İÇ HABERLER
okuma süresi: 21 dak.

Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina ve TMT üyesi Metin Aybars 20 Temmuz anılarını anlattı

Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina ve TMT üyesi Metin Aybars 20 Temmuz anılarını anlattı

Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina ve TMT üyesi Metin Aybars, 20 Temmuz ile ilgili anılarını anlattı.

Yayın Tarihi: 18/07/23 17:16
okuma süresi: 21 dak.
Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina ve TMT üyesi Metin Aybars 20 Temmuz anılarını anlattı

Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina ve Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) üyesi Metin Aybars, 20 Temmuz Barış Harekatı’nın yaşandığı günle ilgili anılarını anlattı.

Ülkenin ünlü döşeme ustası Halit Karabina, Barış Harekâtı’nın ikinci aşamasında Türk askerine rehberlik edenler arasındaydı. Karabina gibi Türk Mukavemet Teşkilatı’nda (TMT) yetişmiş kişiler bölgelerinde takip edilecek güzergahlarla ilgili askere bilgi verdi. Halit Karabina, babası Ahmet Karabina’nın da öncü birliklere kılavuzluk ettiğini söyledi.

90 yaşına ve bazı sağlık sorunlarına rağmen gündemi takip eden, bahçesinde meyve ve sebze yetiştiren Halit Karabina, “Halimi, hatırımı soran da var sormayan da var. Kimseden şikayetim yok…” dedi

Doktor Küçük ve Denktaş ile fotoğraflarını gurur duyarak gösteren Karabina, Türkiye’ye bağlılığına vurguladığı konuşmasında, KKTC’nin tanınacağına yürekten inandığını da belirterek ekledi: “Burası Türk toprağıdır. Zamanında Rum papaza da dedim; ‘Bir Türk kalsa, Türkiye burayı vermez, hesabınızı ona göre yapın’…”

“BABAMI GRİVAS’A BENZETİP YAKALADILAR”

Karabina, 1958’den 1974’e kadar geçen sürede yaşadıklarını Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

1933’te Cihangir’de (Abohor) doğan Halit Karabina, çiftçilik ve hayvancılıkla uğraşan ailesine yardım etti, okulu bitiremedi. Babasıyla odun toplayıp Ermu Sokağı’nda satmaya gittiğini de hatırlayan Karabina, “Babam hadiselerde dağda kısıldı. Bıyıkları uzundu diye Grivas’a benzettiler, yakalayıp ayaklarını bağladılar…” dedi.

13 yaşında sanat öğrenmek için Cihangir’den Lefkoşa’ya giden ve köylüsü Cahit Usta’nın döşemeci dükkanında çalışmaya başlayan Halit Karabina, o günlerden şöyle söz etti:

“Kışta döşeme işi olmazdı, başka iş bulurdum. Cuma, cumartesi Çağlayan’da 2-3 saat garsonluk yapardım. Rum tarafında döşemeci bir Ermeni’nin yanında da işledim. 1954’te Lefkoşa’da kendi döşeme dükkanımı açtım. Her tarafa, Rumlara da çok iş yapardım.”

1956’da evlendiğini eşi Şerife Karabina’nın köyü Minareliköy’e yerleştiklerini, olaylar sırasında birden çok defa köylerini terk etmek zorunda kaldıklarını ifade eden Karabina, TMT’ye nasıl girdiğini de şöyle anlattı:

“1958’in sonunda köye geldiler, bizi seçtiler. Karanlık odaya girdik, perdenin arkasından konuştular... Bayrağın, Kuran-ı Kerim’in üstüne yemin verdik. Bir buçuk aylığına eğitim için Türkiye’ye de gittik…”

BARİKATLAR… ARANAN ARABALAR, EVLER…

Çoğu kez barikatlarda durdurulup arandığını da anlatan Halit Karabina, “Çok dayak yedim, ezgi gördüm” dediği anılarını söyle hatırladı:

“7-8 kadar Rum geldi köye…Yatak silah dolu…Evin etrafında gezerler. Usul usul ittim panjuru. Kapamasam görecekler beni… Gittiler, silahları Abohora’a kaçırdım. Döndüm eşyaları da aldım, tavuk mavuk ne varsa hepsini attım arabaya, kooperatifin şekerleri, pirinçleri vardı, onları da teslim ettim Abohor’a…

