Bozkurt 50. yılında TMT'yi yazdı
İsmail Bozkurt 50'inci yılında TMT'yi yazdı. Bozkurt," Gerçi kesin kuruluş günü konusunda değişik söylemler var ama TMT'nin, Kasım 1957'de kurulduğu kesindir" dedi. İşte Bozkurt'un yazısı: <BR>
50. Yılında TMT
1 Ağustos, birçok önemli tarihî olayın, bu arada (Meclis'in çıkardığı bir yasaya göre) TMT'nin kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır. Konumuz olan TMT bakımından bu yılki 1 Ağustos, 50. kuruluş yıldönümüdür.
Ellinci kuruluş yıldönümü derken, 1 Ağustos'u simgesel kuruluş yıldönümü olarak gördüğümü peşinen vurgulayayım.
Gerçi kesin kuruluş günü konusunda değişik söylemler var ama TMT'nin, Kasım 1957'de kurulduğu kesindir.
1 Ağustos'un TMT'nin kuruluş yıldönümü olarak kutlanmasını öngören yasa tasarısı görüşülürken Meclis'te idim.
Meclis çatısın altında işin bayraktarlığını rahmetli Burhan Nalbantoğlu yapıyordu. TMT'nin kuruluş tarihi o zaman da tartışmalı idi. 1 Ağustos'un simgesel olduğunu vurgulayarak, bu tarih üzerinde uzlaşmayı sağlayan O oldu. Bu konudaki tartışmalar, kuliste ve komite aşamasında yer aldı. Meclis Genel Kurulu'nda da sürdürülüp tutanaklara geçti mi, emin değilim.
Kıbrıs Türkü'ne Haksızlık Yapılmamalı
Parlamento tartışmaları ve Yasa açısından durum yukarıda açıkladığım gibi iken, TMT'nin kuruluş tarihi ile ilgili tartışmalar hiç bitmedi.
TMT'nin kuruluşunu, Anavatan Türkiye ile bağlantı kurularak ilk bayraktar rahmetli Rıza Vuruşkan'ın 1 Ağustos'ta görevi devralması ile başlatanlar vardır.
Bu, bana göre genelde Kıbrıs Türkü'ne, özelde TMT'nin temelini atanlara ve isim babalarına yapılan ciddî bir haksızlıktır. Ayrıca Kıbrıs Türkleri'nin Türkiye'nin Ada'daki stratejik azınlığı olduğu (saçmalığı kesin) savını destekler niteliktedir.
Tarihî bir gerçektir ki, EOKA'nın saldırganlığı, Kıbrıs Türkleri'nin toplumsal savunma içgüdüsü ile ulusal bilincini harekete geçirerek, varlığını koruma ve direniş arayışlarına itmiştir.
"9 Eylül," "Volkan," "Kara Çete" ve benzeri örgütlenmeler / yapılanmalar, bu arayışların ürünüdür. Merkezde filizlendikleri için iyi bilinen bu grubların dışında, birçok kasaba ve köyde de kendiliğinden direniş grubları (bugünkü moda deyimle insiyatif/girişim grupları) oluştuğu artık sır değildir ve bu grubların, özde, Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatan "kuva-i millici"lerden ya da 2. Dünya Savaşı'nda işgal altınki Fransa'da filizlenen direniş grublarından farkları yoktur.
TMT, ulusal bilinçle beslenen savunma ve direniş gereksinimi ile istencinin, başka bir deyişle Kıbrıs Türkü'nün öz dinamiklerinin ortaya çıkardığı bir örgüttür. Kurucuları da Sayın Rauf Denktaş, merhum Burhan Nalbantoğlu ve merhum Kemal Tanrısevdi'dir. TMT adını onlar koymuştur. TMT'nin "isim babası"dırlar.
