Gerçek TMT'ci evlâdımız Esat'ı yitirdik

Yayın Tarihi: 03/07/08 00:00
okuma süresi: 8 dak.
A- A A+

Yıllarca süren kanlı saldırlara göğüs gerdikten, "Egemenlik" hakkımıza dayanarak "Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni" 28 yıl yaşattıktan, Milli Mücadeleye 1956'lardan bu yana 52 yıl kattıktan sonra bugün, "Egemenlik hakkımızı" Rumun ayaklarına halı gibi sermeye kalkanların varlığı karşısında, gerçek TMT'cileri birer birer kaybetmek bize umulmaz acı vermektedir.

Bu kez acı haber Avustralya'dan geldi. Gerçek TMT'ci ve TMT öncesinde silâh kuşanan, vatan yoluna canını koyan, göğüs göğüse mücadele eden Esat Hüdaverdi'yi yitirdik…Elbette öncelikle yıkılmaz TMT'ci Mahmut Hüdaverdi'ye ve ailesine ve tüm TMT'cilere başsağlığı diliyorum. Ama bugüne nasıl geldiğimize bakarak tümümüz için "Başımız sağolsun" diyorum. TMT öncesinde, gönüllü olarak örgütlenen ve silâh kuşanan ve TMT'yi en ön safta kucaklayan ve bugünlere taşıyan kaç kişi kaldı ki aramızda?!…

Esat'ı 1956'nın o kızgın günlerinde tanıdım. Rahmetli Ismail Sadıkoğlu, Mahmut, Mehmetali,Esat, Alpay, Özkan ve Cevdet Paşaoğlu ile birlikte tam bir takım oluşturmuştuk. Ünlü "Opel'e" doluşarak gitmediğimiz köy,adım atmadığımız toprak kalmamıştı Karpaz'dan Baf'a kadar… Birileri emir mi vermişti? Asla. Bizler, rahmetli Ismail Sadıkoğlu'nun İnönü(Sinde) köyündeki terzi dükkânını merkez alan 8-10 kişilik "Gönüllü Takımı" idik. Herşey o üç metrekarelik terzi dükkânında kararlaşlaştırılıp uygulanıyordu. Her köye,her mahalleye güven,güç,güven aşılamakta idik.Yapabildiğimizin en iyisini yapmaya çaba harcıyorduk.

Ülke yanıyordu, herkes her görevi yerine getirmek durumunda idi. İngiliz, EOKA'nın kendisine yönelttiği saldırılara yanıt vermekle yetiniyordu. Basılan Türk köyleri, yakınla okul ve camiler; kurşunlanan Türk Halkı umurunda değildi. Yangın her tarafı sarsa da, İngiliz Yönetimi yine de Rumlarla işbirliği yaparak,orta yolu bularak, adada kalmanın yollarını arıyordu…

İngiliz Polisinin, Türk ve Rum Polis çavuşları; ya da İngiliz Kraliçesine biat etmekten öte nitelikleri olmayan yağcı Subayların üzerimize saldırıldığı günler yaşıyorduk. Evlerimiz basılıyor,aranıyor,yollardan çevriliyor, tutulanıyor ve bir daha yeniden tutuklanmak üzere dayaktan geçirildikten sonra serbest bırakılıyorduk. Öte tarafta ise İngilizci ajanlar halk arasında dolanıp "Bu gençler başımıza belâ olacaklar; yoksa biz Rumlarla da İngilizlerle de iyi geçinmekdeyik!" diyorlardı.Ceplerinden sarkan "Cyprus Mail" gazetesinin o kimliği temsil ettiğini adeta etrafa ilân ediyorlardı… Taraflar belli idi, Allah aşkına kendilerine dokunulmamalı idi. Refahları yerinde idi. Milli Mücadele de neymiş?!…Bugülerde bazılarını anımsatıyorlardı!

1967-1957-1958 yıllarında Opel arabaya üst üste doluşup, gece veya gündüz yola düştüğümüzde, yolumuz kesiliyor, yoklanıyor, bazılarımız tutuklanıyordu. Vadili Polis Karakolu Mesarya'da; Aytotro Polis Karakolu da (Çayırova) Karpaz'da zor barikatlardı. Başlarında İngiliz Subaylar, onların koltuk altlarında da Türk Polis Subay,Çavuş ve erleri vardı.Bu barikatlara yanaşırken Esat tabancaları alır, tarlaların içinden kaçardı.Yanında ya ben, ya Paşaoğlu, ya da Özkan vardı. İki mil tarlalardan yürür, sonra ilerideki köprü altında arabanın gelmesini beklerdik. Genelde araba didik didik aranırdı.Sonra Polis Karakolunu geçince arabaya atlar hedefe yönelirdik…

