Asil Nadir: "Kıbrıs konusu artık çözülmek üzere, doğru zamandı, geldim"
<P><STRONG>Hürriyet Gazetesi</STRONG> yazarlarından <STRONG>Ayşe Arman,</STRONG> <STRONG>Asil Nadir</STRONG> ve eşi <STRONG>Nur Nadir</STRONG> ile ilginç bir röportaj gerçekleştirdi. Asil Nadir neden 17 yıl sonra İngiltere'ye döndüğünü şöyle açıklıyor: "Zamanlama çok önemlidir hayatta. Her şeyin de bir zamanlaması vardır. Kıbrıs konusu artık çözülmek üzere, doğru zamandı, geldim." Bu ilginç sohbeti sizlerle paylaşıyoruz...</P>
Ritz'de kahvaltı
Dubai- Londra sekiz saat...
Hem de ekonomi...
Öldürücü!
Koltuk da arkaya yatmıyor.
"Allah'ım neydi benim günahım?" diye söylene söylene Heatrow'a iniyorum.
Rapciler gibiyim, siyah eşofman, siyah tişört.
İner inmez özürlüler tuvaletine dalıyorum, kapıyı arkadan kilitliyorum, küçük çantamdan cinayet aletlerimi çıkartıyorum.
Ten rengi külotlu çorap, siyah mini bir elbise, topuklu ayakkabılar...
Operasyon tamamlandıktan sonra, aynaya bakıyorum, kimse sekiz saat uçmuş demez!
Makyajın gözünü seveyim.
Asil Nadir'in eşi Nur Nadir'le röportaj yapacağım.
Bu kadar yolu onun için teptim.
Bir aydır mesajlaşıyoruz, son mesajlarından birinde, "Kahve içerken Asil de bize bir ara katılacak!" diye yazdı.
Sevindirik oldum.
Ama röportaj vermiyormuş.
Kimseye vermiyormuş.
Olsun, en azından benim için izlenim olur.
*
Bip... bip...
Mesaj.
"Ritz'de bir kahvaltı sizi bekliyor!"
Ooooo Ritz ha!
Demek ki bir zamanlar kartal olan, kanatları kopsa da hâlâ kartal.
O da ne!
Bu araba beni mi bekliyor: Jaguar.
İçine kuruluyorum ve ver elini Ritz.
*
Otelde bir ihtimam, bir ihtimam...
Nadir çiftini bekliyorum.
Ve işte geliyorlar.
Biri 26, biri 69.
Her hallerinden kimyalarının tuttuğu belli.
Beni hemen etkileyen gözlemlerimi söyleyeyim. Asil Nadir ve Mrs. Nadir durumu yok, Nur ile Asil onlar. Gerçekten değer veriyor. İki bağımsız birey olarak birlikteler, 'Asil'in kadını' gibi değil yani. Asil Nadir, konuşurken "Ben, ben, ben" yapmıyor, seçtiği sözcük "Biz"... Bu anlamıyla, itiraf ediyorum farklı bir medeniyetten.
İngilizcesi kusursuz.
Duruşu, konuşması etkileyici.
Zaten bana onda şeytan tüyü olduğunu söylemişlerdi. Öyle gerçekten. Ve gözlerinin etrafında mavi bir halka var. "Aaaa?" diyorum, ilk defa kahverengi gözlü ama etrafında ince mavi halkası olan bir adam görüyorum. "Siz hiç papayla tanıştınız mı?" diyor. Aval aval suratına bakıyorum. "Bu yeni papayla?" diyor. "Hayır" diyorum. "Ya bir öncesiyle?" "Hayır" diyorum yine. "Bütün papalar da vardır bu!" diyor.
Sonra duruyor ve kahkahayı basıyor.
Alenen benimle dalga geçiyor!
Kuşlar kadar hafif.
Elektronik kelepçesi varmış, yargılanıyormuş havası hiç yok.
Karısına bayılıyor.
"Di mi bebeğim?"
"Di mi tatlı kız?" deyip duruyor.
Ele ele, göz gözeler sürekli.
Ben onları görünce, bu yaşlı adam- genç kadın denklemini, ilişkisini, evliliğini eleştirmekten vazgeçtim. Çünkü en azından bu gördüğüm çift, gerçekten mutlu. Ve adama nasıl iyi gelmiş anlatamam.
Bana onun ağzından asla laf alamazsın demişlerdi ama beni sevdi galiba, anlattı.
