İşte Kayıp Otobüs'ün hikayesi
<P class=western style="MARGIN-BOTTOM: 0.19in">Cem Kar Kayıp Otobüs'ün yönetmeni Fevzi Tanpınar'la konuştu. Cem Kar sordu Fevzi Tanpınar Kayıp Otobüsü nasıl yaptıklarını anlattı. Ve Kayıp Otobüs'ün hikayesi ortaya çıktı. İşte röportaj:</P>
Cem KAR: Röportajlarımda ilk sorduğum soru hep aynı oluyor: İlk izlediğiniz film neydi?
Fevzi TANPINAR: Çocukluğumun ilk safhası Larnaka'da geçti. Mutlu barış harekâtından sonra, Larnaka'dan ayrıldığımızda 8 yaşındaydım. Ben daha çok küçükken ailece filmlere giderdik. Benim hatırlayamadığım döneme ait ilk sinema hatıralarımı, haliyle ailemden dinledim. Hatta bununla ilgili ailemden dinlediğim bir olayı size anlatayım: Ben bir ya da iki yaşındayken ailece sinemaya gidiliyor; haliyle ben çocuk arabasındayım. O karanlıkta ben hem arabayı hiç olmayacak bir yere götürmüşüm nasıl götürdüysem-, hem de o süslü, dantelli arabanın önünü sökerek dışarı çıkmış ve sinema perdesinin önüne uzanmışım (gülüyoruz ).
Bunun dışında sinema ile ilgili çocukluk döneminden hayal meyal hatırladığım şey, Tarık AKAN'ın Larnaka'da film çekmek için kurduğu film seti; o hazırlıklar, o heyecan
Larnaka'dan ayrıldıktan sonra, çocukluğumun önemli bir kısmının geçtiği aşağı Maraş bölgesine yerleştik. İlk tam olarak hatırladığım, algıladığım filmi, Mağusa surlar içinde ki bir sinema salonunda izledim. Yılmaz Güney'in 'Sürü' filmiydi.
C.K: Peki sizi etkileyen Tarık AKAN'ın Larnaka' da kurduğu film setimiydi, yoksa 'Sürü' filmimiydi?
F.T: 'Sürü' filmiydi. O filmi defalarca seyretmişimdir ve her seyrettiğimde farklı anlamlar çıkarmışımdır. Beni çok etkileyen bir filmdir.
C.K: Yıllarca Türkiye'de, birçok önemli medya kuruluşunda, çok önemli görevler üstlendiniz. O yıllarda da bildiğim kadarıyla yönetmenlik deneyimleriniz oldu.
F.T: Türkiye'de kendinizi kabul ettirmek çok kolay değil! Cumhuriyet, Güneş gazetesi, ardından ilk televizyonculuk deneyimim Magic Box oldu, daha sonraysa Star'la devam ettim. Atina'da 4 yıl süresince temsilcilik yaptım. Oradayken televizyon üzerine eğitim aldım. Ardından zaman-zaman birçok programın yönetmenliğini yaptım. Bu dönem içerisinde 'Sultan Ahmet Cezaevi' ve 'Çayın Yolculuğu' belgesellerini çektim. Konuların görselliğe taşınması hususunda birçok deneyimim oldu.
C.K: 'Kayıp Otobüs'e gelelim! Açıkçası belgesele başlama hikâyesini çok merak ediyorum.
F.T: 'Kayıp Otobüs' ağabeyimin (Raşit Pertev) yazmış olduğu bir şiir. Bu şiirin daha sonra bir ağıt şarkıya dönüşmesi isteğiyle, müzisyen Ahmet Okan ve Raşit Pertev'in bir araya gelmesiyle başladı: Bu ağıt çalışması bir odada yapılırken, bende tesadüf eseri oraya gidiyorum. (Zaten çocukluğumuzdan beri çok iyi bildiğimiz bir konu.) Şiiri ve müziği o an duyduğumda, bu konunun inanılmaz bir görsel etki yaratacağını düşündüm. O an dudaklarımdan çıkan ilk cümle "Bu çalışmaya bir klip yapalım" oldu. Birkaç dakika sonra "Klip yapalım ama bunun belgeselini de yapalım" demeye başladık. Aslında maddi imkânlar daha geniş olsaydı bu konu uzun metrajlı bir filme kadar gidebilirdi. Neticede bu belgeselin yolculuğu böyle başladı.
C.K: Sizi bu şekilde heyecanlandıran, imkân olsa uzun metrajlı bir film yapma noktasına kadar getiren etki neydi?