Bir defasında durduğum barikatta Rum bindi arabaya, güya yoklayacak... 4 kurşun bıraktı ayaklarımın içine… Çıkarıp 5 Kıbrıs Lirası verdim, parayı da kurşunları da cebine koydu. Sorumluları da karşıda durur…Arabadan çıkınca iki de yumruk attı bana…

Arabamı tanırlardı. Uzunyol’da iki sivil polis geldi yanıma, dayadı silahı. Baf kapısına götürdüler bizi… Adnan Usta da vardı yanımda. Masanın üstüne desteyle kaime (para) koydular. Türklere sabotaj yapalım, bomba koyalım istediler. ‘Seni Londra’ya göndereceğiz, evin, işin, araban her şeyin hazır’ dediler. İki de genç kız geldi yanımıza. Onları da bize vereceklermiş.

Çıkardım çek defterimi. ‘Ben keseyim çeki, siz koyun bombayı…’ dedim. ’1 ay müsaade verdiler düşünelim diye. Korkumdan köye gidemedim, Lefkoşa’da, dükkanda kaldım. Sonra o adamlar değişti mi ne yaptı, bıraktılar peşimi…

Rumlara da döşeme işi yapardım çok. Yükledim koltukları, kumaşları arabaya sürdüm Geçitkale’ye (Lefkonuk). Polis durdurdu bizi… İndik arabadan. Orada bir mevzi vardı, oğlumu attılar içine, getirdiler benzini da. Yakacaklar… Rum mobilyacı çavuşla konuştu, papazdan kağıdı vardı iş yaparız diye… Öyle olunca bıraktılar bizi ama kıl payı kurtulduk.

Bir defasında da Demirhan’da 13-14 yaşlarında Rum bir çocuk durdurdu beni. Oğlum da vardı arabada. İndirdi bizi, dayadı arabaya. ‘Köylüyüz be biz… ’ dedim. Sigara istedi. Çıkarıp 3 lira verdim, bıraktı bizi…5 bin Kıbrıs Liram vardı, 74’e kadar hepsini bitirdim böyle böyle. En son tüfeğimi sattım da geçindim...”

BİR UÇAK MACERASI

1965’te uçak yapma girişiminde bulunduklarını, bunu daha çok Rumlara gözdağı vermek için istediklerini söyleyen Halit Karabina, o olayı şöyle anlattı:

 “Kararlaştırdılar bir uçak yapacaklar… 5-6 kişi vardılar, hepsinin kafası işlerdi… Kapısını kapadılar, kanat koydular… Malzemeleri ben taşıdım. Rahmetlik Ali Rıza, Volkswagen arabanın motorunu çıkardı...Motor ufak, kanat ağır geldi galiba…50 santimetre kadar kalktı yerden, düştü… sonra… ”

Döşemeci dükkanını kapadığı dönemde ticaretle uğraştığını, Değirmenlik’ten zeytin alıp sattığını, askere de yiyecek taşıdığını anlatan Karabina, şunları da paylaştı:

“Varille zeytin doldu. Mücahitlere, askerlere götürürdüm, bakkallara satardım. Değirmenlik zeytin memleketi zaten...Kimsede van yoktu. Asker etsiz kaldı, kasabı aradık bulamadık, dükkan da kapalı. Camı kırıp girdik içeri et aldık, tarttık da…3 ay sonra gidip parayı verdim Rum kasaba.

“ÇIKARMA OLMASA BİZİ ÖLDÜRECEKLERDİ. BEŞ SİLAHLA NE YAPABİLİRDİK?”

Zeytinlerin parasını vermek için Değirmenlik’e gittiğimde Rum dedi ‘Pazar günü hepinizi öldürecekler’. Gittim komutana söyledim, her yere haber ulaştı…”

20 Temmuz günü Lefkoşa’da olduğunu söyleyen Halit Karabina, TMT’de verdiği gizlilik yeminine de işaret ederek “O gün vazife başındaydım. Hepsini söylemeye lüzum yok…” dedi ve Türkiye askerinin adaya gelmesini dört gözle beklediklerini söyleyerek, şunları ekledi:

