İÇ HABERLER
okuma süresi: 16 dak.

Erel: AB'ye küsmek hata

AB'ye küsmek hata

<P>AB Derneği Başkanı Ali Erel, Kıbrıslı Türklerin AB ile ilgili ilişkilerdeki son durumu ve Orams davası sonrası AB'ye karşı oluşan bakış açısını HALKIN SESİ'ne değerlendirdi.</P>

Yayın Tarihi: 12/06/09 11:48
okuma süresi: 16 dak.
AB'ye küsmek hata
A- A A+

AB'ye güvenin azaldığına dikkat çeken Kıbrıs AB Derneği Başkanı Ali Erel, Kıbrıslı Türklerin sırt çevirmesinin yanlış olduğunu savunarak, AB'ye küsmenin büyük hata olduğunu ifade etti. Erel, bu noktaya gelinmesini, KKTC'li politikacıların istediklerini gerçekleştiremediği anda, AB sözlerini tutmadı şeklinde söylemlere başvurarak kolaycılığa kaçmalarına bağladı
Emre DİNER/HALKIN SESİ -LEFKOŞA

AB'nin dünya ve toplumlararası refahı ilke edinen AB'ye karşı Kıbrıslı Türklerin sırt çevirmesinin yanlış olduğunu savunan Kıbrıs AB Derneği Başkanı Ali Erel, AB'ye küsmenin büyük hata olduğunu ifade etti.

Kıbrıslı Türklerin ve KKTC'nin Avrupa Birliği (AB) ile ilgili ilişkilerindeki son durumu ve ABAD'ın Orams davasıyla ilgili verdiği kararın ardından Kıbrıslı Türkler'in AB'ye bakış açısını HALKIN SESİ'ne değerlendirdi.

Erel, AB'nin dünya ve toplumlararası refahı ilke edinen AB'ye karşı Kıbrıslı Türkler'in sırt çevirmesinin yanlış olduğunu ifade ederek, "AB'ye küsmek en büyük hatadır" diye konuştu. Kıbrıslı Türklerin 2004 referandumu sonrası AB'ye güvenin azaldığını belirten Erel, bu noktaya gelinmesindeki sebeblerin KKTC'li politikacıların istediklerini gerçekleştiremediği anda, AB sözlerini tutmadı şeklinde söylemlere başvurduğunu ve kolaycılığa kaçan siyasetçilerin tutumuna bağladı.

Diğer yandan yeni kurulan UBP hükümetinin AB ile ilgili politikalarına da değinen Erel, "UBP'nin geçmiş dönemde AB politikaları karnesi kötüydü. Şimdi ise bu yönde AB'ye uyum için gerekli çalışmaların yapılacağı konusundaki destekleyici ifadeler cesaret veriyor" şeklinde konuştu. Halka mesaj da veren, Erel, toplumda oluşan bilgi kirliliğinin önüne geçilmesi gerektiğini ve AB kriterleri hakkında bilgi sahibi olunması yönünde sürekli olarak araştırmalar yapılamasının önemini vurgulayarak, "politikacıların söylemlerine aldırış etmeden dünyadaki gelişimi takip etmek bizim için en doğru olanıdır" dedi.

ABAD'ın Orams davasıyla ilgili AİHM'den çıkan karardan sonra Kıbrıslı Türklerin AB'ye bakış açısını nasıl değiştirdi?

