Basın-yayın özgürlüğünü konuşalım

Yayın Tarihi: 08/05/08 00:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Bugün KKTC basınında zaman zaman esen rüzgârları konuşmak istiyorum. Çünkü herkes başı dara düşünce konuşmaktadır. Başkasının başına gelenleri uzaktan seyretmekte ama kendi başlarına taş düşünce isyan etmektedirler. Türkiye'ye,Türk Ordusuna küfretmek olağan hale getirilmek istendiği dönemde ,ekran kirliliğinin ve gazete sayfalarına düşen kirliliğin farkına varılmıyor mu?Yani biz kendimize çeki düzen vermeyecek miyiz?

Kıbrıs Türk Basın Konseyi'ni oluşturur ve WAPC-Dünya Basın Konseyleri Birliği'ne üye olurken, çok geniş bir açı tutturmak için açıklama yaptık ve girişim sürdürdük. Sendikalar meslek örgütleri olarak muhatap değildi. Ancak her ne isim altında olursa olsun, gazetecilerin oluşturdukları birlik veya derneklerin ilgi göstermesi ve bir yerde eski İngiliz Sömürgesi macerası bulunan Kıbrıs'ta, kalıntı yasalardan kurtulmak için ortak mücadele verilmesi gerekmekte idi. Günlük hayatta mahkemelerle uğraşmamak için "Meslek içi hakemliğin" çalıştırılması yeğlenmeli idi.

Ne oldu? Biz bunu açıkladığımız anda, Siyasi Partiler, hem sağda hem de solda olanlar, kabuklarına çekilip "Basın Konseyi'nden" uzak durulması için faaliyete geçtiler. Hatta o günlerde CTP'li ve UBP'li basın mensupları ortak davranış içine bile girdiler. Başka hiçbir konuda birleşmeyenler, bu konuda kolkola girdiler.Hatta ortak Yönetim Kurulu bile oluşturdular.

Elbette balayı uzun sürmedi. Meslek şeref ve haysiyeti, meslektaşların çıkarlarının korunması ve bir yerde basın mensuplarının, yayıncıların özgürlüğü söz konusu olunca kamplar ayrıldı. Bugünlere gelindi. Basında da dil kirlenmesi oldu. Davalar havada uçuşmaya başladı. Radyo-Televizyon ve gazete yayıncıları da kazık yememek için önlem almaya, kapılarının önünü süpürmeye kalkttılar.Çünkü politik alan fırtınalı idi ve Annan Plânı halka dayatılıyordu. Elbette bundan gelir sağlayanlar da oldu.sadece yayıncıları suçlamayalım; uçak biletini alamayanların bir ayda, üç beş dış gezi yapanlar dikkat çekti. Bu da basında kirlenme idi.

Gelelim 2007 ve 2008 yıllarına. Zarar göreceğini kabul eden yayıncı, bazı basın mensuplarının işine son verdi. Ya da gazeteci yayın organını beğenmediği için istifa etti.
Şimdi de KKTC-Kıbrıs(Rum)Cumhuriyeti görüşmeleri başladı. Ön çalışma esnasında bile buna etki etmek isteyen dış çevreler, uygun buldukları her yerde toplantılar düzenlemekte, işlerine gelen yazar, çizer veya yayıncıları ağırlayıp söz hakkı vermekte ve sırtlamaktadırlar. Artık bu halkın gözü önünde cereyan ediyor.

Yapılan yayınlar dikkat çekicidir. Yayıncıların har vurup harman savurmaları da önemlidir. Basın Konseyi olarak biz bu gelişmeleri not ediyor ve WAPC'ye bildiriyoruz. Oradan da bilgilendiriyoruz. Nerede ise şeffaflık ortadan kalkttı. Özgürlükten yakınan yazarlar, yayıncı olurken mali kaynaklarını şeffaf olarak ortaya koyamıyorlar.Pahalı girişim ve seyahatları dikkat çekiyor. Elbette birileri de yazıp eleştirince bu kez gazeteci "Basın özgrülüğünün kısıtlandığını" ileri sürerek "Basın Örgürlüğü" üzerinde ahkâm kesiyorlar.

KKTC'de bir kısım basın mensubu ve bir kısım politikacı,Türkiye'yi ve hatta Türk Ordusunu yerden yere vurarak, kendi amacını gerçekleştirmeye çaba harcıyor. Bunun nereye kadar varmakta olduğu da tereddüt yaratıyor. Çıkış nedeni tartışma yaratmaktadır. Bunun basın özgürlüğü işe yakından uzaktan ilgisi yoktur.

Kıbrıs Türk Basın Konseyi, "Basın Meslek İlkelerine" dayalı olarak üyelik sözleşmesi yapmaktadır. Burada 16 ilke ve de ekleri vardır. Özgürlük tanımından, tekzibe kadar varan bir çizgiden söz ediyoruz. Burada sadece haber ve yorumda, çalışanın özgürlüğü yoktur; aynı zamanda çalışanın da uymak zorunda olduğu ilkeler önemlidir. Yani kamu görevlisini, politikacıyı izlerken basın mensubunu da izlemek kaçınılmazdır. Yani binasında kirlenme sadece tek yanlı olamaz. Herkes iğneyi kendine batırmak durumundadır. Gazeteci, programcı, başkasını eleştirme hakkını kendinde bulduğu gibi eleştirileceğini ve de şeffaf olması gerektiğini de bilecektir.

Yani işin özeti; meslek içinde özdenetim kabul etmeyenler, gün geldiğinde feveran etmesinler. Bazıları küçümseyerek "Şu Basın Konseyi ne işe yarar?" diyerek sorun çözdüğünü sanmasın; gün gelir ihtiyacı olur ama ortada kalır. Önce hepimiz,"Hakemlik kurumunu" kabul edeceğiz. Kararına saygı göstereceğiz. Sonra feveran edeceğiz. Kendinize hak olarak gördüklerinizi başkasına da hak olarak görmek durumundasınız. Bastığınız toprağın bir vatan olduğunu, ilkeleri, kuralları ve kurumları olması gerektiğini bilerek, ayak üstünde böyle durulacağını da kabul edeceğiz.

Dünya'da her özgürlüğün sınırları vardır. Ve de bu ötekinin sınırları ile çatışır. Küfrederek, parasal kirlenmeye kucak açarak, dil kirliliği yaratarak,başkasının özgürlüğüne saygı göstermeyerek bir yere varılamaz. Herkesten şeffaflık isteyenler de kendilerinin şeffaf olması gerektiğini bileceklerdir. Basın tek yanlı kesemez. Hele bu pala ikide bir kendi devletini ve de Anavatanını yıkıp geçmeye kullanılırsa...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.