İÇ HABERLER
okuma süresi: 14 dak.

Azgın: "Talat vasilik değil, abilik yapsın. Partinin tüm organları değişsin"

Azgın: "Talat vasilik değil, abilik yapsın. Partinin tüm organları değişsin"

Son günlerde CTP-BG Genel Başkanı Mehmet Ali Talat'a karşı yaptığı çıkışlarla dikkat çeken CTP Lefkoşa Eski İlçe Başkanı ve Parti Meclisi üyesi Mutlu Azgın Kıbrıs Postası'na konuştu.

Yayın Tarihi: 18/04/16 07:42
okuma süresi: 14 dak.
Azgın: "Talat vasilik değil, abilik yapsın. Partinin tüm organları değişsin"
A- A A+
Kıbrıs Postası - Ulaş Barış

Son günlerde CTP-BG Genel Başkanı Mehmet Ali Talat'a karşı yaptığı çıkışlarla dikkat çeken CTP Lefkoşa Eski İlçe Başkanı ve Parti Meclisi üyesi Mutlu Azgın Kıbrıs Postası'na konuştu.

Genel Başkan Talat'ı 'vasilik' değil 'abilik' yapmaya davet eden Azgın, partinin tüm organlarının değişimden geçirilmesi gerektiğini ve bunun bir 'değişim' kurultayı ile bu niyetle yola çıkılarak başarılabileceğini belirtti.

"Kişisel görüşüm, Genel Başkanlık için en doğru adayın Tufan Erhürman olduğu yönündedir" diyen Mutlu Azgın, Genel Başkan Talat'ın parti içi kavgaların 'barışçıl yöntemlerle sona ermesi' için Erhürman yönünde inisiyatif koyması gerektiğini vurguladı.

CTP'deki kavganın aslında 25 yıl önce, Naci Talat'ın vefatından beri başladığını vurgulayan Azgın "bu hesabın artık kapatılması gerektiğini" ifade ederek, parti içinde gerek 2014 yerel seçimleri gerekse de 2015 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde 'başarısızlık için' çalışan hatta dua edenler olduğunu söyledi.

Parti içinde bir 'ilahlar' grubunun olduğunu ifade eden Azgın bu grubun ilk kurbanının Ferdi Sabit Soyer, ikinci kurbanının ise Özkan Yorgancıoğlu olduğunu kaydederek, parti içindeki 'hizipçi' zihniyetin ortadan kaldırılması gerektiğini sözlerine ekledi. Azgın'ın "bu ilahlar Girne Kliği midir?" şeklindeki soruya ise "parti içindeki tüm hizipçilerdir" şeklinde cevap verdiği dikkatlerden kaçmazken, kendisinin İlçe Başkanı olduğu dönemde, kazanılan 2013 erken seçimleri sonrası parti içinde başlayan tartışmaları "akıllara zarar davranışlar" olarak niteledi.

Geçen yıl Nisan ayında parti içerisinde uzun süreden beri devam eden tartışmalar nedeniyle parti içi işleyişin tam anlamıyla dağıldığını, parti içi kavgaların son bulmaması ve örgütlülüğün sağlanmaması nedeniyle görevinden istifa etmiştiniz. O günden bugüne değişen, iyileşen bir şey oldu mu? Yani Talat'ın gelişi bu duruma çare oldu mu sizce?

Aslında istifanın birkaç nedeni vardı. Ben Lefkoşa İlçe Başkanlığı'na seçildikten hemen 2 ay içinde erken seçimler oldu. Aday olurken her durumda en az 3 seçim yaşayacağımı biliyordum. Birincisi seçim erken genel seçim idi. Dönemin Merkez Yönetim Kurulu üyeleriyle beraber Lefkoşa'da çok iyi bir aday listesi ve iddialı kontenjan adayları çıkarmayı başardık. İlçeler arası oy farkının en önemli nedeni olduğunu düşündüğüm bu faktör, İlçe Başkanı'nın kişisel veya grupsal hesap gütmemesi ile mümkündür. O dönem bu listesinin çıkmasında yardımcı olan tüm yetkili ve etkili insanlara ne kadar teşekkür etsem azdır. UBP'nin 4 yıllık dehşet yönetimi sonucu 2013 erken genel seçimlerinde bildiğiniz gibi başarılı olduk. Lakin oy oranlarının belli olduğu andan itibaren, genelde Özkan Yorgancıoğlu'na, Lefkoşa özelinde ise bana "bu yöneticiler görevde olmasaydı parti tek başına iktidar olurdu" yollu saldırılar başladı. Bunu yapan insanlar abur cubur insanlar değildi. Ben ilk kez o noktada işlerin çok zor olacağını ve sabotaj dahil örgüt içinden çok ciddi bir karşıt eylemlilikle karşı karşıya geleceğimizi anladım.

