İÇ HABERLER
okuma süresi: 17 dak.

Münür Rahvancıoğlu:'Türkiye değil, ABD ve AB işgalcidir'

Münür Rahvancıoğlu:'Türkiye değil, ABD ve AB işgalcidir'

<STRONG>Baraka Kültür Merkezi</STRONG> aktivisti <STRONG>Münür Rahavancıoğlu</STRONG> <STRONG>'Can Sarvan'la Sabah Postası'</STRONG> programına katılarak, Sarvan'ın sorularını yanıtladı:

Yayın Tarihi: 26/04/10 20:08
okuma süresi: 17 dak.
Münür Rahvancıoğlu:'Türkiye değil, ABD ve AB işgalcidir'
A- A A+

Baraka Kültür Merkezi aktivisti Münür Rahavancıoğlu 'Can Sarvan'la Sabah Postası' programına katılarak, Sarvan'ın sorularını yanıtladı:

Soru: Neredeyse hangi sivil toplum kuruluşu eylem yapıyorsa Baraka olarak oradasınız. Bizim STK'ların çoğu AB ve USAİD gibi kurumların fonlarından yararlanmak üzere kurulduğu için olsa gerek üye sayıları çok düşük. Siz uzmanlaşmış aktivistler olarak her eyleme lojistik destek veriyor gibisiniz. Sizinle aynı ideolojik görüşü paylaşmasalar da sivil toplum örgütleri sizi çok seviyor...

Münür Rahvancıoğlu: Baraka özünde bir kültür merkezi. Ben ve birçok başka arkadaş da kendimizi devrimci olarak tanımlıyoruz. Kültürel alan da bizim için politik bir alan. Her alanın politik bir alan olduğunu düşünüyoruz ve bundan dolayı içinde bulunduğumuz her alanda tabii ki kültürel alanla bağlantısını kurarak tavrımızı koyuyoruz. Amacımız senin ironik bir şekilde ortaya koyduğun gibi sadece eylem yapmak değil.

Soru: Ama 'beleşe deniz'den, gece kulüplerine, çevre eylemlerinden sendikal eylemlere kadar her yerde siz varsınız. Polisin aşırı güç kullanmakla eleştirildiği eylemde Baraka Kültür Merkezi olarak siz de eleştirildiniz ve provokatör olduğunuz söylendi. Bu eleştirilere cevabınız nedir?

Münür Rahvancıoğlu: Baraka provokatör bir örgüt değil, proaktif bir örgüttür. İsim vermeyeyim ama birçok örgüt güvenlik görevlilerinin fotoğraflarını çekip deşifre etmek olsun; işbirlikçilerdir, faşisttilerdir gibi söylemlerle hareket etmek olsun kendi çevrelerinde bunu yapıyorlar. Biz tam aksine güvenlik görevlilerinin birçoğunun iş bulmak maksadıyla o işe girdiğini, tabii ki elbette ideolojik görüşü net olanlar vardır ya da sivriltiliyorlardır ve üst kadamelere ilerletiliyorlardır ama birçok güvenlik görevlisinin ve polisin senden benden, herhangi bir insandan farkı olmayan, bazısı sol görüşe yakın olabilir; bazısı sağ görüşe yakın olabilir; bazısı depolitik olabilir ama halkın genel profilinden çok da farklı bir profile sahip olmadıklarını düşünüyoruz.

Tam aksine bizim güvenlik görevlilerine yönelik olarak özel bir hıncımız da yok. Tersine diğer örgütlerle olan ilişkimizde de yanlış bir tavır içerisinde olduklarını söylüyoruz. Eğer toplumsal bir dönüşüm sağlanacaksa bu elbetteki askerinden polisine kadar halkın tüm kesimlerinde yaşanacak bir dönüşümdür. Uzaydan insanlar getirmeyeceğimize göre bu şekilde olacak bir şey. Tabii biz savunduğumuz görüşü, yaptığımız eylemi yürekten bir şekilde sahiplendiğimiz için, aktif bir şekilde orada bulunduğumuz için, güvenlik görevlilerinin aldığı emirle bizim yaptığımız faaliyetin bazı durumlarda birbirine uyumsuz gibi olması ve çakışması doğaldır. Onlar görevlerini, biz de inandığımız şeyi yapıyoruz. Ama bunu genel olarak insanlara yönelik bir hınca değil, sisteme yönelik bir hınca çevirmeyi de biliyoruz.