Fotoğraf çekimi için evlerine de gittik, Londra'nın en baba semtlerinden birinde, Greenpark'ta oturuyorlar. Birkaç saat sonra ben, havaalanında tekrar bir tuvalette, topuklu ayakkabılarımı, çoraplarımı ve eteğimi çıkarıp rapçi eşofmanımı giyiyordum.
* İlk sevgiliniz mi Asil Nadir? Daha önce mahalle aşkı filan?
ASİL NADİR: Mahalle aşkı mı? Keserim vallaha! (gülüyor...)
NUR NADİR: Asil, benim ilk erkeğim, ilk ilişkim, ilk aşkım.
ASİL NADİR: Dikkatli ol, dikkatli ol! Tehlikeli sularda yüzüyorsun. Bir Türk gazeteciyle konuşuyorsun. Böyle şeyler söylenmez ! (gülüyor...)
NUR NADİR: Ama tek bir gerçek var, neyi saptıracak ki? Sen benim ilk erkeğimsin, ilk aşkımsın. İlklerin hepsini, bütün tecrübelerimi seninle yaşadım, bundan da gurur duyuyorum.
* Nasıl tanıştınız? Asil Nadir'in gazetesinde staj yapmak istediğiniz doğru mu?
NUR NADİR: Evet, böyle bir başvurum oldu. Kıbrıs'taki Amerikan Üniversite'sinde işletme okuyordum, son yıl staj yapmanız gerekiyor, aksi takdirde mezun olamıyorsunuz. Kıbrıs'ta neresi var? En iyi şirketler Asil Nadir'in. Haliyle, tercihim, onun şirketleri oldu. Benim gibi bir sürü genç insan başvurdu. Ben onların arasından seçilerek geldim. O şekilde tanıştım...
* İlk karşılaşmanızda üzerinizde ne vardı hatırlıyor musunuz?
NUR NADİR: İstanbul'dan aldığım pembe-beyaz bir elbise.
* Onu ilk gördüğünüzde ne hissettiniz?
ASİL NADİR: Yakacak seni, ayrıntıya girme!
NUR NADİR: Heyecanlandım. Çünkü çok büyük bir isim. Bir ağırlığı var. Bir de şeytani bir cazibesi. Eğlenceli, kibar. Mümkün değil Asil'den etkilenmemek.
ASİL NADİR: Yakacak diyorum, yakacak!
* Peki staj meselesi ne oldu? Yapabildiniz mi?
NUR NADİR: Maalesef. Tam çalışmaya başlamak üzereydim ki, Asil evlenme teklif etti. Zaten bir ay içinde oldu her şey. İnanılmaz hızlı.
ASİL NADİR: Aslında cin gibi farkındaysan, 'internship' dediğin, bir senelik staj. O, hayat boyu staja girdi! (gülüyor...)
* Şaşırmadınız mı küt diye "Evlenmek istiyorum seninle" deyince...
NUR NADİR: Hem şaşırdım hem de şaşırmadım. Bizim muhteşem sohbetlerimiz oluyordu. Tamam gençtim, tecrübesizdim ama karşımdaki insanın enginliğinin, derinliğinin farkındaydım. Bir de, önümde muazzam bir kaynağın yattığını görebiliyordum. Asil, benim öğretmenim aynı zamanda. Ondan çok şey öğreniyorum. Benim ona duyduğum aşktan öte, tarifsiz bir hayranlık, bağlılık.
* İyi ama genç bir insanın gerçekleştirmek istediği hayalleri vardır. Yok muydu sizin? Bu evlilikle, hepsi rafa mı kalktı?
NUR NADİR: Asil'le evli olmak, yapmak istediğim şeylere engel değil ki. Aksine, beni sürekli destekleyen biriyle birlikteyim. Resim yapmamı teşvik eden o. Kitap bastırmak istiyorum. "Tamam" diyor. Kitap ayracı tasarlıyorum. Fikirler veriyor. Sürekli bir üretim halindeyim. Ben oldum olası sorumluluk sahibiydim, çocukluğumdan beri böyle ve en önemli özelliğim de ne istediğimi çok iyi bilmem. Okulsa en iyi okul, işse en iyi iş, Asil'le evlilik de...
Amerika'da 40 yıldır yaşayan akrabalarım var, pekala oraya gidebilirdim, inanın istediğim her şeyi hayata geçirecek kadar güçlü bir karakterim var. Kimseden bir şey beklemedim ben. Kafama koyduğumu da hep yaptım. Asil, evlilik teklif edince de gerçekten ona aşık olduğum için kabul ettim.