Seçimde başarılı olmuş, iktidarı yakalamış bir partide görülmemiş, insafsız eleştirilerdi bunlar herhalde?

Ben bu eleştirileri daha çok akıllara zarar olarak niteliyorum. Zaten ben bu halleri önceleri sadece sezinlerken, seçimden sonra bizzat yaşamaya başladım. O noktadan sonra partinin kimyasını bozan, kendi iktidarları olmaksızın her türlü numarayı çeviren ve partinin başarısızlığı için dua eden, bundan zevk insanların varlığı dengemi bozdu. Birkaç anlamda bozdu. Önce saygımı yitirdim ardından da merhamet duygumu. Partinin çekirdek kadrolarından yetişen bir kişi olarak benim kafam şöyle işler: CTP'ye zarar topluma zarardır. Topluma zarar CTP'ye zarardır. Topluma ve CTP'ye zarar varsa, gözüm hiçbir şey görmez. Yavrularını koruyan bir 'hayvana' dönerim. Tabi "o kadar da olmaz" dediğim şeyleri bizzat yaşadım. Parti içinde istedikleri gibi iktidar dizayn edemeyenlerin "CTP ya bizimdir ya kara toprağın" tavrını gördüm. 2 ay önce yeni umutlarla İlçe Başkanı olmuş Mutlu değildim artık. Başka biri olmuştum. Ardından yerel seçimlerde Lefkoşa Türk Belediyesi'ni kaybettik.

Lefkoşa'nın kaybedilmesinde bu 'iktidar dizayn edemeyenler' aktif davrandı mı peki?

Seçimden aylar önce, Lefkoşa İlçesi'ne bağlı 5 Belediye'den sadece LTB'de sorun yaşayacağımız öngörüsüyle, bütün örgütü ısrarla LTB seçimine odaklanmaya davet ettim. Başaramadım. Örgütler toplantısında örgüt başkanlarına "LTB'yi kaybedersek siz de ben de istifa ederiz" dedim. Yerel seçim sonrası istifam kabul edilmedi. Çünkü yerel seçimlerde parti içi iktidar yarışının en pis yüzünü gördüm. Ve kendi kendime sordu: Oğlum Mutlu sen bir seçimden ötekini yetişmeye çalışırken yapısal dönüşüm yapabilecek misin? Hayır. Öyleyse defol git. İstifam kabul görmeyince ve tabi önümüz Cumhurbaşkanlığı seçimi olduğu için yerimde oturdum ama asla bir kez daha İlçe Başkanlığı koltuğunu kullanmadım. Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde bu kez "İlahlar'ın" kavgası, yani esas kavga tüm çıplaklığıyla ortaya çıktı. Çok özet şöyleyim Sayın Talat'ın, çok az bir kesim hariç, samimi adaylığını isteyen yoktu. Ve Sayın Talat isteseydi aday olurdu. İstemedi. Bu konunun altını çizeyim. Parti Meclisi'nin dörtte üçü, Talat'ın adaylığını cansiperane savunduğunu iddia edenlerden oluşuyordu. Kimse bizimle dalga geçmesin. Bunu Talat da biliyordu. Kararı Parti Meclisi verir. Ancak bunu Merkez Yönetim Kurulu'nun üstüne yıkmak istediler. Dertleri çok başkaydı."

Peki neydi dertleri?