F.T: Konunun yoğunluğu bizi bu noktalara kadar getirdi. Çok can alıcı, evrensellik ve bilimsellik açısından işlenebilecek bir konuydu. Bilimsellik derken, işin hem profesyonel düzeyde götürülüyor olması, hem de konunun bütün gerçekleri göz önünde bulundurarak, hiçbir şeyi saptırmadan verebilme becerisidir. Evrenselliğe gelince, bu belgesel izlendiğinde ortaya bir resim çıkıyor. Eğer belgeseli izleyenler aynı resim olarak görebiliyorsa, aslında bu bir yönetmen için en keyif verici aşamadır. Bu resmi ortaya çıkarırken aynı zamanda bir döneme ışık tuttuk: 1960'lı yıllarda Kıbrıs Türkü neler yaşadı? Larnaka'da ki Kıbrıslı Türkler hangi koşullarda yaşıyordu? O otobüste bulunan 11 yolcu yakınlarının neler yaşadıklarının anlatımıyla ortaya çıkan bir ışıktı bu Bunu iyi ve doğru yapabildik.
C.K: Konunun evrenselliğini biraz açar mısınız?
F.T: Bu belgeseli dünyanın herhangi bir bölgesinde kim izlerse izlesin anlaşılır bir belgeseldir. Kıbrıs'la ilgili hiçbir şey bilmeyen biri içinde bir şeyler ifade eden, anlaşılır bir belgesel ortaya koyduk. Çünkü evrensel olan bir otobüs ve kayıp olayını işledik. Dünyanın her tarafında yaşanan ortak acıyı merkeze aldık: Yakınını kaybedip de, ne olduğunu bilememe acısı ki bu ölümden beter bir acıdır, bir bilinmezlik vardır, o sizi her an rahatsız ve huzursuz eder. Evrensellik derken bunu kastediyorum.
Diğer taraftan beni ve ekibimi heyecanlandıran, amatör ruhla ortaya konan özverinin sebebi, halkımıza karşı duyduğumuz minnet ve şükran duygusudur. Bu duygu bizi adeta kamçılamıştır. Çünkü bugüne kadar anlatılamayan, eksik bırakılan bir konuyu bizler bir şekilde ortaya çıkarmaya çalışıyorduk. Bu minnet ve şükran duygusu bizi motive ediyordu.
C.K: Ülkemizde ki genel kanı iç dinamiklerimizle bu tip çalışmaların yapılamayacağı. Siz ne tip sorunlarla karşılaştınız? Teknik anlamda sorunlar yaşadınız?
F.T: Öncelikle şunu belirtmeliyim ülkemizde her şey yapılır! Tabi teknik olarak belli bir altyapıya sahip değiliz. Biz bu belgeseli yaparken uluslararası standartları göz ardı etmedik. Tamamıyla dijital sistemler ve sinema teknikleri kullanıldı. Evet, bir altyapımız yok ancak bu tip çalışmalar yapıldıkça bu açığımızı hep birlikte kapatacağız. Biz işe yaparken, yıllarca birlikte çalıştığım Türkiye'deki arkadaşlarımın desteğiyle, o gerekli olan altyapıyı sağladık.
C.K: Bize ekibinizden biraz bahseder misiniz?
F.T: Oyuncu kadrosuyla beraber 44 kişilik bir ekip çalışması yapıldı. Hepsi Yeni İskele'den olan oyuncuların hiçbiri profesyonel değildi; ancak inanılmaz bir ruhla, heyecan ve algılayamadığım bir profesyonellikle oynadılar. Oyunculara önce ne yapmak istediğimiz anlattık. Oyuncularımız ne yapmak istediğimizi anladıktan sonra, o hissettiklerini inanılmaz bir ruhla ortaya koydular.
C.K: Dünyanın şu an ki haline baktığımızda hemen-hemen herkes derdini, tasasını, problemini, yaşadıkları acıları görsel sanat dallarını kullanarak anlatmaya çalışıyor. Sizi bu belgeseli yapmaya iten nedenlerden biride bu muydu?
F.T: Bu belgesel tamamıyla içimizden gelen bir istek ve ruhla ortaya çıktı. Hani birileri şiir yazsın, bir diğeri müzikleri yapsın, sonrada belgesel yapalım diye bir organizasyon yok! Tamamıyla kendiliğinden gelişen bir süreç neticesinde ortaya çıkan bir belgesel bu! Tabi ki görsel sanatları kullanmasını bilen profesyonel, bir Kıbrıslı Türk olarak hep içimdeki istek bu. Yani ben, kendi toplumumun yaşadıklarına ışık tutabilmeyi hızlandırmalıyım! Kıbrıs'a geliş nedenlerimin başında da bu sebep yatar. Ben 20 yıl yurt dışında kaldım. Günün birinde ülkeme dönersem, bütün birikimlerimi kendi ülkem içerisinde kullanmak ve kendi ülkeme katkı sağlayabilme hep zihnimde vardı. Bu hevesle ülkeme döndüm. Ama umduğum ortamı bulduğumu söyleyemem.