Erel: ABAD, Avrupa müktesabatının koruyucusudur. Ayrıca da, belki henüz uygulanmamış veya az uygulanmış yasalarını da ABAD yapar. Burada verdiği karar esasta Kıbrıs'taki davanın içeriğiyle ilgili bir karar değildir. Kıbrıs'ta görülen kararın, İngiltere'de uygulanması gereken kararının uygulayıp uygulamayacağı bir karar da değil. İngiliz Mahkemesi bir soru sordu. Avrupa müktesabatında 44/2001 yazılı tüzük vardır. Bu tüzüğün uygulanması normal şartlarda anlaşılır gibidir ama, burda özel bir durum var. Kıbrıs'ta bu söz konusu uygulamayı takip eden mahkeme Lefkoşa Kaza Mahkemesi'nin Kuzey Kıbrıs'ta iradesi yok, yaptırım gücü yok, haliyle 44/2001 yazılı tüzüğü yine Kuzey Kıbrıs'ta askıdadır. Dolayısıyla bu söz konusu tüzükte askıdadır. Bu durumda ben İngiliz Mahkemesi olarak ne yapmam lazım dedi. Adalet Divanı'nın görüşü Kuzey Kıbrıs'ta müktesebatın askıda olsa bile, söz konusu mahkemenin Kuzey Kıbrıs'ta idaresi olmasa bile bu Lefkoşa Kaza Mahkemesi'nin aldığı karar diğer üye ülkelerde uygulanabilir. Kıbrıs Türkleri bu konuyla ilgili bir siyasi tutum bekleyebilir. Ama, ABAD'ın bu konuyla ilgili siyasi boyutuna bakması söz konusu değildir. Avrupa'nın doğusunda, iddialar o dur ki, siyaset hukuku yener. Dolayısıyla ABAD'ın da bu kapsamdaki karara ilişkin siyasete baktığı düşüncesindeyiz. Çünkü, Avrupa'nın doğusundaki politikacılar, kendi ülkelerindeki hukuku siyasete göre şekillendirir. Bu bir alışkanlık yapmıştır. ABAD'ın verdiği kararda Avrupa'daki doğu kısmında bulunan politikacıların hukuk üzerinde siyasi yönlendirmeleri çerçevesinde önümüze gelen bir kararın neticesidir. Kıbrıs'taki mülk konusu var, 1963'ten beri Kıbrıslı Türklerin dahil olmadığı bir Kıbrıs Cumhuriyeti var. Kıbrıslı Türklerin Kıbrıs Cumhuriyeti'nde var mı yok mu sorgulamak istiyorsa eğer, sanıyorum Orams davasıyla ilgili Avrupa Adalet Divanı bu yargıları da düşünmüş müdür? orası ayrı bir konu. Bugün Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi diyor ki, Kıbrıs Cumhuriyeti vardır, Kıbrıs Cumhuriyeti'nin mahkemeleri de vardır. Kuzey Kıbrıs'ta bir yönetim var ama bunun Türkiye'nin bir alt kurumu olduğunu belirtiyor Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi. Burada özetle verilen kararda da Kıbrıs Cumhuriyeti'nin var olduğunu tekrar belirtiyor. 44/2001 yazılı tüzüğünün uygulanması haricinde, ABAD Kıbrıs'a özel bir karar da vermiş oluyor. Biraz daha geri gidersek, ABAD diyor ki, Kuzey Kıbrıs'ta bir devlet yoktur. Bu yönetim denildiği gibi Türkiye'nin bir alt yönetimidir. Karara baktığımızda o da aynısını söylüyor. Kuzey Kıbrıs'ta bir devlet yoktur, dolayısıyla mahkemesi de yoktur. Kuzey Kıbrıs'ta olan bir takım davalarda olayın Güney Kıbrıs Mahkemesi'nde halledilmesi gerektiği ifade ediliyor. Bu tabi Kıbrıslı Türkler olarak işleri zorlaştırır. Kıbrıslı Türklerin toplum olarak tehlikeye sokar. Bu uluslarası hukuku inkar edilmesinin bedelidir.Ama bu bedel gerçekten, ağır bir bedeldir ve de, bu bedel ağırlaşarak da devam edecektir. Şimdiye kadar ne bu kadar ağır bedellerle karşılaşmadı Kıbrıslı Türkler, bedeller ödedi, 1963'ten beridir ödedi. Gettolarda yaşamak, bir torba çimento için sorunlar yaşandı, petrol Türk bölgelerine hiç girmedi. Ama bu sıklıkla Luisi davaları gibi, Orams Davaları gibi başı uluslarası hukukla belaya girmemiştir. Sebebi belli 2003'te ilk defa o kapalı toplum kapalı ekonomiyle Güney'le uluslarası hukukun var olduğu bir şekilde temas içinde oldu. Bir türlü Yeşil Hat tüzüğü'yle ticaret başlatıldı. Kıbrıs Türk toplumu uluslarası hukuka saygı düzeninde şefaflık düzeyinde projeli yaşam şekliyle tanıştı. Uluslararası karara pek fazla uyulmadan alınan kararın sonucunu da ortaya koymuştur. Bunun acısını yaşıyoruz. Bu kararı AB'ye kızarak, İngiliz elçiliğine kızarak değil, kendi toplumunun varlığını korumak için mutlaka uluslarası hukukun içerisine girmek en doğrusudur. Bu yönde kızmak değil, varlığımızın ispatı konusunda herkesime iyi yönde ve kararlılıkla iyi mesajlar vermeliyiz diye düşünüyorum.