“Gözümüzü karattıydık ama silah yok kurşun yok. 5 silahla ne yapabilirdik? Ben gündüz gözüyle de silah taşıdım. En ağır silahları vana yükledim, koltuk koydum, sünger koydum kapadım. Barikata gittim. Arabanın yüzünü Lefkoşa’ya döndürdüm. Ansızdan bir şey olursa kaçabileyim. Geldiler yokladılar. Sonumu, ölümü hiç düşünmedim. Olacak olan olur, kendimi feda ettim…”

Göçmen olan ailesinin Cihangir’den Gönendere’ye yürüyerek 3 günde gidebildiğini de anlatan Karabina, “Eşim şeker hastasıydı. İnsülin lazım. Bankalar para da vermezdi çok, gittim çektim biraz para, tüm insülinleri topladım eczanelerden, ekmek, kahve, şeker. Harp devam eder. Ne demek Barış Gücü köye çanta götürecek. Bir yolunu buldum, yolladım ilaçlarla eşyaları… Sormuşlar, Halit Karabina’nın ailesi kimdir… İnsülinleri dağıtmışlar diğer şeker hastalarına da…”

“SERDARLI’DAKİ KURTULUŞA BİZZAT TANIK OLDUM”

14 Ağustos’ta gerçekleşen ikinci harekatta katılan, Bora Özel Gücü Komutanı Tuğgeneral Hakkı Borataş’ın yanında olan Halit Karabina, o günleri şöyle anlattı:

“Sabah 10.00’a doğru Hamitköy’den (Mandrezden) çıktık, okulun (Uluslararası Kıbrıs Üniversitesi) yanına geldik sağdan, soldan ateş açarlar, gidemiyoruz. ‘Alo’ dedik, 10-12 dakika sonra uçaklar gelip bombaladı, yolumuz açtı. Orada benzin istasyonu var şimdi, iki top attılar, birini tutturdular, 15 askerimiz şehit oldu.. Devam ettik yolumuza. Serdarlı’daki kurtuluşa bizzat tanık oldum. Babam bizden önce girmişti köye. Gece Serdarlı’da kaldılar, sabah namazı Mağusa’ya taraf yola çıkacaklardı. Komutanlar bırakmadı beni, ‘Sen 15 yıldır her görevi yaptın, ailene git’ dedi. Köye döndüm. Baktım Rumlar evleri yaktılar, soyup soğana çevirdiler…”

Halit Karabina, Türkiye’ye bağlılığına vurguladığı konuşmasında, KKTC’nin tanınacağına yürekten inandığını da belirterek, “Burası Türk toprağıdır. Zamanında Rum papaza da söyledim, ‘Bir Türk kalsa, Türkiye burayı vermez, hesabınızı ona göre yapın’ dedim…” şeklinde konuştu.

METİN AYBARS

Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) üyesi Metin Aybars, 20 Temmuz Barış Harekatı’nın yaşandığı günle ilgili anılarını anlatırken harekatın olacağını 19 Temmuz gecesi yarısı öğrendiklerini geceyi mevzilerde geçirerek hazırlıklar yaptıklarını söyledi.

Türk uçaklarının Türklerin ve Rumların bulunduğu bölgeleri ayırt etmelerine imkan sağlamak adına tanıtma bezlerini gerekli yerlere yerleştirdiklerini anlatan Aybars, sabaha karşı ilk uçak sesleri gelirken, taarruz emri aldıklarını dile getirdi.

“Bizim elimizde kırık dökük silahlar vardı. Çatışmalar aralıksız sürüyordu. Rum tarafından Boğaz ve Gönyeli’ye top mermileri atılıyordu. Atışlar aralıksızdı. Atılan toplar taş duvarları delip geçiyordu” diyen Aybars, “Mermimiz yoktu, silahlarımız İkinci Dünya Savaşından kalmaydı. Bize takviye gönderilen mermiler silahlarımıza uymadı. Yine de elimizden geleni yaptık.” ifadelerini kullandı.

Aybars, aralıksız çatışmalar devam ederken şehit haberlerinin de gelmeye başladığını söyleyerek, “İlk şehit Ecvet Yusuf oldu. Yarım olan bir mevziyi kontrol etmeye gitmişti. Orada şehit oldu” dedi.