Bize CTP de UBP de 'provokatör' dedi. Provokatör eylemin kendisine dahil olmayan, tamamen dışardan, sırf eylemi başka bir boyuta çekmek için görevli olarak gönderilmiş kişidir. Bizse eylemin esas öznesiyiz. İçinde bulunduğumuz bütün eylemlerin karar alma mekanizmalarının içerisinde varız, ortaya fikir de strateji de koyuyoruz, kitle de fiziksel güç de koyuyoruz. Biz hiç seyirci pozisyonunda olmadık ki ya da birisi organize etsin de biz gidiyor değiliz ki...

Soru: 6 Mayıs'taki davada kaç Baraka aktivisti yargılanacak?

Münür Rahvancıoğlu: Ben hem 23 Kasım hem 28 Ekim'den dolayı iki davada da yargılanıyorum. Bir tanesinde 2 Baraka aktivisti var, bir tanesinde de 5.

Soru: Toplam yargılanan kişi sayısı ne kadar?

Münür Rahvancıoğlu: İki davadan 30 küsur kişi yargılanıyor. Tek davadan 16 kişi var yargılanan ve 16 kişiden 5'i Baraka aktivisti. Diğerleri sendikacı ve öğretmen. O konuda da bize 'siz sendikacı mısınız; size ne?' şeklinde eleştiriler yöneltiliyor. Biz böyle bakmıyoruz olaya. 'Göç Yasası' dediğimiz yasa benim çocuğumun işe girmesini engelleyecek de bir yasa. Benim çocuğumun hak ve özgürlükleri ile ilgili de bir yasa. Gençler açısından bakıldığında da esas gençleri ilgilendirmesi gereken bir yasa. Ne diyordu hükümet: Sendikalar niye eylem yapıyor? Eylem yapmasınlar çünkü düzenleme varolan çalışanları etkilemeyecek; yeni işe girecek olanları etkileyecek. Eğer böyleyse o zaman sendikalardan çok gençlerin ve toplumun diğer kesimlerinin aktif olarak bu yasaya karşı mücadele etmesi gerekiyordu.

Soru: Ama bir yandan da 'Ankara'nın ne paketini ne parasını...' diyorsunuz. Bu konuda sadece Baraka değil bazı sendikalar da eleştiriliyor. Bu sloganı sahipleniyorsunuz fakat sonra 'Göç Yasası'na da hayır diyorsunuz...


Münür Rahvancıoğlu: Kıbrıslı Türkler bunu çok iyi biliyor. Beni üretimden koparan, benim kendi irademe sahip olmamı engelleyen, benim kendi geleceğime dair karar almamı engelleyen bir odak beni memuriyete doğru yönlendirip, ondan sonra da zaten paranı ben veriyorum diyerekten ki 1974'ten sonra Kıbrıs Cumhuriyeti'nin kurulu altyapısının kuzeyde kaldığını, Irak ve Suriye'ye kadar hafif sanayi ürünlerinin satıldığını, bu yapılırken ülkede 40'tan fazla fabrikanın olduğunu, Türkiye'de bile olmayan fabrikaların burada olduğunu ve bunun bilinçli politikalarla, bilerek ve isteyerek kapatıldığını; bazılarının çivisine kadar sökülüp Türkiye'ye taşındığını ve Türkiye'de tekrar kurulduğunu Kıbrıslı Türkler biliyor. Ve bizi yüksek maaşlarla memuriyete yönlendirenin de Ankara olduğunu, şimdi de üretimden kopardıktan sonra bütün parayı ben veriyorum o zaman benim söylediğimi yapacaksın dediğini biliyoruz. Olmuyor ki böyle... O zaman sen bırakacaksın beni; ben kendi üretimimi yapayım, kendi ilişkilerimi kurayım, kendi irademe sahip olayım...

Soru: Ama senin deyiminle 'bırakana kadar' da parasını ödeyecek öyle mi?