19 Nisan'da yapılan seçimlerin sonucunda 26 sandalyeyle iktidar olan yeni hükümet UBP'nin gerek seçim bildirgelerinde , gerekse hükümet programında yer alan AB ilişkilerinin geliştirilmesi adına yapılması planlanan çalışmalarla ilgili ne düşünüyorsunuz?

Erel: Sanıyorum hükümetin gerek seçim bilgirgesinde gerekse hükümet programında AB'yle ilgili çalışmalar, AB'yle ilişkilerin güçlendirilmesi ve her konuda gereken düzenlemelerin AB standartlarına ve normlarına ilişkin planlar yeterince belirtilmiştir. Tabi ki, UBP'nin AB konusunda geçmişteki karnesi çok iyi değildi. Ben, hatta 2002 yılında AB parlamentosunda, konseyinde Türklerin tezlerini savunan politikacıların Kuzey Kıbrıs'a izin alarak dahi geçmediği süreci hatırlıyorum. Toplum da hatırlıyor bunu. O dönemde biz Ticaret Odası'nda olduğumuz için sık sık o dönemin hükümeti olan UBP'nin bu konuda yasaklar koyduğunu biliyoruz. Bu çerçevede UBP'nin geçmiş dönemlerdeki AB politikasıyla ilgili karnesi pek iyi değil. Ama insan umut etmek ister ki, bu geçmiş 5 yıldan bazı gerçekleri UBP yöneticilerinin görmüş olmasıdır. UBP'nin AB'ye hiç bir zaman karşı olamadığını yetkiler ağzından ifade ediyor. Hatta AB ile ilk temasın UBP döneminde yapıldığını da söylüyorlar. Hatta, Başbakan Eroğlu'nun şuandaki AB koordinasyon merkezinin ilk defa kendi dönemimde kurulduğunu da dönem dönem söylüyor. Liberal ekonomiye bakış açısından baktığımızda UBP'nin liberal ekonomiye daha yakın olduğunu AB ekonomik sistemine, geçmiş hükümetten yakın olduğu anlaşılıyor. Ama az önce ifade ettiğim uluslararası hukukun dışında verdiği yaşamın alışkanlığıyla uluslararası hukuk veya Avrupa Birliği müktesebatına yakınlaşacağı, bunun bedelsel bir şeye dönüşeceği korkusuyla UBP geçmişteki bu tür açılımı yapamadı. UBP'nin bundan sonra yapması gereken konuya gelecek olursak, açıklamalarında AB koordinasyon merkezinin geliştirilmesi ve güçlendirilmesine ilişkin açıklamalar yapıyorlar. Bu da sevindirici bir olaydır. İlk iki ayını doldurmamaış bir hükümet var, bunları görebilmek için ileriki zamana doğru şekillenen süreci bekleyeceğiz ve göreceğiz. Kendi ifadelerine göre ekonomi konusunda enkaz devraldıklarını söylüyorlar. İlk ayda memurun sosyal sigortalarının ödenip ödenmeyeceği kaygısıyla karşılaşmışlar. Ben umut etmek isterim ki, UBP, AB ilişkileri konusunda geçmiş hükümetin yaptığı hataları yapmayacak. Tepkilerini, söz verdiniz yapmadınız şeklinde AB'ye yönlendirmemesi gerekir toplumu. Realiteler neyse, gerçekler neyse AB belgelerinde olduğu şekliyle topluma aktarılması ve AB'ye uyum konusunda sırf AB istiyor diye yapmaması. Biliniyor ki, AB'ye üye olan veya olmayan, aday olan veya olmayan bütün ülkelerdeki AB normlarına göre olan değişiklik ve yasal düzenlemeler toplumun yararınadır, huzur ve refahı daha iyi sağlamak içindir. UBP'nin AB ilişkilerinde yol katetmesini, süratlendirmesini gerçekleştirmesini ben beklerim. Belli bir süre içinde bu yönde nasıl bir uğraş içerisinde girecekler göreceğiz.

