Bu ülkenin sevimsiz gerçeği ne?
Doktor Sibel Siber "Bir anı veya ülkemizin sevimsiz gerçeği" başlıklı yazısında, devlet münhallerinde "Sınavda başarılı olan kazanacak!" prensibinin işlemediğine dikkati çekti. Siber'in yazısının tam metni şöyle:
Bir anı veya ülkemizin sevimsiz gerçeği
Meslekteki uzmanlığımı tamamlamış ve ülkeme yeni dönmüştüm. O günlerde gazetede devlet hastahanesine doktor alınacağına dair bir ilan görmek doğrusu beni çok heyecanlandırmıştı.
Bizim meslekte hastahane ortamında çalışmak, mesleki tatmin açısından çok önemlidir ve her hekimin arzusudur. Bu nedenle büyük bir ciddiyetle sınava hazırlanmaya başlamıştım.
Kitapların arasına gömüldüğüm bir günde kardeşim bir ara bana dönüp "Sana bir şey söyleyeceğim ama üzülme. Bu sınav, senin daha önce girip kazandığın sınavlara benzemiyor. Bu defa sanırım kalmanın tadına da varacaksın!" demişti gülerek.
Çok çalışmama genelde eleştirel yaklaştığı ve bazen de hafif dalga geçtiği için omuz silkmiştim sözlerine. " Sınavda başarılı olan kazanacak!" demiştim tüm özgüvenimle.
Bu gerçeğin bu ülkedeki devlet münhallerinde geçerli olmadığını ve çok yakında bunu öğreneceğimi söylerken sesinde ciddi bir ifade vardı.
Ben ise "Göreceksin başaracağım! " demiştim. " Bana nasıl kazanamadın diyebilirler ki? Eğer ben çok başarılı olursam... Buna nasıl cesaret ederler?" diye sormuştum o zamanki saflığımla. Aksi olursa da adalete başvuracaktım.
Nitekim daha sınav tarihi bile belli olmadan kimlerin alınacağına dair söylentiler yayılmaya başlamıştı. Kısa süre sonra da bunların söylenti değil gerçek olduğu çıkmıştı ortaya.
Çok başarılı bir sınav geçirmiştim ama sonucu beklemem boşunaydı. Kendimi kandırılmış gibi hissediyordum. Bizler, sanki sınav oluyormuş havasını vermek için çağrılmıştık. Bu oyuna alet edildiğim için hem kendime, hem de yetkililere öfke ve kızgınlık duyuyordum.
Adil olmayan böyle bir sistemde işe alınacak olan arkadaşlarımın da mutlu olduklarını zannetmiyordum. Kazanan yoktu aslında Hepimiz kaybediyorduk.
Bu durumu en üst merciye anlatmalı, bu haksızlığın önüne geçilmesi gerektiğini söylemeliydim. Hemen bir anda karar verip o zamanki Cumhurbaşkanımızdan bir randevu talep etmiştim.
Randevu gerekçesi sorulduğunda, "Devlet ve hükümet yetkilileri torpil yapıyor Bunun önüne geçilmesi lazım Bunun için randevu talep ediyorum." demiştim.
(Yıllar sonra geriye dönüp baktığımda , bu gerekçe ile devletin en tepesinden randevu talep eden bir gencin talebinin yerine getirimesinin de ülkemiz insanına has bir güzellik olduğunu belirtmeliyim sırası gelmişken.)
Öfkeyle başlamıştım sözlerime "Biz genç bir devletiz ve biz gençlerin güvenini kazanması gerekiyor devletimizin; çünkü onu yaşatacak olan bizleriz, bizlerin inancı ve güvenidir... Halbuki bende şu anda kızgınlık ve kırgınlık var Bu torpil düzeninin izahı mümkün mü? Yapılanların tatmin edici bir açıklaması olmalı ki, bu devletin kurumlarına güveneyim; aksi halde içimde bu kırgınlık hep kalacak ve belki de çok sevdiğim ülkemi terk etmek zorunda kalacağım "
Buna benzer sözler ardı ardına dökülmüştü dudaklarımdan Nefes almadan Gençliğin de verdiği heyecanla
"Dur bakalım Ne olmuş bir anlayalım "diyerek telefona sarılmıştı Cumhurbaşkanı. Kamu Hizmeti Komisyonundan birisiyle görüşme yapmış, sonra bana dönerek haklı olduğumu ama münhal sayısının kısıtlı olduğunu, gelecek defa açılacak münhale müracaat etmemi önermişti.
Halbuki benim isyanım torpil düzenineydi ve bu torpil düzeni değişmedikçe bugün ben, yarın bir başkası hep aynı haksızlığa uğrayacaktı. İşe alımlarda adalet sağlanmadıkça, bir daha devletin hiçbir münhaline başvurmayacağımı söyleyerek ayrılmıştım ordan.
Ve.. Öyle oldu. Hiç müracaat etmedim, bu düzen hep devam ettiği için
Şimdi işe alınmada haksızlığa uğrayan her gencin veya haksız yere işten atılan her gencin öfkesini, kırgınlığını hep içimde hissediyorum. Çeyrek asır geçti Değişen bir şey yok.
Her gün birkaç gencimiz daha ülkesine, devletine ait umutlarını, güvenini yitiriyor ve göçü düşünüyor. Bizler ise partizanlığın kıskacında, kaybettiğimiz değerlerin üzerine basarak, siyaset yaptığımızı zannediyoruz belki de
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.