Münür Rahvancıoğlu: Burada olduğu sürece ve beni yönettiği sürece parasını ödeyecek. Bunun başka yolu yok. O zaman ne yapalım? Verdiği parayla Yakın Doğu Üniversitesi'ne kaynak aktarılsın; ne bileyim Medikentler mi kurulsun? Hayır bunlar emekçiye verilsin, çalışana verilsin.

Soru: Öyle diyorsun da bizdeki memurların gerek çalışma saatlerinin azlığı gerek aldıkları ücretin fazlalığı nedeniyle bazı yerlerde Avrupa standartlarının bile üzerine çıktığını biliyoruz...

Münür Rahvancıoğlu: Tabii, doğru. Şimdi düşürülecek ve Avrupa standartlarına geleceğiz. Bütün plan ve program bu eksende. Sistemin mantığı içerisinde bu çok doğal; bizim de buna karşı çıkmamız çok doğal. Bazı noktalarda AB'den ileride, bazı noktalarda AB'den çok geride haklarımız var. Bu bizim ülkemizin stratejik bir yeni sömürge olması ile ilgili bir olay. Biz stratejik bir sömürgeyiz. Ekonomik temelden değil bizim sömürge oluşumuz; stratejik temeldendir. Bundan dolayı da bilerek ve isteyerek nispi bir refah yaratılmıştır. Nispi refah derken yapılan üretimle elde edilen gelir arasındaki uçurumu kastediyorum. Yoksa insanların çok daha iyi yaşamayı da hak ettiğini düşünüyorum; o ayrı bir konu.

Soru: Sen devlet memuru musun?

Münür Rahvancıoğlu: Evet.

Soru: Memurlarla özel sektör çalışanları arasındaki ücret farkılılığı ve özel sektör çalışanlarının çok daha yoğun çalışıyor olması da ayrı bir sorun ve sınıfsal katmanlar arasında çatışma yaratıyor...

Münür Rahvancıoğlu: Ama bizdeki özel sektörle Türkiye'deki özel sektörü karşılaştırdığınız zaman bizdeki özel sektör de nispi refahtan faydalanıyor. Özel sektörün % 50'sinden sonrası saat 5-6'dan sonra evindedir. Hadi en fazla akşam 7'den sonra evindedir. Türkiye'de öyle değildir; akşam 8'e, 9'a, 10'a kadar çalışır insanlar.

Soru: Hangi özel sektörden bahsediyorsun bilmiyorum ama özel sektörde prim almak istiyorsan Türkiye'deki gibi çalışmak zorundasın ve maaşlar düşük tutulduğu için daha fazla prim yapmak için daha fazla çalışmak zorundasın...

Münür Rahvancıoğlu: Evet doğru ama alınan ücret Türkiye'ye göre çok daha avantajlıdır. Nispi refah sadece kamu için değil, özel sektör için de varolan bir şey; sadece göreceli bir fark var. Kamu da maaşlar yüksek. Kamu ile özel sektör arasındaki maaş farkı konusunda kesinlikle haklısın. Bu yüzden biz özel sektörde sendikalaşmanın zorunlu olduğunu söylüyoruz.

Özel sektörün sendikalaşması için fonlar ayrılması gerektiğini, kısa vadeli, sadece üye üzerinden politika yapılmasının yanlış olduğunu, bunun varolan sendika ağını yok edeceğini çünkü geçmiş dönemin sona erdiğini de söylüyoruz. Bizim düşüncemize göre sendikaların özel sekörü sendikalaştırmak için ayrı politikalar geliştirmesi gerekiyor.

En ileri sendika olarak mesela Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası özel okullarda nasıl sendikalaşırımın hesabını yapmalı ve bunun için ayrı parasal kaynaklar oluşturmalı, belki profesyoneller tutmalı belki de gizli çalışmalar yütümeli.

Soru: Gizli çalışmalar mı?

Münür Rahvancıoğlu: Aksi takdirde işten atılır insanlar.

Soru: AB'den, UNDP ya da USAID'den destek aldınız mı? 150 bin Dolar destek aldığınız iddia edildi...

Münür Rahvancıoğlu: Kesinlikle hayır. Hiçbir para almadık.

Soru: Kendi özel projeleri için Baraka üyeleri arasından fonlardan yararlanan da mı olmadı?

