TÜRKİYE
okuma süresi: 7 dak.

Yılmaz Özdil, Kıbrıs Harekatı’nı anlattı: “Yine böyle sıcak bir yaz günüydü…”

Yılmaz Özdil, Kıbrıs Harekatı’nı anlattı: “Yine böyle sıcak bir yaz günüydü…”

Gazeteci-Yazar Yılmaz Özdil, “Yine böyle sıcak bir yaz günüydü” başlıklı bugünkü köşe yazısında Kıbrıs Harekatı’nı aktardı…

Yayın Tarihi: 19/07/20 17:01
okuma süresi: 7 dak.
Yılmaz Özdil, Kıbrıs Harekatı’nı anlattı: “Yine böyle sıcak bir yaz günüydü…”

Sözcü Gazetesi Yazarı Yılmaz Özdil, Kıbrıs Barış Hareketı’nın yıldönümündeki köşe yazısında Harekatı anlattı.

“Akdeniz'de yine böyle sıcak bir yaz günüydü” başlıklı köşesinde Özdil, köşe yazısının bazı bölümlerinde şunları aktardı:

“Kıbrıs'a çıkmıştık.

Kocatepe, Adatepe ve Mareşal Çakmak isimli muhriplerimiz, Girne açıklarındaydı.

Keşif uçaklarımızdan “12 gemilik Yunan konvoyunun Rodos'tan Baf'a doğru yol aldığı” yönünde istihbarat geldi.

Muhriplerimiz derhal o bölgeye yönlendirildi.

Aradılar taradılar, konvoy monvoy yoktu.

İşte tam o sırada Türk jetleri belirdi…

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin ilk deniz savaşı, bu faciayla başladı

Çünkü, Yunan donanması, savaş stratejileri gereği hile yapıyordu, Türk bayrağı çekiyor, telsizde Türkçe konuşuyorlardı.

Pilotlarımız “sakın kanmayın” diye tembihlenmişti.

Maalesef bu nedenle muhriplerimizden gelen “Türk'üz” mesajlarına inanmadılar, kendilerine verilen bilgiye göre bölgede Türk gemisi yoktu, gümbür gümbür vurdular!

Muhriplerimiz, ABD tarafından hibe edilmişti.

Hava savunma sistemleri yoktu.

Uçak gemilerini denizaltılara karşı korumak ve suüstü savaşı yapmak amacıyla üretilmişlerdi.

Dolayısıyla, jetler için kabak gibi hedeftiler.

İlk darbeyi Kocatepe yedi.

Kıçtaki topu tam isabet aldı.

Bir sonraki bitiriciydi, uçağımızın bıraktığı bomba bacaya daldı.

Savaş harekat merkezi darmadağın oldu.

Yangın başladı.

Elektrik sistemi çöktü.

Kıç topu sustuğu için, jetler arkadan yaklaşıyor, eliyle koyar gibi peşpeşe indiriyordu.

Adatepe ve Mareşal Çakmak da alev alevdi.

Yangın cephaneliğe sirayet etmeye başladı.

Kocatepe'nin komutanı “terkedin” emri verdi.

Hafif silahları alıp, can yeleklerini giydiler, lastik botlara bindiler.

İnfilaka saniyeler kalmıştı…

Vakit çok dardı, bazıları denize atlıyor, yüze yüze bota çıkıyordu.

Portatif telsizi naylona sarıp boynuna bağlayan kahraman muhabere subayımız Necati Gürkaya, maalesef gömüldü gitti.

Gemiyi en son seyir subayıyla kaptan terketti.

Bum!

Kocatepe battı.

Denizde 30 bot vardı.

Birbirlerine bağlıydılar, topluca durmaları gerekiyordu.

Panikle ipleri kestiler, dağıldılar.

Mareşal Çakmak ve Adatepe yaralı halde yardıma gelmeye çalışıyordu ama, jetlerimiz nefes aldırmıyor, aralıksız saldırıyordu.

Çare yok, ya botları bırakıp kaçacak, ya da batacaklardı.

Bıraktılar.

Komutanın botunda 20 personel vardı.

Sığmıyorlardı.

