira mevcut yasalar ne yazık ki yanımızda değil. Ama güzel olan buradaki müzisyenlerin birbirlerine olan desteğidir. Başarılarınızı tetikleyen en güzel şey onların varlığı. Buradan ayrıca tüm müzisyen arkadaşlarıma yürekten teşekkür ederim.
Şu sıralarda tanınmış bir percussion markası ile Endorsement'lik görüşmesi yapmaktayım yakın zamanda sonuçlanacağı ümidindeyim. Aldığım destekle uzun yıllar planladığım bazı projeleri hayata geçirmek istiyorum. Bu arada iyi bir dinleyici olan arkeolog eşimin bana manevi desteği ve anlayışını da es geçmemeliyim.
7- Klasik Müzik, Dünya müzik tarihinde önemli yere sahip bir müzik türü. Siz ülkede Klasik Müzik'e ilgiyi nasıl buluyorsunuz? Henüz bize 'yeni' olan klasik müziğin ülke gelişiminde nasıl bir katkısı olacağını düşünüyorsunuz?
''Bir millet sanat ve sanatkardan yoksunsa, tam bir hayata sahip olamaz.'' M.K.Atatürk
Klasik müzik medeni toplumların gelişmek ve dünyada söz sahibi olabilmek için gereksinim duyduğu bir müzik türüdür. Çoksesli müzik dünya genelinde çok geniş kitlere hitap ederken maalesef Türk toplumunda 'entelektüel' olmak, birilerinden farklı olmak için klasik müzik dinlendiğine ya da klasik konserlere sadece maddi durumu yüksek, takım elbiseli, güzel kıyafetli insanların gittiğine dair çok yanlış bir kanı var. Her ne kadar Türk toplumunda klasik müziğe verilen önemin diğer Avrupa ülkelerine oranla az oluşu din ile bağdaştırılsa da bence toplumdaki sosyal ve kültürel sınıfların ve onların dinleme tercihlerinin de etkisi büyüktür.

Kıbrıs'ta durum biraz daha farklı. Açıkçası toplum olarak klasik müziğe yabancı olduğumuz ve bizim için yeni bir müzik türü olduğuna pek katılmıyorum. Benim de görev aldığım Lefkoşa Belediye Oda Orkestrası, senenin belli dönemlerinde eksik kadrosu ve enstrümanlarıyla elinden geldiğince konserler vermektedir. Çalınan eserler bu mevcut kadroya göre seçilmekte ve düzenlenmektedir. Kendimden örnek verecek olursam bu konserlerde kullandığım timpaniler 1970'li yıllardan kalma ve neredeyse bakım yapılamaycak durumdadır.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen yüksek özveriyle çalışılıp konserlerimizi gerçekleştirmekteyiz. Konserlere olan katılım kimi zaman bizi sevindirse de, bize yeterli gelmemektedir. Klasik Müzik icra eden sanatçıların eğitim süreçleri çok uzun yıllar sürmekte ve bir o kadar da deneyim gerektirmekte. Kimi zaman maddi sıkıntılar içinde icra ettikleri sanatlarını alkışlamak onlara verilebilecek en büyük ödüldür. Nitekim uzun yıllardır beklenen Senfoni Yasası'nın Meclis'ten geçmesi ve buna ek olarak geçtiğimiz aylarda gerçekleşen ''Senfonik Özlem'' konserleri, bu konserlere olan ilgi ve katılım, eleştirmenlerin, sanatseverlerin olumlu yorumları ben ve benim gibi bu mesleğe hayatını adamış pek çok arkadaşıma ümit ışığı olmuştur.
Benim devletten beklentim, kurum ayrımı yapmaksızın müziğin tüm branşlarında emek veren oluşumlara destek olması ve gerekli maddi manevi yardımı yapmasıdır. Günün sonunda toplumuza ve kültürümüze olumlu katkısını hep birlikte göreceğiz...
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.