C.K: Peki bu belgesel bir başlangıç mı?
F.T: Bu bir başlangıç! Bir durağanlık dönemi oldu benim için; 4 yılı aşkın bir süredir buradayım. Türkiye'de ulusal televizyonlarda üst düzey yöneticilik ve birçok televizyon programına imzamı attım. Dolayısıyla çok profesyonel ortamlardan buraya geldim. Buradaki medyanın durumu da ortada! Yanlış anlaşılmasın bunu küçümsemek için söylemiyorum. Bana göre bizler bir an önce buradaki medya kuruluşlarımızın durumunu düzeltmek için uğraş vermeliyiz. Başta maddi sorunlar olmak üzere, onlarında birçok sorunu var. Ben ülkeme faydalı olabilecek bir eser zinciri ile başlamak istiyordum, 'Kayıp Otobüs' bu zincirin bir halkası!
C.K: Yani devamı gelecek.
F.T: Bizim anlatmamız gereken çok şey var! Galada da vurguladım: Belgeseli olmayan bir ülke, fotoğraf albümü olmayan bir aileye benzer. Yani biz fotoğraf albümümüzü olabildiğince doldurmalıyız. Ancak sadece kendimizin karıştıracağı bir albüm olmamalı, dünyanın da o albümü karıştırmasına sebep verecek nitelikte olmalı. Bununda kaidesi, evrensel, bilimsel, anlaşılır ve uluslararası düzeyde eserler üretmektir. Aksi hiçbir şeyi ifade etmez.
C.K: 'Kayıp Otobüsü' gelecekte neler bekliyor? Yani sizin benzetmenizle albümümüzde bulunan 'Kayıp Otobüs' resmini dünya görebilecek mi?
F.T: Önce, 'Kayıp Otobüs'ün yolculuğunu burada tamamlaması gerekiyor. Türkiye'de TRT ile anlaştık. Daha sonra belgeseli DVD olarak satışa çıkaracağız. Bu arada yurt dışından, ABD ve Avrupa ülkelerinden davet alıyoruz ve oralarda filmin galaları olacak.
C.K: Galaya duyulan yoğun ilgi Kıbrıs Türk halkının aslında ne kadar ilgili olduğunu, bu konuda açlık duyduğunu ortaya koyuyor. Eminim sizde bu ilginin farkındasınız. Bu nedenle sanırım bu röportajı okuyanlar merakla şu soruyu soracaklar: Acaba bir sonraki çalışma ne olacak? Onlar adına ben sorayım.
F.T: Elimizde çok proje var! Aslında bu bizim ne kadar üstün nitelikli olduğumuzun göstergesi değil! Yaşadığımız ülkede çok fazla işlenmemiş, bakir konu var. Biz yaşadıklarımızı bu şekilde anlatamadık; onun açlığını ve eksikliğini hissediyoruz.
C.K: Albümde hiç resmimiz yok yani!
F.T: Uluslararası düzeyde yok! Dolayısıyla o albümün doldurulması konusunda bütün meslektaşlarımızın da hareketlenmesi gerekiyor. Umarım 'Kayıp Otobüs' bundan sonra yapılacak belgesellerin en kötüsü olur. Ben bir yönetmen olarak olaya çok tatlı bir kıskançlıkla bakacağım ve bu bana hazda verecektir. Bunun böyle olması gerekiyor. Bu tatlı kıskançlıklar bizleri çok daha iyi noktalara sevk edecektir.
C.K: Vatandaştan, dostlarınızdan talep, öneri alıyor musunuz? "Ya Fevzi Bey bizde de şöyle bir hikâye var" vs şeklinde.
F.T: Kayıplar konusunda, kayıp ailelerinin büyük bir ilgisi oldu! Sadece kayıp olarak geçen rakam 502; ancak bunun yanı sıra kayıplara geçmeyenler var. Gerek kayıplar, gerekse diğer konularda çok öneri var. Bunları bir sıraya koyup, 'Pertev Brothers Production' olarak, seri halde bu konuları çekmeyi planlıyoruz.
C.K: Az önce "Umarım 'Kayıp Otobüs' yapılacak belgesellerin en kötüsü olur" dediniz. Bu işe soyunanlara bir öneriniz var mı?