Rahmetli Kemal Tanrısevdi'nin günü gününe tuttuğu notlara göre, kuruluş günü 15 Kasım 1957'dir. O notlar bir yana bırakılsa bile, TMT'nin Kasım 1957 ortaya çıkıp sesini iyice duyurduğu kaynaklarla sabittir.
Kasım 1957'den Ağustos 1958'e kadarki dönem içinde, kendiliğinden, kendi dinamikleri ile, kasaba ve köylerde, Merkez'den habersiz ve Merkez'le bağlantısız yerel TMT örgütleri kurulmuş olması, TMT'nin o zaman da kitle desteğine de sahip olduğunu gösterir. Bu örgütlenmelerin de, TMT öncesinde oluşan grublar gibi, özde Türk Kurtuluş Savaşı'nı başlatan "kuva-i millici"lerden ya da 2. Dünya Savaşı'nda işgal altınki Fransa'da filizlenen direniş grublarından farkları yoktur.
Bütün bunlar varken, yeterli ve etkili örgütlenmeyi sağlayamaması, insan kaynaklarını eğitememesi. profesyonelleşmemesi, silahlanma yönünden cılız olması, TMT'nin Kasım 1957'de kurulduğu gerçeğini ortadan kaldırmaz.
1957-58 ders yılında Namık Kemal Lisesi son sınıf öğrencisi idim. 1957 sonları ya da 1958 başında TMT'ye girdim. Mağusa'da bir (uzaktan) akraba evinde kalıyordum. Ev avluya açılan odalardan oluşuyordu ve bir oda bana ayrılmıştı. El afişleri vs dağıtma yanında, TMT için yaptığım en önemli görev, bana teslim edilen bazı ilkel silahları, odamda, yatak alında korumaktı. Sonra birileri gelip o silahları alıp giderdi. (Uzun hikayedir. Şimdi anlatamam. Çok gizli, kelle koltukta yapılan bir işti. Buna karşın bir süre önce sohbet ettiğim, o zaman küçük bir çocuk olan dostum Osman Dağlı, evde silah sakladığımı komşuların bildiğini, annesinin "bu çocuk başını yakacak" diye hayıflandığını anlattı.)
Açıkçası, kanıtlara, kaynaklara, kitle desteğine ve yapılan işlere (Kim bilir benim yaptığım işin benzerini, hatta daha büyüğünü ve risklisini kaş kişi yapmıştı?) bakıldığında, TMT'nin 1957 sonundan başlayarak varolduğu açıkça görülür.
Temmuz-Ağustos 1958'de Anavatan Türkiye ile bağlantı kurulup desteğinin sağlanmasını, TMT'nin kuruluşu olarak algılayıp ondan önce yapılanları görmezlikten gelmek, gerçekten de hem vefasızlıktır; hem haksızlık, hem de Kıbrıs Türkü'nün dinamiklerini yadsımaktır.
Türkiye ile bağlantı kurulması, profesyonel askerlerin devreye sokulması, silâh sağlanması, insan kaynaklarının eğitilmesi elbette ki TMT için sıçramadır, ama sıfırdan başlama değildir.
Türkiye'nin TMT Desteği
TMT, harbokullarında ders konusu olan, başarılı bir gizli/yeraltı direniş örgütüdür.
Başarılı direniş örgütlerinin her zaman dıştan bir destekçileri olduğu tarihsel bir olgudur. İşgal altındaki Fransa'da kurulan direniş örgütü, İngiliz desteği olmasaydı, başarılı olamazdı. Filistin'i İsrailleştiren sürecin gizli örgütlenmeleri; (birçok devletin arkasında olduğu) dünyadaki Yahudi kuruluşlarının desteği ile başarılı oldu.
Listeyi uzatabiliriz.
TMT'nin başarılı ve etkili olmak için destekçiye gereksinimi vardı. Kıbrıs Türkü'nün doğal bağlaşığı, Anavatan'ı Türkiye'den başkası olamazdı.
