"Var olan pasta büyümedi, dilimler küçüldü"
Kıbrıs'ta Müzisyen Olmak' röportaj dizisi bu hafta, uluslararası alanda da birçok projede aktif olarak yer almış bir müzisyeni konuk ediyor.
Kıbrıs Postası
1984 doğumlu Cahit Kutrafalı, Kıbrıs'ta müzisyen olmayı Kıbrıs Postası'na sizler için anlattı.
Kutrafalı; "Her müzisyen için farklı kültürlere sahip kitlelere, farklı mekanlarda müzik yapmak etkileşim ve motivasyon bakımından çok önemlidir ama bana göre öncelikli amaçlarımızın başında kendi yaşadığımız coğrafyadaki sanat algısını ve müzik kültürünü geliştirmek olmalıdır."
"Benim de personeli olduğum ve birçok değerli müzisyeni bünyesinde barındıran Lefkoşa Belediye Orkestrası haricinde ülke genelinde müzisyen istihdam eden başka bir kurum yok, bu doğrultuda Lefkoşa Türk Belediyesi zor bir dönemden geçmesine rağmen uzun yıllardır tüm sorumluluğu ve yükü sırtlamıştır"
"Herkes "müzik" üretebilir duruma geldiği için var olan pasta büyümemiş ama dilimler küçülmüştür."
"İşin zorluklarını ve sıkıntılarını da yaşayınca meydana gelen ürün daha da değerli oluyor. Müzisyen arkadaşlarımız da bu konuda birbirlerine çok büyük destek veriyor, böylesi dayanışmalar projeleri çok daha anlamlı kılıyor."
"Alanında bilgili bireylerden oluşan bir komitenin uygun görüp onay vereceği sanatsal içerikli, popülist yaklaşımdan uzak projelere devlet katkısı verilmesi tüm dünyada var olan bir uygulamadır, bizim ülkemizde de bu yaklaşımın her geçen gün gelişiyor olması sevindiricidir..."
"İlkokul yıllarımda büyük bir merak"
1- Kendinizden kısaca bahseder misiniz? Müziğe ilginiz ne zaman başladı? Kariyer anlamında müzik hayatınız nasıl başladı? 'Müzik' mesleğiniz mi?
1984 yılının Aralık ayında Lefkoşa'da dünyaya geldim. Müzik, ilkokul yıllarımda büyük bir merak, ortaokulda vazgeçilmez bir hobi, lise yıllarımda ise yavaş yavaş meslek seçimim olarak hayatıma yön verdi.
Lisans eğitimimi Doğu Akdeniz Üniversitesi Müzik Bölümü'nde tamamladıktan sonra Rotterdam Konservatuvarı Jazz Akademisi'nde bas gitar okumaya hak kazandım fakat askerliğimi yapmak için kısa bir süre sonra adaya geri döndüm. 2010 yılında Yakın Doğu Üniversitesi'nde "Pedagojik Formasyon" eğitimimi tamamladım.
Kariyer anlamında müzik hayatım lise yıllarında o dönemde (ve halen) ülkemizin önemli müzisyenlerinden oluşan bir gruba dahil olmamla başladı diyebiliriz, ardından müzik üzerine alınan eğitim süreci de eklenince müziği profesyonel meslek olarak icra etmeye başladım.
"Amacımız, sanat algısını geliştirmek olmalı"
2- Katıldığınız uluslararası yarışmalar var mıdır? Varsa nelerdir? Uluslararası platformlarda aldığınız tepkiler nasıl?
Gerek ada genelinde gerekse yurt dışında farklı projelerle birçok uluslararası festivalde sahne aldım. Avrupa'nın çeşitli ülkelerinde Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rumlardan oluşan iki toplumlu bir ekiple beraber Kıbrıs Cumhuriyeti'ni temsilen festivallerde performanslar yaptık. Bireysel olarak geçtiğimiz yıl Frankfurt Musikmesse 2013 Fuarı'nda performans sergiledim, çok olumlu tepkiler aldım, benim için önemli bir deneyimdi. Dünyadan izole bir ülkede yaşadığımız için deniz aşırı her organizasyonu algıda gereğinden fazla büyütüyoruz diye düşünüyorum oysa ülkemizde çok değerli ve yetenekli müzisyenler var ve bunların çoğu dünyanın herhangi bir ülkesinde çok rahat performans sergileyebilecek düzeydeler. Kısacası bu tarz girişimleri diğer tüm ülkelerde olduğu gibi normal olarak karşılamalıyız.
Her müzisyen için farklı kültürlere sahip kitlelere, farklı mekanlarda müzik yapmak etkileşim ve motivasyon bakımından çok önemlidir ama bana göre öncelikli amaçlarımızın başında kendi yaşadığımız coğrafyadaki sanat algısını ve müzik kültürünü geliştirmek olmalıdır.