ASİL NADİR: Görüyor musun nasıl konuşuyor! Bıcır, bıcır. Bu kadın bir cevher. İnan, tabloları da müthiş. Başka türlü görüyor, bakıyor. Bayılırsın resimlerine. Çok yetenekli.
* Resim yaparken, Asil Nadir de fikirlerini söylüyor mu?
ASİL NADİR: Aşk olsun, katiyen! Sanatçıya müdahale olur mu? (Gülüyor...) Var öyle züppeler değil mi? Allah'tan ben onlardan değilim.
* Kıskanç mı peki?
NUR NADİR: Asil mi? Hiç.
ASİL NADİR: Kıskanacaksın da ne olacak! İşe yaradığı görülmüş mü? Kıskançlık, kıskanana da kıskanılana da sıkıntı verir. İçten çökertir insanı. Nur, her yere yalnız gidebilir. Yüzde 100 güveniyorum ona. Korkunç bir özgürlüğü var. "Kelebeksin sen" diyorum ben Nur'a, kelebeği izlemek ve sahip olmak muhteşemdir ama sıkmayacaksın, boğmayacaksın onu. Di mi tatlı kız?
* Sosyal hayatınız nasıl?
NUR NADİR: Sevdiğimiz arkadaşlarımız var ama...
ASİL NADİR: Esas olarak biz ikimiziz.
NUR NADİR: Diyorum ya, Asil benim yerim, yurdum, arkadaşım, her şeyim. Çocuğum da aynı zamanda. Böyle durduğuna bakmayın, çok saftır, çocuk kalplidir. Biz böyle çok mutluyuz, birbirimize yetiyoruz.
* Bundan sonra nerede yaşayacaksınız? Kıbrıs, İngiltere, Türkiye...
ASİL NADİR: Duruma göre bakacağız. Bütün dünya bizi ilgilendiriyor. "Şuraya gidelim yerleşelim" diye bir derdimiz yok.
* Siz, kendinizi bir sanatçı gibi hissediyor musunuz?
NUR NADİR: Son beş yıldır resim yapıyorum. Ama iddialı değilim, kendime bir ünvan aramıyorum. Zaten tablolarımı satmak da istemiyorum.
* Neden?
ASİL NADİR:Çünkü kocasının izni yok! O resimler benim için çok değerli. Kusura bakmasınlar, kimseye satmam. Ben eskiden koleksiyoncuydum. Az buçuk anlarım o işlerden. Çok enteresan şeyler görüyorum Nur'un resimlerinde.
* Nur Nadir'i çekip alsak sizin hayatınızdan ne olur?
ASİL NADİR: Neden çekip alacaksınız ki? Hiç sevmedim bu soruyu. Onunla geçirdiğim bir gün de, bir yıl da, bir hayattır benim için.
* Bir çocuğunuz daha olsun ister misiniz? Planlıyor musunuz?
ASİL NADİR:Çocuk planlanmaz. Olursa olur. Araba değil ki bu planlayacaksın. Kısmet...
NUR NADİR: "Nur'dan çocuk ister misin?" diye değiştirerek sorsana soruyu, belki farklı cevap verir!
Peki öyle soruyorum: Nur Nadir'den çocuğunuz olsun ister misiniz?
ASİL NADİR: Siz çete oldunuz başıma! Allah'ın işine karışmamak lazım. Sonsuz bir sevgiyle seviyorum Nur'u, ona çok aşığım, ona bayılıyorum ama gerisi Allah'ın işi...
NUR NADİR:Niye söylemiyorsun bana söylediklerini...
* Çok mu istiyor aslında?
NUR NADİR: Evet, ikimiz de çok istiyoruz. Böyle bir planımız da var. İnşallah... Bizim taraf hep kız, Asil'in tarafı hep erkek. Merak ediyoruz, bakalım. Aslında hem kız istiyoruz, hem erkek...
* Kendi halinde bir insanken, böyle bir evlilik sonucunda 'güç' sahibi olmak, herkes tarafından bilinen bir soyada sahip olmak...
ASİL NADİR:Kendi halinde biri değildi ki Nur! Hep özeldi, doğduğu andan itibaren...
NUR NADİR: Bir kere güç sahibi değilim, güce sahip olmak da beni ilgilendirmiyor. Ben evlenirken Asil'in soyadıyla değil onun karakteriyle evlendim. Ama onun soyadını taşımak bana gurur verir.
* Eşinize hissettiğiniz en güçlü duygu?