Dert hep aynıydı; "Ay efendiler, bu Özkan, bu MYK, bu işi beceremez." Dolayısıyla Cumhurbaşkanlığı seçiminde Özkan Yorgancıoğlu karşıtlığına Genel Sekreter Kutlay Erk ve dönemin MYK üyeleri de eklendi. Böylece Sayın Talay aday olmayınca Sayın Sibel Siber ile seçimlere girdik. Ve bildiğiniz gibi üçüncü sırada yüzde 24'le seçimi tamamladık. O vakitten sonra tabi dağ başını duman aldı… Yok efendim "Talat çıksa kazanırdı", yok efendim "Talat bilerek aday yapılmadı ve bu nedenle seçimler kaybedildi" vesaire... Ya birilerinin suratına tükürüp ardından da üzüntüsünü çekecektim veya istifa edecektim. Bakın ben bu insanların içinde büyüdüm, benim açımdan çok farklı psikolojik etkileri de var. İnsanın babasıyla kavga etmesine benzer. Lafımı söylemekten geri duramam ama üzülürüm de. Sonuç itibariyle, ben o yapıda nedeni ne olursa olsun iyi bir yönetici olamadım. Yapısal dönüşüm gerçekleşmeden bu mümkün değildi. Her çocuk babasını öldürerek büyür. Ben babalarımı öldürdüm ancak kendim de öldüm.

Cumhurbaşkanlığı seçiminde 'ilahlar' kavgası ortaya daha da açık çıktıysa, Siber'in başarısız olması için canla başla çalışanlar oldu demek yanlış olmaz herhalde. Aslında esas hedef Yorgancıoğlu mu idi bu durumda?

Kişisel fikrim şu; Talat aday olmamakla çok doğru bir karar verdi. Ama "engellenmedi". Gündeminizi parti içi iktidar 'kavgacıkları' oluşturuyorsa, özellikle aleyhte çalışmanıza gerek yoktur. Her adımınızın belirleyicisi seçim değil başka hesaplar olur. O süreç içinde samimi gayret içinde olanların başında Ferdi Sabit Soyer gelirdi. Gözümle gördüm kalbimle hissettim. Ama bizzat Ferdi Sabit Soyer, bu kanlı kavganın ilk mağdurudur. Bu kavga merhum genel sekreterimiz Sayın Naci Talat'ın ölümünden sonra başlar. İlahların ilk mağduru Ferdi Sabit Soyer, ikinci mağduru ise Özkan Yorgancıoğlu'dur. Bu durumu bildiği için Sayın Soyer kendi yaşadıklarını başkasına yaşatmama fikrinden hareket eder. Benim açımdan bu hesap 25 yıllık hesaptır ve kapatılmalıdır.

İlahlardan kastınız Girne Kliği mi? Yani CTP içinde hep böyle bir klikten bahsedilir. Onlar herhalde bunlar?

Hizipçilerin tümüdür kastım. Başkalarını hizipçilikle suçlayıp en büyük klik olanlar, partiyi 2-3 kişiyle yönetip yönlendirmeye çalışanlar ve dizaynlarında sorun olması durumunda feveran edip soğukkanlı ve acımasız cinayetler işlemekten çekinmeyenler, sol ve insan sevgisi tortusunu dahi kaybetmiş gaddarlar ve intikam bekçilerinden bahsediyorum. Sol her şeyden önce bir kişilik ve yaşam tarzıdır.

O zaman yukarıda bahsettiğiniz yapısal dönüşümden kastınız, kökten bir kadro değişimi, hizipçilerden arınma anlamına mı gelir? Sonuçta CTP geleneği olan bir parti olduğunu düşünürsek, genç kadroların bu işi kotaracağını düşünmek zor değil herhalde?

CTP maalesef geleneğinden çok 'gelenekselciliği' olan bir parti durumuna geldi. Gelenekte kurumsal tecrübe ve kurumsal hafıza olur. CTP'de tecrübeler ve hafıza daha çok bireyseldir. Benim iddiam şu: Son 25 yıldır döne döne aynı şeyleri yaşayan ve aynı hataları yapanlar yeni bir doğru yaratamazlar. Dahası, söz konusu insanlar örgütün kurucu elitleridir. Kendi aralarında da "antagonist" bir ilişki var. Yani uzlaşma ihtimali olmayan sıfır toplamlı bir problemden bahsediyoruz. Yapısal dönüşümden kastım yönetici bireyler tabii ki bir bacağı. Her şey elden geçirilmelidir. CTP 45 yıllık parti midir yoksa kulüp müdür belli değildir. İçim acıyor. Tezlerden, tüzüğe, üyeden örgütlere her şey elden geçirilmelidir.

