Buralarda “Süleyman” denen bir hıyar varmış?

Yayın Tarihi: 13/12/25 07:30
okuma süresi: 7 dak.

Ara bölgede soğuk havada bekliyoruz. Ayakta durmaktan belime ağrılar girmiş, söyleniyorum.

Eski dostum Rasıh Reşat’la bir birimize bakıyoruz, onun da ruh durumu benimle aynı: “Biz burada napıyoruz?”

Öyle ya, Rasıh’la bu gibi zirvelerde ne güzel anılarımız, ne maceralarımız var bu onlardan birisi değil!

Sonra yanımdaki BRT muhabiri Sonay Orbay soruyor: “Abi, kaç senedir buralarda beklen?”

Yaaa!!!

İlk anım rahmetli Hristofiyas-Talat görüşmesi, Eylül 2008! Hatta 1 Eylül 2008!

Annan Planı ve arkasından yaşanan 4 yıllık küslük sonrası ilk görüşme.

O zamanlar Cyprus Today’de yeni işe başlamış bir muhabirim. Allah'ım ne heyecan, nasıl bir hırs!

İlk İngilizce köşe yazıma konu olan görüşmelerin başlangıcı!

Hatta o gün orada yerli basınla röportaj yapan BBC’de benim de görüşlerimin yayınlanması ve benim sevinçten ölmem!!

17 koca yıl geçmiş!

Peki o gün başlayan süreç nasıl bitti dersiniz?

Ondan iki yıl kadar sonra, dönemim BM Genel Sekreteri Ban-Ki Moon’un da geldiği ve ortak uzlaşı belgesinin beklendiği ama açıklanmayan o meşhur günle!

Hritofiyas’ın o gün tanık olduğum ve hayatım boyunca unutmadığım, unutamayacağım son derece asık surat ifadesi!

Ara bölgede tam da geçen gün olduğumuz yerde kurulan BM çadırında verilen o talihsiz üçlü poz!

Kıbrıs tarihi literatürüne “Talat-Hristofiyas yakınlaşmaları” olarak geçen ancak açıklanmayan o meşhur süreç!

Sonucunda Talat’ın seçim kaybetmesine, yerine Derviş Eroğlu’nun seçilmesine ve Kıbrıslı Türklerin çok değerli bir başka 5 yılını kaybetmesine sebep olan bir kayıp süreç daha!

Zaten Kıbrıslı Türklerin hayatı hep böyle geçiyor.

Aynen Mustafa Akıncı’nın forse ettiği, çözüme en çok yaklaştığımız Crans Montana sürecinin üstüne Ersin Tatar’ın seçtirilmesi ve kaybettiğimiz bir başka 5 yılı anlattığımız gibi!

Dolayısıyla Sonay’ın sorduğu soru, benim ona “17 yıldır buralardayım” demem, ardından 1 saat planlanmasına rağmen 3 saatten fazla sürdüğü için bir şekilde “acaba iyi bir şey mi oluyor?” diye bizi heyecanlandıran ama en nihayetinde Hristofiyas’ın o günkü surat ifadesini aratmayan bir ifadeyle toplantıdan çıkan Tufan Erhürman’ın tavırlarıyla hiçbir şey olmadığını anladığımız bir başka boş beleş toplantı daha!

Erhürman’ın görüşme sonrası BRT’nin bilindik, normalleşmiş ses sorunuyla yaptığı açıklamalara geleceğim elbet ama kıçımın donduğu, sonucunda asaplarımın bozulduğu ve dönüş yolunda da Coca-Cola fabirkasının oradan itibaren saplandığım Kermiya kuyruğu da çilelerime eklenince, sinirden delirdiğimi söylememe gerek yok!

Arabayı kullanan yönetmenin Osman Taşralı’ya bir yandan BM’nin yaptığı boş beleş, laf salatası gibi açıklamada, iki liderin Kermiya’daki geçişlerde yeni şeritlerin yapımına verdiği desteği ve bir kaç ay içinde tamamlanmasını umdukları kısmı okurken, bir yandan da yan yollardan kuyruğa kaynak yapmaya çalışanlara istinaden “Osman sür abim arabayı üslerine, bırakma” diye bağırmalarım, şahane geçen günüme yakıştı diye düşünüyorum!