Yarışmalara gelince, sanatın her dalında geçerli olan en önemli unsur öznelliktir, belli başlı kuramlar haricinde sanatı sınırlamak mümkün değil. Hatta günümüzde neyin sanat olduğu ve neyin olmadığı bile büyük bir muamma iken müzik üzerine yapılan yarışmaları sadece daha büyük dinleyici kitlelerine ulaşmak için yararlı görüyorum Bugüne dek bu tarz hiç bir yarışmaya katılmadım.
"Kıbrıs'ın kuzeyinde her iş zor"
3- Kıbrıs'ın kuzeyinde müzisyen olmak nasıl bir iş? Zorlukları var mı? Varsa nelerdir?
Kıbrıs'ın kuzeyinde her iş zor. Nüfusa oranla üniversite mezunu birey sayısının herhalde en yüksek değerlerde olduğu ülkelerden biriyiz ama buna karşın istihdam edilebilecek yerler kısıtlı sayıdadır. Buna bir de toplumun büyük bir kısmı tarafından henüz bir meslek tanımına girememiş "müzisyenlik" eklenince, evet Kıbrıs'ın kuzeyinde müzisyen olmak zor. Tabii burada suçu sadece topluma yüklemek yanlış olur...
Her platformda söylediğim gibi toplumdaki algıyı değiştirmek yine müzisyenlerin görevi olmalı. Müziği sadece eğlenceden ibaret ya da hafta sonları sosyalleşmeye yönelik bir aktivite olarak görerek bu mesleğe ihanet edersek ve gereken saygıyı biz göstermezsek bunu başkalarından beklemek çok da etik olmaz. Bu konuda ülkemizde müzikle uğraşanların bir çoğunun gerekli özveriyi göstermediğini düşünüyorum. Popüler olan müziği icra etmek, insanları eğlendirmek günü kurtarmaktan öteye gitmez. Profesyonel olarak bu işi yapan müzisyenler, ilerleyen yıllarda da sahnede kalmak, müzik yapmak istiyorsa dinleyicileri yönlendirmek, onlara bilmedikleri, daha önce tecrübe etmedikleri ve dinlemedikleri müzikal içerikli repertuvarlar sunmalıdır, aksi taktirde toplumun yönlendirmeleriyle bizler farklı şekil almaya başlarsak kültür ve sanat adına bir adım ileriye gidemeyiz.
"Lefkoşa Belediye Orkestrası yükü sırtlamıştır"
Bu doğrultuda genç müzisyenlere de örnek teşkil etmesi bakımından üzerimize düşeni önce bizler yapmalıyız Tüm bu söylediklerime ek olarak ülkemizde sanatı ve sanatçıyı destekleyen kurum sayısının az olması işleri bir o kadar daha zorlaştırıyor. Benim de personeli olduğum ve birçok değerli müzisyeni bünyesinde barındıran Lefkoşa Belediye Orkestrası haricinde ülke genelinde müzisyen istihdam eden başka bir kurum yok, bu doğrultuda Lefkoşa Türk Belediyesi zor bir dönemden geçmesine rağmen uzun yıllardır tüm sorumluluğu ve yükü sırtlamıştır, çünkü kültürüne ve sanatına sahip çıkmayan bir toplumun var olamaycağının bilincinde olan bir belediyecilik anlayışı hakimdir başkentte.
Temennim odur ki diğer büyük belediyelerin ya da devlet kurumlarının da bu yükü paylaşmasıdır. Yakın zamanda Cumhurbaşkanlığı'nın da bu bağlamda büyük bir adım atacak olması mutluluk vericidir.
"Pasta büyümedi, dilimler küçüldü"
4- Diğer sanat dallarında sanatçılar, işlerini halka ulaştırmada zorluklar yaşıyor. Bu sonuca hem kendi gözlemlerimiz hem de sanatçılar ile yaptığımız röportajlardan ulaşıyoruz. Siz bir müzisyen, olarak yaptığınız eseri halka ulaştırma noktasında zorluklar ve sıkıntılar yaşıyor musunuz?
Günümüzde internet sayesinde kitlelere ulaşmak bugüne dek hiç olmadığı kadar kolay aslında, bu noktada hedef kitleyi doğru belirlemek yeterli olacaktır.
Güzel icra edilen herşeyin olumlu geri dönüş alacağından şüphem yok. Fakat teknolojinin gelişmesi ve müziği kayıt altına alabilen programların yaygınlaşması, bu programları kullanmayı öğrenen niteliksiz kişilerin ellerinde tehlikeli bir silaha dönüşmüştür. Herkes "müzik" üretebilir duruma geldiği için varolan pasta büyümemiş ama dilimler küçülmüştür. Bu noktada halkı bilinçlendirmek yine biz müzisyenlerin ve medyanın görevidir aslında.
