Radikal yazarı Cüneyt Özdemir yazdı: "Kıprıs, Kıprıslılarındır"
Radikal yazarı Cüneyt Özdemir, KKTC heyetinin Ankara ziyaretinin ardından kaleme aldığı yazısında yapısal sorunları ele alarak, "Dünyanın KKTC'yi tanımasından önce Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'ni artık tanıması gerekiyor" dedi. Özdemir'in yazısı şöyle:
"Lefkoşa'daki Saray Oteli'nin tepesine çıkıp başınızı sağ tarafa çevirdiğinizde dünyanın en son bölünmüş şehrinin bir yakasındaki Avrupa'yı görürsünüz. Herhangi bir Avrupa şehrinin binaları, lüks dükkânları, uluslararası market ve hamburger zincirlerinin ışıklı tabelaları oradadır.
Başınızı sol tarafa çevirdiğinizde ise gelişimini ancak 80'lere kadar tamamlayabilmiş çarpık binaları ile dökülen Lefkoşa'nın yalnızlığı karşılar sizi. Hemen arkasındaki Beşparmak Dağları'nda benzerini ancak Kuzey Kore gibi bir ülkede göreceğiniz şovenizmin, "Bu kadar da olmaz" diyeceğiniz temsilcisi Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nin dağa yapılmış dev bayrağı şaşırtır sizi. O bayrak Kuzey Kıbrıs'ın kaderinin de simgesidir.
Dün Kuzey Kıbrıs Başbakanı İrsen Küçük son gelişmeleri anlatmak için Ankara'ya geldi ve Başbakan Erdoğan'a 'ada'nın durumunu anlattı. Kapalı kapıların ardında Başbakan'ın duyamayacaklarını da biz tamamlayalım.
Kıbrıslıların, "Bizlere müstemleke muamelesi yapıyor" diye şikâyet ettikleri yeni atanan elçi Halil İbrahim Akça, belki Başbakan'a anlatmamıştır ancak Lefkoşa'da halk pazar alışverişini bile artık Rum kesiminden yapıyor. Nasıl yapmasınlar maydanoz bile Türk kesminden ucuz. Zaten uluslararası ambargolar dolayısıyla hiçbir uluslararası zincir Türk tarafına mağaza açamadığı için çocuklar hamburger yemeye bile Rum kesimine geçiyor.
Geçen gün bir Kıbrıslı gencin feryadına kulak verdim. "Türkiyeli işadamları Mısır'a 2 milyar dolarlık yatırım yapmışlar, 80.000 kişiyi çalıştırıyorlar. Kıbrıs'a yatırım sıfır. Tabii kumarhaneleri saymazsak. Türkiye'den sürülen kumarhaneler Kıbrıs'ta. Kuzey Kıbrıslıların girmesi de yasak, çalışması da. Reklamcılık okudum, kurpiye mi olayım" diye veryansın ediyordu. Şunu açık söyleyelim: Türkiye'den gelenler 'ada'yı tek kelime ile sömürüyorlar. Kuzey Kıbrıs öylesine göbeğinden Türkiye'ye bağlanmış ki polisi geçtim itfaiye teşkilatının başını bile Türkiye'den izin almadan atayamıyorsunuz.
İster Güzelyurt'taki Şeyh Nazım'a gidip sorun isterseniz Mağusa'daki falcı Elmas'a danışın herkesin ortak görüşü "Kuzey Kıbrıs'ta bıçak kemiğe dayandı" olacaktır. Üstelik onların olumlu ya da olumsuz anlamda 'GARASAKAL' dedikleri Türkiye'nin sürekli, "Sizi biz kurtardık nankörler" fırçasından da bıkıp usanmışlar. Kimse bu milliyetçi tiratları yemiyor. Yemiyorlar çünkü açlar Ekonomi diye bir şey yok. Toplu taşıma yok, iş istihdamı yok, çözüm önerisi yok. Yok yok yok Ahmet Davutoğlu'nun Lübnan'ın iç işlerine kadar uğraştığı 'sıfır sorun' politikasının Kuzey Kıbrıs versiyonu 'sıfır çözüm'dür.
Belki ilk kez benden duyacaksınız ancak yakında Kuzey Kıbrıs halkı, Türkiye'ye karşı ayaklanırsa şaşırmayın. Yanı başında refah içinde yaşayan bir toplum varken siz hâlâ 36 yıl öncenin acıları ve umacı korkuları ile bu halkı daha fazla baskı altında tutamazsınız. Nitekim önümüzdeki 2 Mart'ta Kuzey Kıbrıs'ta tarihinin en büyük mitingi düzenlenecek. En son Lefkoşa İnönü Meydanı'nda düzenlenen ve Başbakan'ın sinirlerini allak bullak eden mitinge Kuzey Kıbrıs nüfusunun 5'te 1'i katılmıştı. Türkiye ile kıyaslarsak meydanda 20 milyon kişi vardı. Durumun vahametini anlatmak için bir başka meydanla kıyaslarsak Tahrir Meydanı'nın tam 20 katıydı.
Özetle Kuzey Kıbrıs'ta "çözümsüzlük, çözümdür" politikası iflas etmiştir ve yolun sonuna gelinmiştir.
Dünyanın Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'ni tanımasından önce Türkiye'nin Kuzey Kıbrıs Cumhuriyeti'ni artık tanıması gerekiyor. Yoksa diplomatların Lefkoşa'daki 'Tavlada Ağlayanların Kahvesi'nden başka gidecek yerleri yok.
Soydaşlarımızın boğazında düğümlenen; bazılarının korkudan, bazılarının saygıdan, kimilerinin hürmetten söyleyemediği o sözcükleri duymaya alışın: Kıprıs Kıprıslılarındır!
Kuzey Kıbrıs Şeytan Üçgeni
Madem bugün "Bir dönemle hesaplaşıyoruz" edebiyatı çok satıyor; gelin o zaman, işin içine 'Yavru Vatan'daki şaibeli bir askeri kazayı da katalım.
Yıl 1997 idi. 28 Şubat'ın generalleri arasında Türkiye'de kulaktan kulağa konuşalan koltuk çekişmesi vardı. Türk Silahlı Kuvvetleri'nin Kıbrıs'ta gerçekleştirdiği 'Toros 97 Tatbikatı'nın son gününde Rumların Rusya'dan satın aldığı S-300 füzelerinin imha provası yapılacaktı. Törene müstakbel Genelkurmay başkanı Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Hüseyin Kıvrıkoğlu da katıldı.
Tatbikat sırasında bütün fizik kurallarını altüst eden bir şey oldu. Protokol tribününde oturan subayların arasına yerden seken bir kurşun isabet etti. Bu kurşun Kıvrıkoğlu'nun kulağının yanından geçip hemen arkasında oturan Albay Vural Berkay'ı şehit etti. O dönemki Kıbrıs Türk Barış Kuvvetleri Komutanı Korg. Ali Yalçın'dı. Bu akıl almaz 'kaza' kapalı kapıların arasında araştırıldı. Baştan hüküm verildiği gibi 'kaza' olarak kapatıldı. Gelin bu dosyayı tekrar açalım. Sadece fiziki olarak o kurşunun oradan sekip Kara Kuvvetleri Komutanı'nın kulağını sıyırıp geçmesi mümkün mü bakalım. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'nde askeriye Türkiye'nin araştırmalarından da muaf bir kurumdur. İki devlet arasında bir başka küçük devlettir. Belki de 'kaza' bu yüzden Türkiye'de değil Kuzey Kıbrıs'ta meydana gelmiştir!"
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.