NUR NADİR: Hayranlık. Ben onun insanlığına, kişiliğine hayranım. Bunca kötülüğün içinde, bu kadar temiz kalabilmiş olması beni hayretlere düşürüyor ve bende muazzam bir hayranlık uyandırıyor.
ASİL NADİR: Ben ne adammışım be!
NUR NADİR: Ama Asil, gerçekten öyle...
ASİL NADİR: Teşekkür ederim bebeğim, teşekkür ederim. Ama ne kadar çekilmez olabildiğimi de söyle... (gülüyor...)
NUR NADİR: Tabii ki insanı delirten tarafları var, iyiliği insanı delirtir! Bazen aşırı iyi. İsa gibi. Hani İsa demiş ya Tanrı'ya, "Onlara kızma, onlar ne yaptıklarını bilmiyorlar!" Asil de öyle, herkese muazzam bir hoşgörüyle yaklaşıyor. Ben mesela öyle değilim. Bana kötülük yapana iyilikle karşılık vermem, kapılarımı kapatırım. Asil hep bir şans daha veriyor...
ASİL NADİR: Ayşe, biliyorsun beni Türkiye'de soymayan kalmadı ama gene de kimseye bir kırgınlığım yok. Sadece hayal kırıklığım var. Neden biliyor musun? Biz millet olarak, bak kendimi de ayırmıyorum Türklerden; benim gibi bir adamı farklı değerlendirebilirdik. "Böyle bir değer gelmiş, bir sürü ilişkisi var, farklı tecrübeleri var, bizim hayatımıza pozitif bir katkısı olabilir" diyebilirdik. Ama demedik, onu tehdit olarak algıladık, harcamayı tercih ettik. Oysa korusaydık keşke, belki de ileride işimize yarardı...
NUR NADİR: Bir İngiliz gazeteci çok güzel bir yazı yazdı Asil hakkında. "İnsanlar, genellikle para ve güç karşısında ceket ilikler. Bu adamın elinden güç gitmiş, para da gitmiş ama insanlar hâlâ düğmelerini ilikliyor. O zaman bir düşünmek lazım, neden diye..." Gerçekten de doğru.
* Yel değirmenleriyle savaşan Don Kişot ve Sanço Panço gibi mi hissediyor musunuz kendinizi?
ASİL NADİR: Biz kimseyle savaşmıyoruz, İngilizlerle de...
NUR NADİR: En büyük gücü de, birbirimizden alıyoruz. Birlikte olduğumuz sürece, göğüs geremeyeceğimiz hiçbir şey yok.
ASİL NADİR: Bir İngiliz gazeteci sordu: "Neden şimdi?" Durdum ve şöyle dedim: "İngiltere'ye bir şans daha vermeye karar verdim!"
ASiL NADiR: O 21 YAŞINDAYDI, BEN 64 VE BEN REDDEDİLMEKTEN İLK KEZ KORKTUM
* Nur Nadir sizin için ne ifade ediyor?
- Sıkı dur anlatıyorum. 69 yaşındayım. Bugüne kadar maddi manevi bir sürü şeye ulaştım. Yukarıda Allah var, iyi bir hayat yaşadım. Bütün o rafine hayata rağmen, içimde tarifsiz bir boşluk vardı. Bir yetersizlik. Sürekli seyahat ediyordum, dünyanın her tarafında arkadaşlarım vardı, sevdiğim insanlar, para düşünmüyordum, öğrenme aşkım bitmiyordu, sürekli kendimi geliştirmenin peşindeydim, başıma ne gelirse gelsin itibarlıydım, fakat hep bir şey eksikti.
Dünyayı fethetsem ne olurdu? Yanlış anlama, bu sözünü ettiğim eksiklik, kadın ya da bir aşk değildi. Başka bir şeydi, daha derin bir şey. Bir tür tamamlanamamışlık. İşte Nur ile göz göze geldiğimizde, çok şaşırdım çünkü hemen anladım, bütün hayatım boyunca beklediğim an oydu, "Bu o..." dedim. Hani diğer yarısı olmadan hareket edemezmiş ya insan, ben de sanki yüzyıllardır hareketsizdim. Şimdi bir bütün olduk Nur'la. Beş yıldır dünyanın en bahtiyar adamıyım.
* Oooooo! Nasıl da müthiş anlattınız eşinizi. Peki onu, bu kadar özel kılan ne?