Türk Mukavemet Teşkilatı (TMT) üyesi Metin Aybars, 20 Temmuz Barış Harekatı’nın yaşandığı günlerde Lefkoşa’daki durumu Türk Ajansı Kıbrıs’a (TAK) anlattı.

TMT’YE GİRİŞ… YAŞIM GENÇ OLMASINA RAĞMEN ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR ÜSTLENDİM”

TMT’ye girişinin lise yıllarında rastladığını dile getiren Aybars, Yılmaz Bora ile birlikte Yenicami Spor Kulübü çerçevesinde örgütlendiklerini söyledi.

Aybars, TMT’ye girişini “Avrupa gazetesinin bugün olduğu yerde Yenicami Spor Kulübü vardı.  Biz de Yılmaz Bora ile birlikte orada örgütlendik. 27-28 Ocak olaylarında aktif rol üstlendik” ifadeleriyle anlattı.

O yıllarda yaşananları özetleyen Aybars, 22 yaşında olmasına rağmen önemli sorumluluklar üstlendiğini, tabur harekat subayı, istihbarat subayı olarak görev yaptığını belirtti.

20 Temmuz Barış Harekatı’na uzanan olaylara değinen Aybars, 15 Temmuz darbesi gerçekleşmeden önce adada durumun sakin olduğunu, barikatların kalktığını söyledi.

Bunun nedeninin Makarios’un o yıllarda farklı bir strateji izlemesi olduğunu söyleyen Aybars, Kıbrıslı Türklere karşı darbe ve şiddet değil farklı yöntemler uygulama düşüncesi bulunduğunu belirtti.

Aybars, Kıbrıslı Türklerin finansal olarak sıfırlandığını birçoğunun yurtdışına göç ettiğini dile getirdi.

“YUNANİSTAN’DA DARBE… RUM TARAFINDA ÇATIŞMALAR”

Yunanistan’daki cuntacıların Kıbrıs’ta darbe yapıp bir kahramanlık destanı yaratmak istediklerini söyleyen Aybars, Kıbrıs’ta Enosisi gündeme getirerek, adayı Yunan adası haline dönüştürüp darbe yönetimine statü kazandırma düşüncesinin hakim olduğunu belirtti.

Makarios’un bu görüşte olmadığını ancak Nikos Sampson’un darbeyi yapanlarla yakınlığı bulunduğunu dile getiren Aybars, Makarios’un ise Yorgacis ile yakın olduğunu söyledi.

“Yorgacis belli adamları devşirdi. Bu adamlar darbecilere suikast düzenlemek üzere Yunanistan’a gittiler. Bu suikast girişimleri başarısız oldu. Bu başarısızlık onun sonunu getirdi. Adaya gönderilen bazı kişiler Yorgacis’i öldürdü. Bu Makarios için de bir uyarı niteliği taşıyordu. Çünkü ikisi yakındı”

Aybars, 15 Temmuz’a kadar ortalığın sakin olduğunu söyleyerek, “Ben o yıllarda istihbarat şefliğini de yapıyordum. Ortalık sakindi. Mevzileri gezdiğim sırada sesler duymaya başladık. Rum tarafından ateş ve çatışma sesleri geliyordu. Hemen alarma geçtik. Tam o sırada Çağlayan bölgesinden bir otomobil geldi.  İçinde insanlar vardı. Hepsinin kendi iç çatışmalarında vurulmasına tanık olduk” dedi.

Çatışma sesleri üzerine alarma geçtiklerini dile getiren Aybars, Rum tarafında çatışmaların aralıksız devam ettiğini söyledi.

“Rum tarafında sürekli çatışma oluyordu. Sesler hiç susmadı. Bize yakın mevzilerde Rum askerler aç ve susuzdu, yardım istediler ve bizimkiler onlara ekmek ve su verdi” diyen Aybars, henüz o saatlerde Türklere yönelik saldırı olmadığını anlattı.

“Nikos Sampson başa geçer geçmez ‘Kıbrıs Elen’dir’ dedi ve Enosis’i ilan etti” diyen Aybars, bu aşamadan sonra Kıbrıslı Türklerin tehdit altına girdiğini söyledi.