Her yapılan işin sanat eseri olarak kabul gördüğü, herkesin sanatçı, müzisyen vb. olduğu ve medyada da bu şekilde yer bulduğu bir ülkede daha alınacak çok yolumuz var fakat yılmadan mücadeleye devam etmemiz şart.
"Bitime çok yakın bir projem var"
5- Çalışmalarınızı nasıl yapıyorsunuz? Stüdyo bu işin vazgeçilmez parçalarından. Stüdyolara erişim şansınız nedir?
Uzun süredir üzerinde çalıştığım ve bitime çok yakın olan bir albüm projem var , bu albümleri ve projeleri hayata geçirmek için de donanımlı stüdyolara ve teknik bilgilye sahip nitelikli ses mühendislerine koşulsuz şartsız ihtiyacımız var.
Ülkemizde çok donanımlı stüdyolar da var, ses mühendisi de var. Stüdyolara erişebilmek ise sadece bir telefon uzaklıkta, bu konuda hiç sıkıntı yaşamıyoruz.
"Kayıt almamız, bazen bir ay sürüyor"
Küçük bir ülke olmanın avantajlarından biri de sektör içindeki herkesin birbirini tanıyor olması aslında. Bu noktada en büyük sıkıntım (bireysel olarak) albümde yer alacak parçaları icra edecek müzisyen arkadaşlarımızla ortak zaman yaratma sıkıntısıdır diyebiliriz. Bir parçanın tamamını kayıt altına almamız bazen bir ay gibi bir süreyi buluyor ki, bu hem parçanın ruhunu hem de sizin heyecanınızı öldürüyor.
"İki ayda bitecek proje, bir buçuk yılda bitti"
6- Bir diğer önemli kısım ise sponsorlar: Yaptığınız işe sponsor bulma girişiminde bulundunuz mu? Bulunduysanız aldığınız cevap ne oldu?
Geçmişten günümüze dek bütün projelerim için gerekli olan tüm meblağı kendi imkanlarım doğrultusunda karşılamaya çalıştım, bu yüzden normal şartlar altında iki ya da üç ayda bitebilecek bir proje neredeyse bir buçuk yıl gibi bir sürece yayılmak zorunda kaldı.
Ama işin zorluklarını ve sıkıntılarını da yaşayınca meydana gelen ürün daha da değerli oluyor. Müzisyen arkadaşlarımız da bu konuda birbirlerine çok büyük destek veriyor, böylesi dayanışmalar projeleri çok daha anlamlı kılıyor, projeye katkı koyan tüm arkadaşlarıma bir kez de buradan teşekkür ederim
"Sanatın evrenselliğinden faydalanmak herkesin yararına"
Devlet ve özel sektörün katkılarına gelince;
İzolasyonlar altında olan bir ülkede sanat ve sanatçı için getirilen kıstaslardan biri de "temsiliyet" oluyor.
"Proje yurt dışına gider mi?" sorusu sorgulanıyor ister istemez...
Dünya üzerinde kültürü, sanatı ve sanatçısıyla beraber özdeşleşmiş bir sürü ülke olduğunu görüyoruz, hatta bunlardan bazıları ülke isimlerinden önce sanatı ve sanatçısıyla hatırlanır ve bilinir durumdadır. Burada sanatın din, dil, ırk vb. ayrımı olmaksızın evrenselliğinden faydalanmak karşılıklı olarak hem devletlerin hem de sanatçıların yararınadır. Bu doğrultuda alanında bilgili bireylerden oluşan bir komitenin uygun görüp onay vereceği sanatsal içerikli, popülist yaklaşımdan uzak projelere devlet katkısı verilmesi tüm dünyada var olan bir uygulamadır, bizim ülkemizde de bu yaklaşımın her geçen gün gelişiyor olması sevindiricidir...
Sponsorluk Yasası Meclis'te
Teknik detay bilmiyorum fakat ülkemizde sponsorluk yasası adı altında bir yasa hazırlığı var sanırım ya da Meclis'te onay bekliyor.
Türkiye'nin en önemli orkestralarından biri olan Borusan İstanbul Filarmoni Orkestrası tamamen özel bir kurumun himayesindedir. Sponsorluk yasası kapsamında kurum tarafından devlete ödenen verginin bir kısmı bu orkestraya aktarılıyor ve aktarılan rakam devlet vergisinden muaf tutuluyor, böylelikle var olan devlet kurumlarına ek olarak özel sektördeki kurumlar da sanatçılara istihdam olanağı sağlıyor. Bizde de böyle bir yasa yürürlüğe girerse özel sektördeki büyük şirketler hem prestij hem de sanata katkı koymak adına bu yolu izleyebilirler
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.