Sonuçta O oldu ve TMT, Türkiye'nin desteğini sağlayıp amatörlükten, bir tür profesyonelliğe geçti.
Bunun yadırganacak bir yönü yoktur.
Yeniden vurguluyorum: Türkiye'nin katkı ve desteği, profesyonel askerlerin olaya bir başka hayat vermesi, TMT'nin Kıbrıs Türkü'nün kendi dinamiklerinin ürünü olduğu gerçeğini ortadan kaldıramaz, kaldırmamalı!.
Halkının Genel Desteğine Sahip Bir Yeraltı Örgütü
TMT'nin, kurulduğu günden başlayarak Kıbrıs Türkleri'nin kitlesel desteğini kazandığı tarihsel bir gerçekliktir.
Kitlesel desteğe karşın, TMT'nin 21 Aralık 1963'te Akritas Planı'nın yürürlüğe girmesine kadar, bir tür "seçkinler" örgütü olduğu başka bir tarihsel olgudur.
Böyle olması da doğaldı çünkü İngiliz Sömürge Yönetimi döneminde, silahla yakalanmanın cezası "idam"dı.
Bu demektir ki TMT'ye girenler, ölümü göze alan, canı avucunda "potansiyel idamlık" "adsız kahramanlar" lardı.
Bugün ibretle izlediğimiz intihar eylemcileri var ya, TMT'li olmak onun gibi bir şeydi. O kadar inançlı olmak gerekirdi.
Doğal olarak da bu tip kişiler, kendine özgü çılgın "seçkin"lerdi.
Bundan dolayıdır ki, TMT yeraltında olduğu dönem, kitlesel desteğe sahip olmasına karşın, sınırlı sayıda insan kaynağına sahipti.
Akritas Planı gereği Rum saldırıları başlar başlamaz, TMT'nin yapılanması hızla değişti ve kitleselleşti. TMT, kitle örgütü oldu.
21 Aralık 1963 sonrası dönemde, hiçbir zorunluluk ve mecburiyet yokken, eli silah tutan Kıbrıslı Türkler'in hemen hemen tümünün gönüllü olarak TMT saflarına katılması, kitleselleşmenin, kitle örgütü olmanın kanıtlarıdır.
Şu Toplumsal Bellek
Kıbrıs Türkleri olarak "toplumsal belleğimizin" zayıf olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Eğitim sistemimizin de buna katkısı oldu. Hatta "toplumsal belleksizleştirme"nin baş sorumlusu olarak eğitim sistemimizi gösterebiliriz.
TMT de bu "toplumsal bellek" yoksunluğundan, "toplumsal belleksizleştirilme" sürecinden nasibini aldı ve öyle bir duruma geldi ki TMT'ye saldırmak, prim kazandıran populist yaklaşımlara dönüştü.
Tüm kötülükler TMT'ye yakıştırıldı. Hep savunmada/direnmede olan, tek bir kitlesel/örgütsel saldırgan eylemi olmayan TMT; her şeyin suçlusu sayılmaya başlandı. Neredeyse, EOKA'yı aklayıp TMT'yi Kıbıs'taki tüm kötülüklerin sorumlusu ilan edecekler! (O anlamda konuşup yazanlar yok değil!)
Bu konuda kitaplar yazılır. Bu bakımdan daha fazla uzatmanın gereği yok! Bu kadarla yetinip şunu söyleyeyim:
Yukarıda da yazdım. Her yapılanma, her örgüt bir güç demektir. Hele, yapılanma/örgüt, gizli/yeraltında ise, daha da büyük/mutlak güç demektir. Üstelik, kaba kuvvete, şiddete yönelmek de gizliliğin doğasında vardır.
Devletten siyasal partiye, kurumdan devlet dairesine, sendikadan çevre girişimlerine, spor kulübünden sosyal amaçlı kuruluşlara kadar, istisnasız her örgütte/yapılanmada, "gücü/yetkiyi/görevi" kötüye kullanma eğilimi her zaman (potansiyel olarak) var olmuştur. İnsan olan her yerde var olmuştur. İnsanın doğasından kaynaklanan bir eğilimdir bu!