AB ile Kıbrıslı Türklerin ortak yönde çalışmaları ve ilişkilerin geliştirilmesi için ne gibi çalışmalar yapılmalıdır. Derneğizin bu yönde ne gibi faaliyetleri var?

Erel: Bu konuda iki kesime de görev düşüyor. Hem Kıbrıslı Türk toplumuna hem de AB'ye. Sanırım Kıbrıslı Türklerin yönetiminin, yönetimi altında kaldığı Türkiye Cumhuriyeti hükümetine de ciddi görevler düşer. Malesef, ulularası arenada temsiliyeti olamdığı için KKTC yönetiminin, bu nedenle TC hükümetinin, devletinin veya hükümetlerinin Kıbrıslı Türklerin isteklerini ifade ediyor. Bu olayda Kıbrıslı Türklerin sesini direkt duyulmamasını ortaya koyuyor. Şimdi yer siyasetçi, politikacı AB'nin sözlerini yerine getirmediği düşüncesinin arkasına sığınmıştır. Referandum döneminden sonra AB'ye güven azalmıştır bunu da belirtelim. 2004 Referandumunda Kıbrıslı Türklerin AB'ye yakınlaşması çerçevesinde bir karar alınmıştır. O dönemde AB'ye güven azalmıştır, bunu da belirtelim. Bunun için komisyona bir görev verildi, Yeşil Hat Tüzüğü hazırlandı. Bunu hepmiz biliyoruz, dünya biliyor. AB'nin Güney Kıbrıs üzerinde Kıbrıs Cumhuriyeti yaptırım gücü vardır. Fakat Kuzey Kıbrıs konusunda hiç bir yaptırım gücü yoktur. Dolayısıyla

