KÜLTÜR-SANAT
okuma süresi: 7 dak.

Osmanlı patronaj sisteminde ideolojik bir aygıt: Şairler

Osmanlı patronaj sisteminde ideolojik bir aygıt: Şairler

Patronaj sistemi Osmanlı klasik edebiyatının temel dayanak noktasıydı. Birçok şair hak etmediği halde bu iltifatlar sayesinde büyük şair olarak kabul görebiliyordu. Yani bütün mesele sistemin içinde kalmakla alakalıydı.

Yayın Tarihi: 06/04/20 12:38
okuma süresi: 7 dak.
Osmanlı patronaj sisteminde ideolojik bir aygıt: Şairler

Hürriyet Şairi olarak anılan Namık Kemal, “Evrak-ı Perişan” isimli eserinde hükümdar ile ulema arasındaki ilişkiyi tasvir etmek için Molla Gürani ve Fatih Sultan Mehmet arasında geçtiği hayal edilen diyaloğu (günümüz Türkçesiyle) şöyle aktarır;

Molla Güranî, Fatih’e hitaben: Timur, kendi kılıcının işlemediği yerlerde Sadeddin Taftazanî’nin eserleriyle (halka) hükmederdi. Bu nedenle ulemânın her nazını (isteklerini, itirazlarını) çekerdi. Mekke ve Medine’de (bir güç nişanesi olarak) senin hutben okunmuyor, benim kitaplarım okunuyor, Hakkı teslim eden, hak bilen birisi değil misin ki Timur’un Sadeddin Taftazânî’ye gösterdiği hürmeti ve değeri benden esirgiyorsun?

Fatih, Molla Güranî’ye cevaben: Doğudan ve batıdan talebeler gelir, Sadeddin Taftazanî’nin eserlerini kopya edip çoğaltırlarmış̧. Siz ise eserlerinizi kendiniz çoğaltıyor ve yine kendi çabanızla onların Mekke ve Medine’ye gönderilmesine gayret sarf ediyorsunuz.

Orijinal diyalog:

Molla Güranî, Fatih’e hitaben: Timur, kendi kılıcının işlemediği yerlerde Sadeddin’in telifâtı carî olduğu için ulemânın her nazını çekerdi. Haremeyn’i Şerifeyn’de senin hutben okunmuyor, benim kitaplarım okunuyor, o kadar da hak şinâs değil misin ki, Timur’un Sadeddin (Taftazânî) hakkında ettiği hürmeti benden diriğ ediyorsun?

Fatih: Sadeddin Taftazanî’nin telifatını şark ve garptan talebe gelir istinsah ederlermiş, asarınızın tahririyle Haremeyn-i şerifey’ne irsaline yine siz himmet buyuruyorsunuz; cevabıyla mollayı ıskat ettiği meşhur olan letâiftendir.

(Namık Kemal, “Fatih”, Evrak-ı Perişan,

Matbaa-i Osmaniye, İstanbul)

FARSÇA'DAKİ “PEDER” KELİMESİNDEN LATİNCE’YE GEÇTİĞİ TAHMİN EDİLİYOR

Fatih örneği üzerinden aktarılan mesaj; iktidar sahibinin hem kendisinden daha güçsüz durumda olan ulemayı himaye ettiği hem de kendi varlığını o himaye ettiği ulemadan aldığıdır.

Bu ilişki ağının temsil ettiği sistemi “patronaj” kavramıyla ifade ediyoruz. Latince bir kelime olan patronajın kökü patronla aynı kelimeden ‘pater’ sözcüğünden gelmiştir.

Bu ifade Farsça'daki “peder” kelimesinden Latince’ye geçtiği tahmin ediliyor. Aynı zamanda aile babasının da bu kelimeyle ifade edilmesi tesadüf değildir.

Her devirde insanları himaye eden, koruyup gözeten ve en önemlisi onlara hükmeden kişilerin yaptığı işleri anlatmak için patronaj kavramı kullanılır.

Uğur Tatlısumak, “Osmanlı Uleması ve Patronaj İlişkisi” isimli doktora tezinde patrimonyal sistemi şöyle açıklar:

Patrimonyal sistem: Patron ile patrona biatı kabullenenler veya güç olgusunu en üst düzeyde kullanan iktidar ile gücün üzerlerinde kullanıldığı sosyal tabakalar arasında ortaya çıkan ilişki modelidir. Patrimonyal ilişki, aynı zamanda bir patron ve hizmetkâr ilişkisidir.

Buna göre tarihte böyle bir ilişkiler sisteminin tarihî geçmişinin oldukça eskiye gittiğini söyleyebiliriz. Çünkü tarihte güç kullanımı, insanlık tarihinin en eski zamanına kadar gider. Tarihteki siyasî sistemler de zaten bu güç kullanımının sistematize edilmiş bir halidir. Bu sebeple patrimonyal sistemin başlangıcı çok eskidir.

(Osmanlı Uleması ve Patronaj İlişkisi,

Uğur Tatlısumak)

'MUKADDİME' ESERİNİN YAZARI İBN-İ HALDUN

Marx Weber ise bu sistemi doğudaki geleneksel aile modelinin geniş kitlelere yansıması olarak gösteriyor.

Hükümdarın kendi ailesiyle kurduğu ilişki biçimi ile toplumla kurduğu ilişki biçiminin benzerlikleriyle açıklıyor.

Bu bağlamda itaatin keskin olduğu ve babaya yakın olanın kazandığı bir model ortaya çıkıyor.

Bir ailede babanın aile fertlerine sağladığı haklar, kazanılmış veya elde edilmiş haklar değildir.

Bunlar babanın ailesine ihsanıdır ve patronaj sisteminde hükümdarın tebaasına sağladığı imkanlar bir aile babasının ihsanlarına benzer şekilde onun yüce gönüllülüğünün bir tezahürü olarak algılanır.

'Mukaddime' eserinin yazarı İbn-i Haldun ise, hükümdarların sınırsız patronaj sistemini ilk defa eleştiren düşünürlerden biri olarak sistemin sebep olacağı sosyal çürümeyi şöyle açıklıyor:

Hükümdara tabi olmazlarsa, geçimlerini ve zenginliklerini sürdüremezler, yaptıklarının da hiçbir anlamı ve değeri olmaz; bu da, toplumun bir hükümdara boyun eğmesi ve yaltaklanması sonucunu doğurur.

Müsaderenin de sultanlık sistemiyle yakından alakası vardır; çünkü hükümdar, her nereden gelirse gelsin, her nasıl elde edilirse edilsin bireylerdeki zenginliğin kaynağını kendi ihsanı olarak görmektedir.

İslam ise toplum idaresinde bir patronaj sistemine kesin hatlarla karşı çıkmıştır. Müminlerin kendilerine rabler ve efendiler edinmesini yasaklamış, hatta bunu Müslümanlığın ilk şartı saymıştır: La ilahe illallah.

Allah’tan başka efendi/ilah yoktur. Buradaki ilahı yalnızca Allah’tan başka bir Tanrı olarak değil, Müslüman için başka bir efendi de yoktur şeklinde de okumak gerekir.

Yani İslam patrimonyal anlamda sultanlık veya hükümdarlık sistemlerini kökten reddederek işe başlamaktadır.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.