“BARIŞ HAREKATI’NA HAZIRLIK”

Aybars, Barış Harekatı’nın olacağını 19 Temmuz gecesi yarısı öğrendiklerini dile getirerek, o geceyi şöyle anlattı:

“19 Temmuz gece yarısından sonra sancaktarlığın harekat subayı geldi, bizi çağırdılar. Bölük komutanları toplandık ve bize Barış Harekatı’nın başlayacağı söylendi. Mevzilerimizi takviye etmemiz istendi.

Bize verilen, mühürlerle kapatılmış tanıtma bezleri vardı. Bu bezleri uçakların Türk bölgesi ile Rum bölgesini ayırt edebilmeleri için kullanacaktık. Bizden onları yerleştirmemiz istendi. Sabaha doğru jetlerin geleceği söyledi. Onları gereken yerlere yerleştirdik. Meclis’in içindeki karargaha gittik ve orada sabahladık

Ben Çağlayan’dan Marmara bölgesine kadar olan taburun mevzilerini gezdim. Uçakların gelişine hazırlandık.

Sonra uçakları gördük. Belli yerleri özellikle Rumların cephanelerinin bulunduğu Atalasa bölgesini bombalamaya başladılar”

 “ÇATIŞMALAR BAŞLADI. İLK ŞEHİT VERİLDİ”

Çıkarmanın olacağı yerleri bilmediklerini dile getiren Aybars, paraşütçülerin Boğaz bölgesine inmeyesiyle birlikte Rumların kendilerine ateş etmeye başladığını belirtti.

Aybars, şunları anlattı:

“Çatışmalar başladı, kıyamet koptu ve akşama kadar bitmedi. Anayasa lokantası vardı oraya havan düştü ve yanmaya başladı. Şehit haberleri de gelmeye başlamıştı. İlk şehit Ecvet Yusuf oldu. Bizim tabur karargahının yanındaki bölüğün komutanıydı. O gün beni aramaya gelmişti ben mevzilerdeydim tıraş makinemi istiyordu, tıraş olacaktı. Tıraş oldu ve mevziye gitti. Bölgesinde yarım olan tam bitmemiş bir mevzi vardı. Maliye’den Önder Süpermarkete gelirken köşede bir ev vardı. Onun yanındaki ev, ikinci ev. İşte orada mevziyi kontrol etmeye gittiği sırada şehit oldu Ecvet Yusuf”

Çatışmalar devam ederken yaşananları anlatan Aybars, “Bizim elimizde kırık dökük silahlar vardı. çatışmalar aralıksız sürüyordu. Rum tarafından Boğaz ve Gönyeli’ye top mermileri atılıyordu. Atışlar aralıksızdı. Toplar taş duvarları delip geçiyordu” dedi.

İlk uçak sesleri gelirken, taarruz emri aldıklarını söyleyen Aybars, “Mermimiz yoktu, silahlarımız İkinci Dünya Savaşından kalmaydı. Bize takviye gönderilen mermiler silahlarımıza uymadı. Yine de elimizden geleni yaptık. 23 Temmuz’a geldiğimizde ilerlemeye başladık. Rumlar bize ateş ediyordu. Çatışmalar yaşanıyordu” ifadelerini kullandı.

İlerlemelerinin devam ettiğini, diğer taburlarla birlikte Kaymaklı, belediye evlerinin bulunduğu bölgelere kadar gidildiğini ve Hamitköy’deki taburun da ilerlemesiyle ortalarda buluştuklarını söyleyen Aybars, Türk alayının da Domuzcular Burnuna doğru gitmesi ve Rumları orada zorlamasıyla Rumların savunmalarının kırıldığını kaçışın başladığını belirtti.

Kaçanlara ateş edilmemesi emri verdiklerini anlatan Aybars, şunları söyledi:

“Rumlar kaçmaya başladı. Aralarında askerler ve siviller vardı. Kaçanlara ateş edilmemesi emrini verdik. Durum gergindi uzun süren çatışma ve gerginliklerden sonra tansiyon yüksekti. İsteseydik 500’e yakın kişiydiler onları öldürebilirdik. Ama yapmadık. Bir katliamı önledik.”

Ateşkesin 27 Temmuz’da ilan edildiğini söyleyen Aybars, eşi ve üç çocuğunu uzun süre göremediğini belirtti.