F.T: Bu benim ne kadar haddime düşer ama görüş olarak bir şeyler söyleyebilirim. Başta da söyledim, bizler her çalışmamızda evrensel ve bilimsel olmayı göz ardı edemeyiz. Dolayısıyla her çalışmamızda evrensel ve bilimsel olmayı kendimize ilke edinirsek, bu bütün dünya gözünde de dikkatle izlenir, değerlendirmeye tabii tutulur ve algılama konusunda da sıkıntıları aşmış oluruz.
C.K: Biz burada uluslararası düzeyde ne yaparsak, artık doğal olarak karşıladığımız bir Rum tepkisi doğuyor. 'Kayıp Otobüs'le ilgili böyle bir tepki doğdu mu?
F.T: Şu ana kadar bir şey gözümüze çarpmadı! Aslında bu da çok manidar! Çünkü bugüne kadar yapılan her çalışmada, Rum tarafından ciddi tepkiler gelmişti. Şu ana kadar Rum tarafının çok fazla söyleyecek sözü yok olsa gerek ki henüz bir şey çıkmadı. Biz olayları olduğu gibi verdik. İlk galada Rum basınından gelen meslektaşlarımız vardı, onlarda bu belgeselle ilgili bir şey söylemediler ve bu da bize çok manidar geldi! Sanırım dünya prömiyerleri yapıldıkça, daha da etkisi arttıkça, o zaman yaklaşımlarını izleyeceğiz. Ayrıca biz birilerine karşı bir şeyler yapmadık, biz sadece yaşadıklarımızı dünyaya doğru anlatabilmek için bir şey yaptık.
C.K: Ülkemizin en büyük sorunlarından biri korsan yayıncılık. Bu konuyla ilgili neler yapmayı planlıyorsunuz?
F.T: 'Kayıp Otobüs' vizyonda olan bir film statüsündedir. Ülkemizde de YYK'nın (Yayın Yüksek Kurulu) aldığı karar doğrultusunda televizyonlar gösterim yapamıyor. Filmimizin telif hakkı Türkiye'den alınmıştır. Buradaki bütün yayıncı kuruluşlarımızın bu konuda duyarlılığı her zaman olmuştur. Bu belgeselin ikincisini yapabilmemiz için maddi koşulların oluşması gerekiyor. Zaten bu nedenledir gösterim hakkı için yurt dışında ki yayın kuruluşlarıyla yaptığımız görüşmeler.
C.K: Son olarak ne söylemek istersiniz?
F.T: Son olarak sevgili Cem, bizim medyayı görselliği artık çok iyi bir araç kullanmamız gerekiyor. Bütün dünyada artık görsel sanatlar kullanılarak iletişim sağlanıyor. Görsellikle, hem çok daha rahat karşı tarafın algılamasına yardımcı olunuyor, hem de çok geniş kitlelere ulaşılabiliniyor. Dünyada ki görsel medya savaşı içerisinde Kıbrıs Türk görsel medyasının çok doğru bir yerde olması ve görsel sanatları iyi değerlendirmesi gerekiyor; bunların başında da şüphesiz sinema geliyor.
Altını çizmek istediğim bir başka husus ise: Bizler tarihimizle ilgili bazı konuları görsel arşivimize alma konusunda geç kalıyoruz. 1950'li yıllara ait Kıbrıslı Türklerle ilgili herhangi bir konuyu işlemeye çalışsam, o yıllarda ne olduğunu anlatabilecek kişilerin o dönemde 20 yaşında olması gerekiyor. Bu da demek oluyor ki, bugün bu kişiler 80'li yaşlarda! O yaşlarda bulunan kişilerin, hayatta olup olmadığı ve hatırlama sorunlarını göz önüne alırsak geç kaldığımızı görebiliriz; elimizi çabuk tutmalıyız. Bir film senaryosu yazmaya kalksanız elinizde doküman, görüntü yok. Buna en güzel örnek 'Titanic' filminde kurtulan o kişiyle yapılan röportaj olmasaydı, film bu kadar ilgi görmezdi. Dolayısıyla bir an önce bu tip görüşmelerin yapılması ve kayıt altına alınması gerekiyor. Ayrıca burada sponsorlarımız Mesan ve Ermataş'a, lojistik destek sağlayan Yeni İskele Belediyesi, KTHY, Merit ve (Otobüsün sahibi) sayın Debreli'ye teşekkürlerimi belirtmek isterim.
C.K: Sayın Tanpınar çok teşekkür ediyor ve bundan sonraki çalışmalarınızda başarılar diliyorum.
F.T: Ben teşekkür ederim
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.