- O kadar zor ki bunu anlatmak. Tabii ki zeki, kültürlü, kararlı, becerikli, güzel ve tehlikeli. Çok tehlikeli. Ama bunlar değil. O, benim bir ömür beklediğim kadın. Öyle. Onu gördüğüm an bunu hissettim ama nasıl çözeceğimi bilemedim.
* Neyi? Yaş farkını meselesini mi? Aranızda 43 yaş var değil mi?
- Evet ama yaş nedir ki? Nüfus cüzdanındaki yaşla, hallolsaydı her şey, hayat çok basit olurdu. Oysa, daha karmaşık. Bakıyorsun adam 30 yaşında ama 150 yaşında aslında, kıza bakıyorsun 20 yaşında ama ruhu daha yaşlı. Yaş değildi mesele. Ben bazen 200 yaşında gibi hissediyorum kendimi, bazen de Nur'dan daha gençmişim gibi geliyor.
* Peki ne o zaman...
- Onunla bir ömür birlikte olmak istedim, onu ikna etmek istedim, karım olmasını istedim. De... Daha önceki tecrübelerim pek parlak değildi. Birileri bana, "İstediğin her şeyi yaptın mı şu hayatta?" diye sorsa, rahatlıkla "Evet" derdim, bir tek şey hariç: Ben, bu evlilik işini beceremedim. Bu konuda başarısız olduğum inancı vardı bende. Çünkü becerilerimi sergiliyorum, saygılıyım, cömertim, sevecenim ama yine de olmuyor.
Tabii ki karşımdakileri de, kendimi de suçladım ama yıllar içinde şunu fark ettim: "Bu benim yetersizliğim. Ben bir kadınla, evlilik götürebilecek beceriye sahip değilim!" Sonunda kabul ettim ve rahat ettim. Gerçi içten içe şunu da biliyordum: Gerçekten 'başarılı' ve 'mutlu' olmak için hayatta, sana sevgiyle bakan o gözlere, senin tamamlayan o insana ihtiyacın var. Yoksa ne yapsan olmuyor.
* Ve o Nur'du, öyle mi?
- Evet ama bunu ona nasıl söyleyecektim? Onu nasıl ikna edecektim? Ben hayatım boyunca hiç reddedilmedim, hem de hiçbir konuda. Belki de o yüzden korkuyordum. Evet ben, 21 yaşında bir kadının karşısında reddedilmekten korkuyordum. Kendi kendime, "Oğlum bir tek şansın var, reddedildin mi boku yedin!" dedim.
* Siz, sevgili misiniz o anda?
- Hayır, henüz bir ay olmuştu tanışalı. İki medeni insan gibi sohbetler ediyoruz, yemekler yiyoruz. Ama bir elektrik var aramızda. Elle tutabilirsin o kadar güçlü. Onu aradım, "Akşama hafif bir şey yiyelim mi ne dersin?" dedim. Tabii Kıbrıs şartlarında ciddi bir organizasyon da yaptım, Lapta'da, bahçeli güzel bir evde. Geldi, oturdu, nasıl da güzeldi, Nur da, hava da, her şey, sofra, yemekler... Ve enteresan, erguvanların açma dönemi değildi, genelde senede bir defa açarlar, bir şekilde o akşam erguvanlar nasıl açmışlar, kar taneleri gibi düşüyorlar. "Asil" dedim, "Hadi oğlum, ya şimdi ya hiç..." Kurduğum cümle, tam olarak "Benimle evlenir misin?" değildi, aynı anlama gelecek farklı bir şey söyledim ve heyecanla yanıtı bekledim. "Çok isterim" dedi. İşte o anda dünyalar benim oldu. Tam beş yıl geçti, her gün biraz daha mutlu ettik, ediyoruz birbirimizi. Ve işte buradayız.
* Kendinizi ona tamamen teslim eder misiniz?
- Ettim zaten...
* Ailesi peki? Babası yaşında olmalısınız, tedirgin olmadı mı?
- Sanmıyorum. Nur'dan "Evet" cevabı aldıktan sonra; iş, etrafı düzenlemeye kaldı. Doğru şeyleri yaptım, gayet zekice ve sevgiyle. Hiç problem çıkmadı.
NUR NADiR: Asil, benim ailem yurdum, vatanım...
* İnsan, koskoca Asil Nadir'in delice aşık olduğu kadını merak ediyor. Sizin hikayeniz nerede, ne zaman başladı?
- Kuveyt'de doğdum. Babam Kıbrıslı, annem Filistinli. Bizimkiler, ben altı yaşındayken Kıbrıs'a gelmişler. Çocukluğum Kıbrıs'ta geçti.