Münür Rahvancıoğlu: Hayır, hayır; yok öyle bir şey. Baraka Kültür Merkezi ya da hiçbir üyesi hiçbir yabancı fondan yararlanmamıştır. Biz ideolojik olarak fonlanmaya karşıyız.

Soru: Nasıl giderlerinizi karşılıyorsunuz? Dergi, t-shirt satarak, kermes düzenleyerek mi masraflarınızı karşılıyorsunuz?

Münür Rahvancıoğlu: Aynen öyle. Bir de aidatlarımız var. Aidatlarımızı topluyoruz.

Soru: Toplam kaç üyeniz var, gizli değilse?

Münür Rahvancıoğlu: Biz üye yazmıyoruz. Kuruluşta 15 kurucu üye göstermiştik. Ama bunlar teknik olarak Kaymakamlığa göstermek için. Fakat kadro, aktvisist ve dost olarak sınıflandırdığımız bir ilişki ağımız var.

Soru: Ben düşman sınıfına giriyorum herhalde...

Münür Rahvancıoğlu: Hayır, düşmanımız yok (gülüyor). Aslında potansiyel olarak bütün Kıbrıslı Türk halkı bizim dostumuzdur. Yaklaşık 100 kişi kadar toplam kadro, aktivist ve dostumuz var diyebilirim.

Soru: Bir de kültürel aktiviteleriniz var. Sinemadan, müziğe, tiyatroya kadar... Bu çalışmalarınız sanatasal etkinlikler midir yoksa örgütlenmenize zemin hazırlamak üzere mi yapılan çalışmalardır?

Münür Rahvancıoğlu: Evet kültürel alanda çalışmalarımız var. Sen pek beğenmesen de çektiğimiz filmler, belgeseller var. Fikirlerimiz doğrultusunda en estetik olanı yapıyoruz. Zaten biz yaptığımız şeye kendimiz inanmasak, özellikle gençlik kesimi arasında bu kadar yankı bulmazdık. Düşünsenize büyük paralar harcanarak profesyoneller tutuluyor, partiler yapılıyor ama bu kadar genç bir araya getirlemiyor. Biz getiriyoruz çünkü kendi yaptığımız işe inanıyoruz.

Soru: Ne CTP ne UBP yaşasın Mahir Çayan mı diyorsunuz siz?

Münür Rahvancıoğlu: Hayır, kendimizi sadece devrimci olarak tanımlıyoruz. Bilinen Stalinist, Trotskist gibi fraksiyonlarla değil de olsa olsa Che Gueavaracıyız diye tanımlıyoruz. Bizim durduğumuz nokta 1960'lardan sonra başlayan ulusal kurtuluş mücadeleleriyle paralel. Bağımsızlıktan sonra daha da ileri götürülmesi gerektiğini düşünüyoruz. Biz öncelikle ülkenin bağımsızlığını savunuyoruz. İşte AB olsun ABD olsun bu ülkenin emperyalistlerden bağımsızlaşması gerektiğini düşünüyoruz.

Soru: Önümüzdeki aylar toplum son derece gerginleşebilir. Baraka aktivistleri olarak daha neşeli, daha eğlenceli ve daha yaratıcı eylemler düzenleyerek gerginliği azaltmayı tercih eder miydiniz?

Münür Rahvancıoğlu: Karşı taraf gerilirse bizde geriliriz n'apalım ama Karpaz'a elektirk götürülmesi sırasında biz Mahkeme bahçesinde elektrik değil, eşek tepsin diye sokak tiyatrosu oynadık. Eşeğimiz ve kaplumbağımızla birlikte gayet renkli ve yaratıcıydı o eylem. Başbakan'a 'Ai' imzalı, 'Karpaz'a elektrik stop.' diye bir telgraf çektik. Başbakanlık önüne direk diktik çünkü mahkeme halen devam ettiği halde hükümet direk dikmeye devam ediyordu. Bu da bence yaratıcı bir eylemdi. Davullarla sokaklara çıkmak, sokakta müzik yapmak gibi başka eylemler de ortaya koyabiliriz. Bunlar hiç gergin şeyler değil. Ama siz sokak tiyatrosu yaparken veya neşeli bir eylem ortaya koyarken sizin önünüze biber gazı ve copla birileri dikildiği zaman, e tamam o zaman ben de eve gideyim diyecek haliniz yok.