Doğal olarak gizli örgütlerde de, (konu insan olduğuna göre) "gücü/yetkiyi/görevi" kötüye kullanma potansiyeli olmaktadır. Üstelik bu eğilimde olanlar için gizlilik avantajdır.
Devleti yöneten bir kişi, bir kamu görevlisi, bir parti yöneticisi, bir sendika ya da dernek yöneticisi nasıl gücünü/yetkisini/görevini kötüye kullanabiliyorsa; bir gizli örgüt yöneticisi/mensubu da kullanabilir.
Demek istediğim şu: TMT'de de gücü/yetkiyi/görevi kötüye kullanarak "kötü" iş yapanlar elbette olmuştur. Bu kötü örnekler toplumca biliniyor ve bu bilinenler konuşuluyor. Bunu yadsımak kimseye yarar kazandırmaz.
Ancak bazı kişiler güçlerini/yetkilerini/görevlerini kötüye kullandı diye TMT'yi kurumsal bağlamda, bir bütün olarak suçlayıp kötülemek, tümden "tu kaka" yapmak büyük haksızlıktır. Canları avuçlarında, inançla, özveri ile yıllarca direnen, içlerinde benim ve benim gibilerin bulunduğu bir sürü onurlu insana büyük haksızlıktır.
Son Olarak
Kim ne derse desin, ENOSİS karabasanını engelleyen etkenlerin başında TMT gelir.
Bizim, Kıbrıs Türkleri ya da Kıbrıslı Türkler olarak bugün geldiğimiz aşamada TMT'nin yadsınamaz yeri vardır.
TMT, tarihimizin bir parçasıdır. Utanılacak değil, onur duyulacak bir direniş savaşıdır bizimki! Bu savaş, "Kıbrıs'ın Çılgın Türkleri"nin yarattığı destansı bir savaştı.
Büyük oranda yazıya geçirilmeden kuşaktan kuşağa sözle aktarılmasına, gizliliğin ısrarla korunmak istenmesine, gizlilik korununca doğan esrarlı ortama baktığımızda, bu savaşa doğrudan destan da diyebiliriz.
Bu bakımdan toplumsal belleğe kazınmalıdır. Yıllardır belleksizleştirilen topluma, bu bellek kazandırımalıdır. Bu bellek, kin, öç, düşmanlık anlamında olmamalı, ancak geçmişi unutturmamalıdır.
Atatürk'ün "yurtta barış, cihanda barış" ilkesi ile Churchill'in, "ne kadar uzağı (ya da önünüzü) görmek isterseniz o kadar geriye gideceksiniz" sözü bu belleğin yolgöstericisi olmalıdır.
TMT'nin ellinci kuruluş yılı dolayısıyle, ilgili derneklerin kapsamlı bir program uygulamasını takdirle karşılıyorum. Programda yer alan bir dizi etkinlik içinde şiir, kompozisyon, öykü yarışmaları; bilimsel sempozyum düzenlenmesi; kapsamlı bir belgesel için kolların sıvanması; anıların, resimlerin derlenmesi, toplumsal belleğin yeniden biçimlenmesinde etkili olacaktır.
İşin içine Devlet'in, eğitim sisteminin de girmesi, sonuca ulaşmak için gereklidir.
TMT'nin 50nci yılı, tüm gazilerle şehit ailelerine; tanıdığım tanımadığım tüm TMT'lilerle mücahitlere; tüm Kıbrıs Türkleri'ne ve Türk Ulusu'na, Güvenlik Kuvvetleri ile Türk Silahlı Kuvvetleri'ne kutlu olsun!
Elbette ki böyle bir günde, şehitlerimizin anıları önünde saygı ile eğiliyoruz. Ruhları şad olsun!
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.