* Sizin için her yerde "Filistin asıllı" yazıyor, ben zannettim ki hayatınızın bir bölümü orada geçti.
- Yok Filistin'e hiç gitmedim. Siz her okuduğunuza inanmayın. Çok gülüyorum, evimiz öyle acayipmiş ki, retinamızla kapıları açıyormuşuz, vücudumuzda çipler varmış, o çiplerle de oda ısısını ayarlıyormuşuz...
* Bunlar nereden çıktı?
- Gazeteler yazdı!
* Siz kendinizi Kıbrıslı mı, Arap gibi mi hissediyorsunuz?
- Yüzde 75 Kıbrıslı, yüzde 25 de dünya vatandaşı.
* Anne-baba neciydi?
- Babam genel müdür, annem hemşire. Ama orta halli bir aile.
* Çocukluğunuzu nasıl hatırlıyorsunuz?
- Çok doğal, çok rahat, çok komik, çok eğlenceli. Beş kız kardeşiz biz, nasıl eğlenceli olmasın? Bir de kimse, kimseyi yargılamaz Kıbrıs'ta. Biraz dedikodusu vardır ama genel olarak açık ve moderndir. Biz Kıbrıs'ta önyargılardan değil, hatalardan öğrenerek yaşamı çözmeye çalışırız.
* Kardeşleriniz?
- Hayattaki en yakınlarım onlar. Asil'den sonra en büyük zenginliğim. Hepimizin arasında bir yaş var. En küçükleri benim. Beş kız kardeşin adı da 'N' ile başlıyor, Nermin, Nancy, Nevin, Nesrin, Nur. Daha da komiği, dördümüzün de eşinin ismi 'A' ile başlıyor. Bekar olan kardeşimize diyoruz ki, "Eğer ismi A ile başlayan biriyle tanışırsan bil ki müstakbel eşin karşında duruyor!.."
* Hepsi Kıbrıs'ta mı?
- Hayır, her biri ayrı bir ülkede. Kuveyt'te olan var, Ürdün'de olan var, Filistin'de olan var...
* Anne- baba hayatta mı?
- Evet evet, Kıbrıs'ta yaşıyorlar.
* Siz en küçük çocuk gibi değil de, en büyük çocuk gibi duruyorsunuz, ağırbaşlısınız...
- Hep öyle oldum. Arkadaşlarım da hep kendimden büyük insanlar oldu. Ben sağlam, oturmuş karakterleri seviyorum, uçuşan tipler bana göre değil, sıkılıyorum. Bir de hep sorularım vardı hayata dair. Asil bu açıdan da benim büyük şansım. O, benim short- cut'ım. O kadar tecrübesi var ki, pek çok sorumun cevabına, onun engin deneyimleri sayesinde, kestirmeden ulaşabiliyorum. O benim ailem, yurdum, vatanım...
*****
Devlet, istediğini yok eder
Bugün Türkiye'de bir sanayiciyi al, devlet o gün karar versin onu yok etmeye, bitmiştir, ipi çekilmiştir. Benim başıma gelen de bu...
LONDRA'ya Asil Nadir'e gitmeden pek çok insanla konuştum. Kimileri, "İnanılmaz enerjik biriyle tanışacaksın" dedi, "Dünyada olup bitenlerle son derece ilgili, çok zeki, ele avuca sığmayan, hızlı yaşsız her daim Kıbrıs hakkında karar verici ve şeytani bir cazibesi olan bir adam."
Bu birinci gruptaki insanlar, Asil Nadir'in 17 yıl önce başına gelenleri "komplo" olarak değerlendiriyordu.
Devlet isterse, herkesi alaşağı ederdi. O da çok güçlenmiş ve dengeleri bozmuştu. Onu da alaşağı etmişlerdi, hadise, onlara göre bundan ibaretti.
Kimileri ise, bu görüşte değildi, evet Kıbrıs'ın en etkili gazetesini hâlâ o çıkarıyordu, bu 17 yıl içinde de tekrar eskisi kadar olmasa da para kazanmıştı ama aslında bu, bir zamanlar kartal olan 69 yaşındaki bir adamın çaresiz çırpınışlarıydı.
Bu ikinci gruptan insanlar, "Peki bu adamın ve şirketi Polly Peck'in başına gelenler neydi?" diye sorusuna, "İnsanlar, sıfırdan başlar, para kazanır, ciddi paralar... Sonra artık ciddi işadamları gibi davranır. İşte Asil Nadir, onu hiç yapamadı, gereksiz riskler aldı. Sorun kişiliği" diye yanıt verdiler.
