Mont Pelerin… Öncesi… Sonrası…

Yayın Tarihi: 26/11/16 08:00
okuma süresi: 9 dak.
A- A A+
Geçen salı Ercan dönüşünde Cumhurbaşkanı'na "Zirve sonrası Türk tarafının hem Kuzey'den hem de Güney'den 'Türk tarafı suçlama oyununa başladı' diye gelen eleştirilere ne dersiniz?" diye sordum…

Sorunun sebebi de Sözcü Barış Burcu tarafından yapılan 'Rumların maksimalist yaklaşımları yüzünden zirve çöktü' lafından başlayan suçlama oyunu yapılır eleştirilerine açıklık getirmekti…

Bu arada biri sordurmadı, ben sordum… Kendim… Ulaş olarak…

Cumhurbaşkanı da cevaben 'Ben zirvede yaşanan gerçekleri anlattım. Gerçekleri anlatmak suçlama oyunu mu?' dedi.

Biliyorsunuz biz de Kıbrıs Postası olarak kalkıp İsviçre'ye gittik.

Neden?

Zirvede yaşananlara yakın olmak ve sızan haberlere hemen erişim sağlamak için.

Rahat koltuklarımızdan kabak doğramak yerine karın kışın içinde trenlerde sürünmemiz bu yüzden…

Dolayısıyla yaşanan süreçle ilgili kendini fasulye gibi nimetten sayanlardan çok daha fazla ve hızlı bilgi sahibi olduk demek yanlış olmaz…

Kaldı ki masada yaşananlar çok açıktır.

Öyle ki, Mont Pelerin Zirvesi'nin birincisinde, cuma gecesi geç vakitte Akıncı'nın masaya kriter olarak bırakılacak topraklar olarak 29.2 rakamını koyması ile birlikte Rum Lider mola istemiştir.

Ardından da gidip abisine danışmış, kendi partilerini tek tek bilgilendirmiş ve 2. zirveye öyle gelmiştir.

Konu ne?

Toprak.

Nasıl görüşülecek?

Önce masada kriterler konuşulacak, bunda anlaşılacak ve ardından da beşli konferans tarihi ile birlikte masada harita teatisi yapılacak.

New York'ta BM gözetiminde 'non paper' olarak anlaşılıp kayda geçirilen ve Rumların 'takvim fobisi' yüzünden açıklanmayan üç aşamalı mekanizma bu…

Peki neler yaşanıyor zirve öncesi?

Yunanistan Başbakanı Alexsis Tsipras, Rum Lider ile görüşmesinden sonra çıkıp 'Garantiler kaldırılmazsa ve Türk askerinin çekilmesi için takvim masaya konulmazsa biz beşliye gelmeyeceğiz' diyor.

Bazıları bu duruma 'Rum tarafının üzerinde 2016 takvimi diye öyle bir baskı var kı, sürece Tsipras vasıtasıyla blokaj kondurmasına şaşmadım' diye açıklık getiriyor…

Akıncı aşırı şekilde çözüm istedi diye Rumlar masada zora girdi bile denilebiliyor…

Öyle ya, masada aşırı derece çözüm isteyen bir liderin olması ne kadar da kötü bir şey…

Denktaş gibi, Derviş Bey gibi olaydı da Rumların elini kolaylaştıraydı ya, tüh!

2016 bitsin, 2017 gelsin, sondajdır, seçimdir diyerek süreç 2020'lere kadar uzasın gitsin mi isteniyor da bu deniliyor artık varın siz çıkarın…

Haliyle Akıncı zirve için Ercan'dan ayrılırken çok sert bir açıklama ile Yunanistan'ın beşli konferans için böylesi bir ön şart sunulmasını kabul edilemez buluyor.

Peki bu açıklama sonrası neler yaşanıyor?

Akıncı'nın haklı tepkisi sonrası gerek Türk tarafı gerekse de BM girişim yapıyor ve Tsipras'ın açıklamalarından bu kısım çıkartılıyor.

Aynı dakikalarda, yani 18 Kasım gecesi Akıncı Ercan'da bu açıklamayı yaparken, TC Cumhurbaşkanı Erdoğan, Tsipras ile telefonda konuşuyor ve 'Toprakta hele bir anlaşılsın, biz sonra buluşup güvenlik ve garantiler meselesini konuşuruz' mantığına varıyorlar.

Şimdi 4 Aralık tarihinde yapılacağı iddia edilen ikili görüşme işte burada anlaşılıyor…

Neyse, pazar günü sabah zirvenin 1. günü müzakere masasında BM liderlere soruyor; "Türkiye ile Yunanistan beşli zirveye iştirak edecekler mi?"

Akıncı bu soruya 'Evet Türkiye gelecek' diye net cevap verirken Rum Lider 'Bilmiyoruz' tadında bir cevap veriyor.

Yani tam 2. safhayı konuşmaya başlayacakken, birden bire nihai safhanın konusu olan garantiler konusu ile karşı karşıya kalınıyor.

Amaç?

E canım amaç zirveyi kilitlemekten, Türk tarafının müzakere gücünü bitirmekten başka ne olabilir ki?

Garantiler mevzusu garantörlerin olduğu masanın konusu yani 3. safhanın konusu değil mi?

Haliyle Türk tarafı bunu kabul edilmez buluyor, itiraz ediyor ve BM'den garanti istiyor.