“Eşim ve çocuklar komşularla beraber o sokakta bulunan bir evin bodrumundaydılar. Orada saklandılar. Sonra onları Samanbahçe’ye aldırdım. Orada daha güvendeydiler. Üç çocuğum 3-4 yaşlarındaydılar, küçüktürler”

 “SAHRA HASTANESİ... İKİNCİ HAREKAT”

İkinci harekata kadar ateşkesin devam ettiğini dile getiren Aybars, Bedrettin Demirel ve Hakkı Borataş’ın Boğaz Şehitliğinin ilerisinde tepelerde karargah kurduğunu belirtti.

Aybars, “Asker çıkarma yapmıştı Boğaz’daydılar. Hakkı Borataş beni çağırdı bulundukları yere gittim. Lefkoşa’daki durumu anlattım. Boğaz ve Lefkoşa arası güvenliydi. Sahra hastanesi kurulmuştu. Sürekli yaralılar ve ölüler geliyordu. Doktorlar hemşireler aralıksız çalışıyorlardı. Borataş ile görüştüm Lefkoşa’daki durumu sordu, durum değerlendirmesi yaptık” dedi.

Ateşkes sürerken görüşmelerin de devam ettiğini anlatan Aybars, Rumların tüm önerileri reddettiklerini bunun üzerine ikinci harekata karar verildiğini söyledi.

Aybars, bunlar yaşanırken, kendi mevzilerinin yakınlarındaki Rum askerlerinin mevzilerinde bayraklarını sallayarak kendilerini kışkırtmaya çalıştıklarını söyledi.

Rumların o sırada ikinci harekatın başlayacağını bilmediklerini belirten Aybars, şunları kaydetti:

“Rumlar bize hareketler yapıyor, bayrak sallıyorlardı. Olacaklardan habersizdiler. Sabaha doğru ikinci taarruzun başlayacağı bize söylendi. Sancaktarlığın harekat subayı ‘sağlam durun asker geçip gidecek’ dedi. Sonra ikmal başladı tanklar Hamitköy’ün altına kadar sessiz sessiz geldi. Sabah 5 buçuktu gün doğarken uçaklar bizim önümüzdeki mevizeleri vurdu. Zırhlı araçlar, tanklar ilerledi. Bize söven Rumlar bir iki ateş açıp kaçmaya başladılar. Türkler onları hedef bile almadılar. Sadece Haspolat civarında çatışmalar oldu. İlk paraşütçüler rüzgarın da etkisiyle Haspolat’a düşmüştü ve Rumlar onları öldürdüler”

Türk askerinin geçişinin ardından Kaymaklı’da çatışmaların yaşandığını dile getiren Aybars, çatışmaların sona ermesiyle sınıra yönelik haritaların çıkarıldığını ve kendisinin de o haritaları hazırlayanlar arasında bulunduğunu anlattı.

“RUMLAR ENOSİS’İ UYGULAMAYA HAZIRDI. TÜRKLERİ GÖMECEKLERİ YERLER BELLİYDİ”

Metin Aybars, “çıkarma olmasaydı ne olurdu?” sorusuna yanıtında, “Rumlar ENOSİS’i uygulamaya hazırdı. Cuntacılar planlarını uygulayacak ve kahraman olacaklardı” ifadelerini kullandı.

Bu planlar doğrultusunda ve Akritas Planı’nda hedefin başkent Lefkoşa olduğunu dile getiren Aybars, “Hedef Lefkoşa’yı almaktı. Lefkoşa’yı teslim alsalar Larnaka Limasol ne yapacaktı? Her şey biterdi.” dedi.

Aybars, kamplarda Türklerin görüleceği yerlerin ve gömecek dozerlerin şoförlerinin isimlerinin bile belli olduğunu söyledi.

20 Temmuz Barış Harekatı’nın ilk günlerinde taarruzun başarılı olup olmayacağı bilinmeden korku ve tereddüt yaşadığını dile getiren Aybars, “İkinci harekat olduğunda artık güvenli hissetmeye başladık. İçimiz rahatladı” dedi.

Aybars, aralık ayında kadar görevine devam ettiğini daha sonra terhis olduğunu belirtti.

Ercan Havalimanı ve KTHY’nin kurulmasına yardım ettiğini dile getiren Aybars, bir yıla aşkın süre Ankara’da hava trafiği konusunda eğitim aldığını sonra da emekliliğine kadar göreve devam ettiğini ifade etti.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.