Kuzey'deki siyasi idare, AB'nin Kıbrıslı Türklere verdiği sözleri yerine getirmek için adım atmasını istiyorsa, AB o kadar adım atıyor. Ama dönüyor Kuzey'deki irade AB verdiği sözleri tutmadı, yerine getirmedi, suçlu AB diye parmak gösteriyorlar. Aslında kendi hatalarını gizlemek için böyle bir tutum segileniyor maalesef. Ama AB'nin de bazı yönde Kıbrıslı Türklere adım atması gerekir. Örneğin Güney Kıbrıs'taki Kıbrıslı Türklere ait bazı hakların ihlal edilirken, hem Kuzey'de hem de Güney'de Kıbrıslı Türklerin hakları ihlal ediliyor. Bu yönde kendi içine aldığı Güney Kıbrıs'a bu konuda gerekli etkili uyarılar yapması gerekir. Bana göre bunu yapabilir. Bu konuda gerekli adımı atabilir. İnsan hakları ihlallerine karşı önemli gelişmeler ve çalışmalar başlatılmalıdır. Bunu başaracaktır. AB'ye düşmanca yaklaşılmasının bir diğer nedeni ise hem Kıbrıslı Türk, hem de Kıbrıslı Rum politikacıların AB'ye karşı toplumu afyonlamasıdır. Siyasi, kirli söylemlerle soğutma politikalarla toplumları ateşlemektedir. 2004 Referandum döneminde Kıbrıslı Türklerin 'evet' dediği, Kıbrıslı Rumlar'ın da 'hayır' dediği anda Kıbrıslı Rumların AB'ye alınmasına ilişkin ise, bunda politikacıların da beceriksiz tavrı ortaya çıkmıştır. AB'ye küsmekle, darılmakla kaybederiz. Bu konuda AB'nin bize farklı anlamda yaklaşımlarını sağlayabiliriz. AB müktesebatınındaki ifadeleri kendimize göre kullandığımız anda, o metabolizmayı sağlarsak, hiç bir şekilde sorun yaşamaz oluruz. Son olarak, da AB'ye küsmemeliyiz, bu bizim için en büyük hatadır. İlişkilerimizi her konuda güçlendirmemiz gerekir. Derneğimizin misyonu da bu çerçevededir. 2003'teki toplumca AB'ye karşı patlamamanın nedeni ve şuandaki sessizliğin şuçlayıcı yaklaşımların topluma empoze edildiği sonucunda dönemin hükümeti CTP'ye halk en güzel şekilde gereken dersi vermiştir. Bunu da ek olarak belirtmek isterim.

H.S: Sayın Erel, Kıbrıs AB derneği olarak, Kıbrıslı Türkler'e ne gibi mesajlar vermek istersiniz?

Erel: Toplumumuza mesaj vermeden önce, Referandum'daki çıkan sonuçta en karlı çıkan Tükiye, Amerika, Yunanistan ve Güney Kıbrıs'tır. Kıbrıslı Türkler bu neticede AB'ye uzak bırakılmış, Kıbrıslı Türkler zarar görmüştür. Temel neden, politikacıların söylemleri, AB'ye karşı olumsuz tutumundan kaynaklanmaktır. Evet dediğimiz, 2004 Referandum sürecinde, Türkiye AB'ye karşı barışı istediği imajı vererek, AB'ye uyum konusunda güveni verdi ve kapsamlı müzakereler başladı. İşte bunun yanında, Türkiye'nin Kıbrıslı Türkler'le AB ile ilişkiler çeçevesinde AB milletvekilleri arasında kontak kurması olumlu bir adım sergiliyor. Bir diğer noktada AB'ye göre Türkiye'nin AB'ye göre Talat'a karşı görüşme konularda izin vermediği görüşünü AB 'nin gözünde silinmesi ve daha cesaretlendirici görünmesi gerekir.

Kıbrıs Türk toplumu, AB'ye karşı altını çizerek belirtmek istiyorum ki, poitikacılar tarafından gerek AB'ye karşı gerekse dünyadaki sürekli değişimin takip edilmesi fırsatını engelliyorlar. Ortada bilgi kirliliği vardır, buna meyil verilmemesi gerekir. Bizler son derece araştırmacı ve dünyayı tüm hızıyla takip ettiğimiz çerçevede bilgi kirliliğine izin vermeyelim.AB'nin kriterlerini politikalarını iyi okuyup,iyi anlayıp,uyarlayalım. AB'nin toplum refahı için sağladığı değerleri politikacılardan değil, kendimizin bizzat görerek, araştırarak takip etmek yerinde olacaktır, bizim için doğru olan budur diye düşünüyorum. Tekrar tekrar söylüyorum, AB'ye küsmek bizim için en büyük hatadır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.