Uzlaşma ihtimali 'sıfırsa' eğer, söz konusu bu kadroların partiden bir şekilde ayıklanması gerekmez mi? Bunun yolu da kurultaydan geçer herhalde. Siz bu kurultayın ötelenmesini, erkenden yapılmamasını ihtimalini nasıl değerlendirirsiniz?

İnsan büyümek için babasını mecazi anlamda öldürür ancak gömemez. Ayıklamaktan kimse bahsetmiyor. Bu insanlar örgütün kurucu elitleridir. Bu insanlar iyi kötü CTP'yi bugünlere getirmişlerdir. Ancak, nedense yüksek profilli görevler olmaksızın "tasfiye" edildiklerini düşünüyorlar. Sorun burada. Yoksa, bu insanlar olmaksızın hepimiz biraz eksiğiz. Kurultayın Kasım'da veya önce yapılması değil bence esas sorun. Değişim vizyonuyla kurultaya hazırlanmaktır. Ve bunu barışçıl biçimde yapmaktır.

Ancak erken seçim ihtimalini düşününce evet en geç Eylül'de bu iş bitmelidir diye düşünüyorum. Bunun için değişikliğe de ihtiyaç yoktur çünkü mevcut Parti Meclisi olağanüstü kurultayda seçildi. Dolayısıyla tarihinden önce yapılacak olan kurultay 'olağanüstü' olmaz. Yani Parti Meclisi bu konuda yetkilidir ve karar alıp bunu daha erken bir tarihe alabilir. Takdir Parti Meclisindedir yani.

Sayın Talat'ın başkanlığına karşı aleni olarak tepki koydunuz ve başkanlık için Genel Sekreter Tufan Erhürman'ı işaret ettiniz. Başka adayların varlığından da bahsediliyor öte yandan…

Sayın Talat'ın başkanlığına tepki koymaktan çok Sayın Talat'ın abilik yapmasını ve Tufan Erhürman'ın başkanlığını desteklemesi yani "gecikmiş" bir işi bu kez sonlandırmasını tavsiye ediyoruz. Abilik dediğim olgunluktur. Vasilik değil. Yani aday olmamasıdır. Aday olacaksa da açıklasın ki bilelim. Aksi halde bu tartışmalar bitmez. Siyasette kimsenin zamansız, tarihsiz, ilişkisiz ve bağlamsız bir değeri yoktur. Gecikmiş bir işimiz var, onun barışçıl hallini öneriyoruz. Sayın Talat'ın ikinci cumhurbaşkanlığı sıfatıyla böyle bir abilik tavsiyesinde ve telkininde bulunduğunu bilen biri olarak bu çağrıya kulak vereceğini düşünüyorum.

Peki Sayın Talat bu çağrılara kulak vermezse?

Çağrılara cevap vermezse barışçıl yöntemler tüketilmiş olacak. Sayın Talat 10 aylık başkanlık süresince ikinci cumhurbaşkanlığı sıfatını çok özümsemişe benziyor ki buna dair çok fazla emareyle karşılaştık. Kendisinin çok sayıda Hükümet-Parti, Parti-Örgüt meselelerinde dışardan üçüncü şahıs tarzı yorumları, analizleri var. Olabilir. Bu hakkıdır. Ancak bizim de Genel Başkan istemek hakkımızdır. Ve bu göreve en uygun isim Tufan Erhürman'dır diye düşünüyorum.

Barışçıl yolla olmazsa, kurultayda kılıçlar çekilir o zaman diyebilir miyiz?

İlla kurultay hesaplaşması biçiminde okumamak gerekiyor. Süreç kendi adayını çıkaracaktır muhakkak. Kurultay süreci ve kurultayın kendi tüm bu söylediğimiz nedenlerin ve gerekçelerin detaylandırılacağı, taban propagandasına dönüştürüleceği bir formata sokulur herhalde. Kazanmak veya hesaplaşmadan başarıyla çıkmak önemli değil. Esas hedef doğru olduğuna inandığınız siyaseti savunmak ve zemin bularak çoğalmasını sağlamaktır. Bunu yaparken hesapçı kitapçı davranırsanız ya dilsiz ve söylemsiz kalırsınız veya çelişkiler diyarında biçare bir berduş olur çıkarsınız. Evimizde yangın var, çocuğumuz tehlikede. Bu saatten sonra gözler kör, kalpler taştır…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.