Ve böylece çok değerli 1 tam gün 'Yunanistan gelecek mi gelmeyecek mi' tartışmaları arasında geçip gidiyor.

Kıbrıs Postası ekibi olarak bizler bunu canlı yayınlarda defalarca aktarıyoruz ama sağır sultanın bile duyduğu bu durum memleketimizde duyulmuyor.

Nereden mi biliyorum?

Duyulsa bu gerçekler söylendiği için 'suçlama oyunu yapıyorlar' diye eleştiriler getirilmezdi de ondan…

Ardından 2. güne geçiliyor…

Sabah 9'da başlaması gereken zirve yine aynı mevzu yüzünden öğle saatlerine sarkıyor ve kriz en sonunda Eide'nin girişimleri sayesinde aşılıyor, Yunanistan gönülsüz bir evet cevabı gönderiyor.

Ardından da toprak kriterlerine geçiliyor…

Bilmeyenler ve hiç öğrenmek istemeyenler için tekrardan bu kriterleri yazacak olursak;

1- Güney kurucu devletine bırakılacak toprak miktarı,

2- Bu topraklara dönecek olan Rum vatandaşların sayısı ve

3- Kuzey kıyı devletinin sahil uzunluğunun ne olacağı şeklinde kriterler bunlar…

Annan Planı'nda 86 bin olan yukarıda yazdığım kriterlerin ikincisi için Rumlar masaya bırakılacak olan toprakların durumuna göre alt sınır olarak 78 bin, üst sınır olarak 92 bin rakamı ile gelip 'Bu bizim ilk ve son teklifimizdir, bir gram geriye gitmeyiz' diyorlar.

Ve zirvenin sonuna kadar bu pozisyonlarını korumaya devam ediyorlar.

Ne güzel müzakere şekli…

Öte yandan ilk Mont Pelerin zirvesinin son anında Akıncı'nın toprakta masaya koyduğu 29.2'lik orana itiraz edenlere de hatırlatmak gerekirse, Annan Planı'ndaki rakam 28.7'dir.

Buna kızanlara sormak isterim…

Ne yapılacaktı?

Bu rakamın altına mı inilecekti?

Hiç mi pazarlık payı olmayacaktı?

Ne isteniyordu?

Akıncı'nın masaya ne konursa konsun kabul etmesini mi?

Da efendim neymiş?

Akıncı "2004'ten bugüne göçmen Rumlardan hayatını kaybeden insanlar oldu. Hatta 160 bin rakamından 1974'ten beri hayatta kalanlar 111 bindir. Hal böyle iken bu rakamlarda ısrar etmek ne kadar gerçekçidir?" dedi diye kendisini eleştiri yağmuruna tutanlara sormak lazım:

Özür dilerim ama mezardan çıkıp mı dönecek bu insanlar?

Zaten hiç gerçekleşmeyecek olan bu dönüş rakamına yakın bir noktada ısrar eden Rumların bu açılımı maksimalist değil de nedir?

Hadi onu geçtim, bu rakamları masaya koyan Rumların 'ilk ve son teklifimizdir' şeklinde yaklaşmaları ne ola ki?

Masanın ikinci adamı Müzakereci Özdil Nami oracıkta durur, bir zahmet sorup öğrensinler bakalım kim kimi çıldırttı?

Açıkça çağrımdır; Nami çıksın Cumhurbaşkanı'nı yalanlasın madem…

Sorun öğrenin be kardeşim, abiniz değil mi?

Ama yok…

İlla Akıncı'ya çakılacak.

Yok canım Akıncı Türkiye'nin sözünden çıkmaz…

Nami'yi de zaten oraya Türkiye koydu…

Başka?

E canım Akıncı zaten bu işi istemez, KKTC'cidir…

Hep Türk tarafı haksız, Rum tarafı haklı, bu mudur tavır?

E Mehmet Ali Talat başta iken "Talat haklı, Rumlar hep haksızdı" ama?

Eee?

O günden bugüne Rum tezleri bir gram değişti mi be canım kardeşlerim?

Yine Omorfo, yine 100 bin dönsün, yine garantiler bitsin gitsin değil miydi bu duruş?

O günkü Rumlar maksimalist, bugün aynı tavrı sergileyen Rumlar değil…

Vay be…

Bütün bunlar olup biterken Rum basınında estirilen barış rüzgârları havasının neden estirildiğini hiç düşündük mü peki?

Birdenbire başımıza barış havarisi kesilen Sigma'nın, Simeri'nin neden böyle yaptığını düşündük mü hiç?

Düşünmediyseniz ben söyleyeyim size…

Çünkü Rum tarafı bu minareyi önceden çalacağını yani zirveyi bir şekilde tıkayacağını hesaplamış kılıfı da bu hava ile hazırlamıştı da ondan…

Geçen hafta bir yazıma konu ettiğim ve iyi bir şey dediğim bu durumu ancak İsviçre'de yaşananları görünce anladım…

Çünkü amaç çözüm için ölüp bittiği görüntüsü verilen Anastasiadis'e karşı yeni bir Mr. No yaratmaktan başka bir şey değildi…

Bakınız arkadaşlar, bu zirve çok açık ve net bir şekilde modalitenin dışına taşmak isteyen Rumlar ve buna zemin hazırlayan Yunanistan'ın tutumu yüzünden kopmuştur.

Bunun başka bir açıklaması yoktur, haksızlık etmeyin…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.