Cazibeli, enerjik, hızlı ve yaşsız olduğu doğru. Gerisini bilemem, okuyun kararınızı siz verin...
- 17 yıl Kıbrıs'taydınız. Şüphesiz vatanınızı seviyorsunuz ama orada kendinizi "yarı açık cezaevinde" gibi hissetmiş olabilir misiniz?
Penceresiz bir odaya bile kapatsanız beni, kendimi kuş gibi hür hissederim. Hislerimi ve düşüncelerimi de kapatamazlar ki benim! Kıbrıs, çok iyi geldi. Orada kendimi tedavi ettim, yaralarımı sardım.
- O yılları bir cümleyle özetlemenizi istesem...
Adaletsizliğe uğramak, bir insanın yaşayabileceği en korkunç şeylerden biri! Bir tür tecavüz! Daha da fenası şu: Tecavüzcülerini biliyorsun ama hiçbir şey yapamıyorsun. Çünkü sistemi ihlal etmişler.
- Peki 17 yıl, insan ne yapar?
Sorunları aşabilmek için kafa patlatır, çalışır. Ben de öyle yaptım. Hürriyet, adalet, bu gibi kavramlar bir günde pat diye oluşmuş şeyler değil, milletleri düşün, hürriyetlerine kavuşmak için ne savaşlar vermişler, insanları düşün, adalete kavuşmak için nelerle mücadele etmişler. İngiltere'de maalesef benim hadisemde -bunu ben söylemiyorum buradaki hukukçular söylüyor- sistemin ihlali konusu.
- Peki siz, 17 yıl boyunca "İntikam, intikam..." diye bilendiniz mi?
Hayır. Ben sadece bunca yıl adaletin tecelli etmesi için bekledim.
- Sizi İngiltere'de öldürmeye çalıştıkları doğru mu?
Evet geçmişte oldu. Rumlar ve değişik kesimler, ara ara beni bir numaralı "halk düşmanı" ilan ettiler. Kıbrıs'ta Rum dominasyonunun kırılması konusunda, en etkin unsurlardan biriydim, hâlâ öyleyim. Biliyorsunuz politik bir davamız var: Kıbrıs'ın ve Kıbrıslıların vatan sahibi olma mücadelesi. Onların da bizi, vatansız bırakma istekleri var. Fakat bu gerçekleşemedi.
- Başınıza gelen her şeyin altında siyasi sebeplerin mi yattığını söylemeye çalışıyorsunuz?
Söylemeye çalışmıyorum öyle.
- 17 yıl önce Polly Peck'in hisse senetleri düşmeden, tam olarak ne oldu? Sizden Denktaş'ın yerine geçmeniz mi istendi?
Evet. "Halk seni seviyor. Rauf Bey anlaşma istemiyor. Onu ekarte edeceğiz. Seni getireceğiz. Bu adayı birleştireceğiz" dediler. Direkt ziyarete geldiler. Bu işi çözmekle mükellef Ledsky diye bir Amerikan büyükelçisi vardı. Beni tüccar zannetti, ciddi bir teklif yaptı.
- Sonun başlangıç noktası bu mu?
Bu, sebeplerden biriydi. Çünkü ben, bunu ifşa ettim. Sonra seçimlere müdahale etmeye çalıştılar. Kıbrıs sorunu, dünyadaki en komplike meselelerden biridir. Ama çözülmek üzere ve bizim istediğimiz şekilde.
- Bütün o süreçte hep mi başkaları suçluydu? Belki de siz, iş hayatında gereksiz riskler aldınız?
Hayatın kendisi risk değil mi?
- Aldığınız riskler bu kadar büyük olmasaydı, düşüş de bu kadar büyük olmayacaktı belki...
Düşüş mü? Ne düşüşü?
- İngiltere'nin en varlıklı 30 insanından biriydiniz, şimdi değilsiniz...
Ben kendimi insan olarak hep inanılmaz zengin gördüm. Hâlâ öyleyim. Senin zenginlik dediğin paraysa, benim gözümde hiçbir zaman değeri olmadı.
- Peki ya güç?
Güç, bir yerden alınmaz, kazanılır. Gücümde bilakis artış oldu. Şimdi daha fazla söz hakkım var.
- Hâlâ şu konuda "Belki hatam olmuştur" demenizi bekliyorum...
Kayıtsız şartsız vatan sevgisi hataysa, hatalıyım. Başkalarının boyundurluğu altında yaşamayı istememek hataysa, hatalıyım.