Soru: Biber gazı atılmasının savunulur bir yanı asla olamaz da biber gazı atıldığı gün siz şarkı mı söylüyordunuz?

Münür Rahvancıoğlu: Evet, şarkı söylüyorduk.

Soru: Haftanın sorusunu sorayım şimdi müsaadenle: Sayın Eroğlu Talatlaşlaşır mı Talatlaşmaz mı tartışması yapılıyor biliyorsun. Sayın Eroğlu Talatlaşır mı yoksa Davutloğlulaşır mı çok uzun gelecek, Davutlaşır mı?

Münür Rahvancıoğlu: Biz de tam bunu tartışıyoruz. İlk tepkimiz sayın Eroğlu'nun Talatlaşacağı yönündeydi. En son sayın Eroğlu'nun BM Genel Sekreteri'ne yazdığı mektubu gördük. 24 Nisan iradesinden bahsediyor, referandumda evet denilmesinden bahsediyor. Mektubu sanki sayın Eroğlu yazmamış gibi. Böyle bakınca neden Talatlaşlaşsın, Davutoğlulaşır.

Ama şu da var: Bizde Türkiye ne derse o olur gibi bir anlayış var. Aslında Türkiye'nin bir belirleyiciliği var ve bu ABD aracılığıyla olan bir şey. Baraka Kültür Merkezi olarak biz Türkiye'yi Kıbrıs'ta 'işgalci' olarak görmüyoruz. Biz Kıbrıs'ın işgal altında olduğunu düşünüyoruz ancak hem kuzeyinin hem güneyinin emperyalizmin işgali altında olduğunu ve Türkiye ile Yunanistan'ın sadece taşeron olduğunu düşünüyoruz. Türkiye emperyalist bir ülke de değildir. O yüzden de 'işgalci' olamaz. Bizim diğer sol ile genel olarak yaklaşım farkımız buradadır. Dünyada emperyalizmin taşeronluğunu yapan başka ülkeler de vardır. Türkiye'nin Afganistan'da aynı rolü oynadığını görüyoruz. İşgalcinin taşeronluğunu yapıyor.

Dolayısıyla bizim esas mücadelemiz Türkiye'ye karşı değildir. Bizim esas mücadelemiz ABD'ye, AB'ye yani emperyalistlere karşıdır. Soruna dönersek Eroğlu'nun pozisyonun içten içe Türkiye Cumhuriyeti devlet politikasına gizli bir isyan ya da altan alta bazı şeylere çomak sokma pozisyonunda olabilme olasılığı vardır. Oraya kim oturacak olursa olsun kurulu kukla gibi düğmesine basılcak da şarkı söyleyecek gibi basit düşünememek lazım.

Türkiye'deki CHP, MHP'nin de buradaki sürece destek verdiğini, Özel Harp Dairesi'nin ve Ergenekon'un Kıbrıs'ta doğduğunu biliyoruz; en son öleceği yer de Kıbrıs'tır. Bugün Türkiye'de çok gerilemiş olabilir ama burada hâlâ güçlüdür ve kendi arasında bir dayanışma sürecinde de olabilir. Cezayir'de sömürgeci çekilmeye karar verirken sömürge askerlerinin kendi sömürgesine, kendi anavatanına isyan ederek, hayır gidemezsin demesi tarihte ve dünyada ilk değildir. Türkiye Eroğlu'nu mu seçtirmiş; sayın Eroğlu gizli bir isyan mı yaparmış; sayın Eroğlu Davutoğlulaşır mı; hepsi olabilir.

Peki biz ne yapacağız? Biz diyoruz ki kendi irademize sahip olmamız lazım. Eğitim hakkımızı, sağlık, ulaşım, barınma hakkımızı kimseye peşkeş çektirmememiz lazım. Mücedele etmemiz lazım. Mücadele edenler her zaman kazanmayabilir ama her zaman kazananlar mücadele edenler olmuştur.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

En güncel gelişmelerden hemen haberdar olmak için

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.