Lefkoşa, GaziMağusa,Vadili ve Karpaz Polisi Karakolunda tutulanmamış arkadaş yoktu. Sıra kime düşerse copu o yerdi…Esat, sık sık alakonanlardandı. Sert imajı mı,boyu mu etki ediyordu bilinmez ama genelde içeri alınan oydu.Arada sıra bize de uzandıkları olurdu.Bu ekibin saydığım yerlerdeki hapishaneleri en az, iki-üç kez ziyaret ettikleri veya en az birkaç gece geceledikleri oldu…İngiliz Scotland Yard'dan gelen Polisler sorgulama yapıyorladı.Sık sık EOKA'cılara denk gelmesi için davrandıklarını da anlıyorduk…

Esat, Alpay,Mehmetali sürekli takışırlardı. Mahmut'un görevi onları ayırmaktı. Bu kargaşa, Ankara'ya kadar taşdı. Esat da Ankara eğitim kampına ilk gidenlerdendi. 1957 Eylül'ünde ben ayrılmış ve Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgilere Fakültesi'ne gitmiştim. Onları daha sonra Ankara'da gittikleri askeri eğitim için karşıladım. Ankara Doğanbahçe Sokak-Demirlibahçe-Cebeci'deki evde onları konuk ettim. Ev öğrenci evi idi. Kimi yerde, kimi koltukta, kimi yatakta yatmayı Otele yeğlemişti. "Zir kampına" yine birlikte gidiş şamata çıkarmıştı. Düşününüz, siz Türk Subayı olarak Kıbrıs'tan gelen "Mücahitlere" acemi eğitimi yaptıracksınız. İlk kafile karşınızda. El bombası tanıtacaksınız; nasıl atılacağını öğreteceksiniz. Bu gruptan biri öne çıkıyor,bombayı eline alıp bilerek pimini çekip,mandalı sıkıca tutyor…Komutan dahil herkes "At Ulan patlayacak" diye haykırıyor ama ne Esat, ne Alpay, ne de Mehmatli oralı değiller: "Merak etmeyiniz, mandalı bırakmazsak patlamaz" diyorlar…Sonra da bir kasa el bombasını ard arda hedefe savuruyorlar…

Her türlü silâh eğitimi verilirken, yine Subaylar hayretten dona kalıyorlar. Bunlar yıldırım hızıyla her silâhı bozup kuruyor, ardından hedefe tam olarak atış yapıyorlardı…Geceleyin mezarlıktan geçip hedef bulacakları söylendiğinde gülüp geçtiler.Mezarlık da neymiş? Herkes eğitimi daha sonraları 15 gün, belki bazılarının bir ay sürdü ama bu ilk ekip 10 günde tasdikli diplomalı ihraç edildi…Herkes becerilerini takdir etiler ama ellerinden kurtulmak istiyorlardı. "Bunların eğitime ihtiyacı yoktu;TMT Komutanları bunlara sahip oldukları için iftihar etmeli idiler"… Çünkü onlar gözü pek, çekirdekten Mücahitlerdi…Haber bana geldiğinde hayret etmedim. Hafta sonunu eğlence yerlerinde geçirdik. Sonra da İlk "Cyprus Airways" uçağı ile onları Kıbrıs'a gönderdik.

Esat,sapına kadar Milliyetci, Vatanını ve Ulusunu seven insandı. EOKA Türklere saldırıdkça o arkadaşları ile karşılık vermek için yerinde duramazdı. 1960-1970 sonrasında Lefkoşa'da verilen her görevi yerine getirdi. Lefkoşa halkı bunun tanığıdır. Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi

döneminde Esat görevini sürdürdü ama ambargolar yüzünden birçok gencimiz gibi ada dışına göçmek zorunda kaldı. 1970 yılı onun için sınırdır.

1974'den sonra "Kurtuluş" coşkusunu yaşamak üzere adaya döndü; o günlerde görüştük, öpüştük. Eski günleri andık. Onun ve onun gibi fedakârlıklarda bulunanların sayesinde KKTC ilân edildi. Ama Esat, ne Ulusunu, ne de Devletini kendine borçlu ilân etmedi.Görevini yapmış insanların mutluluğunu duydu. O kadar…

Şimdi Esat Hüdaverdi aramızda yok. Gerçek bir TMT'ci daha kaybetmenin acısını yaşıyoruz. Hem de "Önüne ardına bakmadan Egemenlik hakkımızı" satışa çıkaranlar bu devlete kambur olurken…

Mücahit Esat, yattığın yer nur olsun. Milli Mücadele sürüyor; bugünlerde yine sana ve senin gibi KKTC bekçilerine çok ihtiyacımız vardır…Ama bil ki senin ruhun bize yeter…Nur içinde yat…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.