Akdeniz köpekbalığı kaynıyordu.

Vücutlarına sarımtırak, iğrenç kokulu koruma maddesini sürüp, sırayla denize indiler, iplere tutuna tutuna hayatta kalmaya çalıştılar.

Gece oldu.

Zifiri karanlık.

Yıldızlara baka baka, memlekete doğru kürek çektiler.

Sabah oldu.

Öğle oldu.

24 saat geçti.

Ufukta kara görünmüyordu.

İkindiye doğru, balıkçı motoru ebatında bir tekne göründü.

Mermileri namluya sürdüler.

Yunan'sa, vuruşarak şehit olacaklardı.

Komutanın kim olduğu belli olmasın diye, rütbeleri sökmüşler, denize atmışlardı, rutin savaş protokolüydü.

Tekne yanaştı.

Kaptanı yaşlıca bir adamdı.

İngilizce sordu, kimsiniz?

“Siz kimsiniz?” cevabı aldı.

Yaşlı kaptan gülümsedi…

“Türk müsünüz?” dedi.

Bu defa İngilizce değil, Türkçe konuşmuştu!

İsrail deniz ticaret okulunun teknesiydi.

Kaptanlık ve balıkçılık kursu gören 13 öğrencisiyle Santorini açıklarındayken, savaş çıktığını öğrenmişler, İsrail'e dönüyorlardı.

Muhriplerin vurulduğundan haberleri yoktu.

Tesadüfen denk gelmişlerdi.

Yaşlı kaptan, Reuven Pinhasi, İstanbullu'ydu.

Aslen, Rus musevisiydi.

Henüz üç yaşındayken Bolşevik devriminden kaçmışlar, Beyoğlu'na yerleşmişler, Avusturya Lisesi'nde okumuş, 1943 yılında ailece İsrail'e göç etmişlerdi.

Türkçesi ordandı.

Bottaki Türkler, İsrail teknesine alındı.

Kocatepe'nin komutanı kendini tanıttı.

“Etrafta başka botlarımız var” dedi.

Tur atıldı.

İki bot daha bulundu.

Gerisi yoktu.

42 askerimiz kurtarılmıştı.

İsrail teknesi sadece 20 metreydi.

Türkler bölgeden ayrılmak istemiyor, arkadaşlarını aramaya devam etmek istiyorlardı ama, istiap haddi dolmuştu.

İsrailli kaptan “bize de ateş açılma ihtimali var, öğrencilerimin sorumluluğu bende, uzaklaşmak zorundayız” dedi.

Çaresiz kabul ettiler.

İsrailli öğrenciler battaniye dağıttı, sofra kurdu.

20 saat yol yaptılar, Hayfa'ya vardılar.

İsrail donanması törenle karşıladı.

Ankara'yla temas kuruldu.

Başbakan Ecevit talimat verdi, THY'nin Boğaziçi isimli uçağı Tel Aviv'e indi, bahriyelerimizi alıp geldi.

Kocatepe'nin öbür botlarındaki personeli de şanslıydı.

Libya gemileri tarafından toplandılar.

Akp hükümeti sayesinde sırtından hançerlediğimiz Kaddafi, bahriyelilerimizi bizzat törenle karşıladı, bizzat törenle uğurladı.

Adatepe ve Mareşal Çakmak, ağır yaralı halde Mersin'e ulaştı.

Bilanço, 54 şehitti.

Bilahare anlaşıldı ki, konvoy monvoy yoktu.

Keşif uçağımız Rodos'ta mendirekten gemiye yüklenen 12 askeri kamyon görmüştü.

Bu laf dönmüş dolaşmış, 12 gemilik konvoy olmuştu!

Genelkurmay'daki koordinasyonsuzluk tuz biber ekince, kendi uçaklarımızla kendi gemilerimizi vurmuştuk.

Sayın basınımız o zamanlar da yalancıydı.

“Jetlerimiz Yunan konvoyuna ağır kayıplar verdirdi” diye manşetler attılar.

Kendi uçaklarımızla kendi gemilerimizi vurduğumuz, kendi vatandaşımızdan tam bir yıl gizlendi!”

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.