Makalenin başında Kıbrıslı Türklerin beş yıllık dönemler boyunca kaybettiği ve Denktaş sonrası seçilen toplum liderlerinin alamet-i farikası olarak anılan kayıp yıllardan bahsetmiştim.

Erhürman’ın gidişatının da yeni kayıp bir 5 yıla doğru gittiğimizin ortaya çıkmaya başlayan işaretleriyle dolu olduğunu bu satırlara bir uyarı olarak koymayı görev biliyorum. Gerçi uyarsam ne uyarmasam ne, o da ayrı!

Perşembe günkü toplantı sırasında yanımda duran Fransız gazeteci bana “bu kadar uzaması iyiye işaret değil mi?” diye sorduğumda, “tabii ki, uzaması her zaman iyidir” diye cevap vermiştim.

Ancak yukarıda anlattığım maceraları atlatıp, eve döndüğümde ve BM açıklamasını tekrardan okuyunca, bu gecikmenin metinle ilgili “dikkatli kelimelerin” seçilmesi yüzünden olduğunu da anladım.

Fakat yine de bütün laf salatası arasında olumlu tek bir satıra dikkat çekmek gerekirse, o da aranan çözümün “siyasi eşitliğe dayalı ve BM Güvenlik Konseyi kararlarında tarif edildiği şekliyle” federasyon olduğunu söyleyebilirim.

Saraya döndüğünde federasyona ‘Süleyman’ demeyi tercih eden sevgili başkanın “federasyon demedik” ifadesine gülmekten başka çarem yok tabii ama siyasi bilimler fakültesi mezunu birisi olarak, “Süleyman ile federasyon” arasındaki farkı bilebilecek kadar mürekkep yaladığımı iddia edebilirim.

Sevgili başkanımız için gözlerini karartan taraftar kitlesinin alkışları arasında “yaşasın, siyasi eşitlik diye bir kavram icat edildi, yenidir, ha bir de BM Güvenlik Konseyi denilen bir kurum varmış, onların da tanımladığı bir çözüm modeli varmış, bunu da yeni buldular” tadında yorumcukları da gözyaşları arasında izledim diyebilirim.

Yılmaz Erdoğan’ın o meşhur filmindeki repliğe atıfla söylemem gerekirse “Buralarda Süleyman denen bir hıyar varmış” gibi bir şey!

Tüm Süleymanların affına sığınarak makaleye seçtiğim bu başlık için özür dilerim ama vallahi bu Süleyman cansız bir varlık, hiçbir yerde yaşamıyor, sadece isim benzerliği olarak alın!

Fakat açıklamaların dahası var.

Mesela müzakerelerin başlaması için görüşülen şeylerde 8’de 1 oranında başarı varmış, gerisinde bir film yokmuş, o yüzden durum başlamak için yetersizmiş!

Rahmetli Yunanlı matematikçi Pisagor’un tüm insanlığa armağan ettiği meşhur ‘Pisagor teoreminden’ bu yana en sıkı matematik önermesinin ifade edildiği  durum kuşku yok ki bu satırların yazarını derin bir kasvete düşürmüştür.

Lakin bir yandan “sen dua et Kıbrıs sorunu 3 boyutlu bir mesele değildir, zira go belayı, bir de kalkıp 3’te bir oranında başarı vardır” denilseydi, bunun halk dilindeki karşılığı ne olurdu diye iç geçirmeden edemiyorum!

Kısacası çok şeyin söylenip, aslında hiçbir şeyin söylenmediği, kelimeler üzerinde türlü oyunların çevrildiği, hiçbir sonucun alınmadığı ve 19 Ekim’de yeşeren filizlerin büyüyüp orman olma hayalinin yerini yavaş yavaş derin bir hayal kırıklığına bıraktığı bir başka toplantıyı daha geride bıraktığımızı gönül rahatlığıyla söylemek isterim.

Öyle görülüyor ki Kıbrıs sorununun kuru otlar üzerindeki yolculuğuna bir beş yıl daha eklenecek ve bizim hayatımızdan giden süreler basit bir matematik hesabı olarak tüm genele eklenecek.

Fazlasıyla karamsar mı oldu?

Varsın olsun, tersi olursa ben utanırım, bu yazdıklarımı bir kağıda geçirip canlı yayında yerim, olur biter.

Ona da mı dert? Tabii ki değil!


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.