- Belki de işadamlığında beceremediğiniz bir şey oldu ama bunu itiraf edemiyorsunuz...
İş dünyasında iyiydim.
- Bana "Gör bak, her şeyi Asil siyasi nedenlere bağlayacak ama doğru değil, aslında iş hayatında son derece basit hatalar yaptı" diyenler oldu...
Bana bak, sen bil bari gerçeği, çünkü bir sürü salakla karşı karşıyayız. "25 milyon pound'u suiistimal etmiş" diyorlar, "Zimmetine geçirmiş yani". Her şeyin bir motivasyonu olması lazım değil mi? Kadın sana ihanet eder, gider onu yaralarsın, seni kötü yönetiyorlardır ihtilal yaparsın. Milyarlarca doları olan ve grafiği sürekli yukarı giren bir adamın da, 25 milyon pound'u zimmetine geçirmesi için bir sebebi olması lazım değil mi?
Ben her yıl, sanata 8 ile 15 milyon pound para harcıyordum. Aynı şekilde engelli çocuklar için İngiltere'de tonla şey yaptım, Türkiye'de okullar yaptırdım. Bunlar benim çok keyif aldığım harcamalardı. Basit bir yaşamım var. Zaaflarım yok. Şimdi Polly Peck dışında da milyar dolarlık varlığı var bu adam, hasta mı ki 25 milyon pound'u zimmetine geçirsin? Bu nasıl iş. Sen ver bana cevabını? Ben hasta mıyım? Niye çalayım bu parayı? Direktif, yüksek yerden geldi. Amerika, "Alın bu adamın elinden gücünü!" dedi, beni yediler, bu kadar basit.
Masada, KKTC'nin satılması için 10 milyar dolarlık bir rakam vardı. Tabii ki reddettim. İşte hadiseler ondan sonra gelişti...
Madem kanun kaçağıyım neden VIP muamelesi gördüm?
- Anladığım kadarıyla, çözülemeyen bir likidite sorunu oldu...
Palavra onlar. "Çok çabuk büyüdü" diyorlar, "likidite sorunu" diyorlar. Hiçbir şey bilmiyorlar. Benim Harvard'da ders verebileceğim konular bunlar. Bugün Türkiye'de bir sanayiciyi al, devlet o gün karar versin onu yok etmeye, bitmiştir, ipi çekilmiştir. Budur mesele. Bir jumbo düşün, yüklenmiş, çıkışta, biz öyleydik, şak diye bütün petrol musluklarını kapatıver, bak ne olur. Efendim, tedbir alsaymış, yoktur iş hayatında öyle tedbirler. 20 tane dünya çapında işadamı ismi vereyim benimle bu konularda fikir alışverişi yaparlar, ne dediğimi biliyorum ben.
- Sizin sıkı bir stratejist olduğunuz söyleniyor. Doğru mu?
Estağfurullah.
- Galiba herkes en çok şu sorunun cevabını merak ediyor. Neden şimdi? Neden 17 yıl sonra döndünüz İngiltere'ye?
Zamanlama çok önemlidir hayatta. Her şeyin de bir zamanlaması vardır. Kıbrıs konusu artık çözülmek üzere, doğru zamandı, geldim.
- İngiliz basınının yazdığı şeyi ben size soruyorum: Bir kanun kaçağına neden VIP muamelesi yapılıyor?
Evet doğru, kraliyet üyesi gibi ağırlandık. Bilmem, sence neden? Sen ver bana bunun cevabını? Talep mi etmişim? Hayır. Bir-iki ay daha takip et bu olayı bak neler olacak.
- Ne hissettiniz peki İngiltere'ye gelince? Zafer mi?
Burası, benim de ülkem yahu, sadece bunların değil ki! Polly Peck siyasi anlamda hücuma uğradığı zaman çalıştırdığı insan sayısı, direkt 40 bin, endirekt 175 bindi. Bir milyon insan geçimini oradan sağlıyordu. İngiltere hazinesine 150-200 milyon pound vergi veren bir şirketten söz ediyoruz.
İngiltere içinde 5 bin insana iş veren bir şirket. 24 bin hissedarı olan, halka açık bir şirket. Bu şirket pırıl pırıl çalışırken, kalkıp sistemi ihlal edip, hukuk dışı davranışlarla onu yok etmenin anlamı neydi? Esas soru şu: Bütün bunların altında yatan motivasyon neydi? Bende var bunun cevabı...
Ayşe Arman - Hürriyet
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.