Cumhurbaşkanının daveti üzerine yazıyorum

Yayın Tarihi: 05/09/08 00:00
okuma süresi: 7 dak.
A- A A+

Görüşme yer aldı, Hristofyas'ın emrivaki açıklaması geldi, KKTC Cumhurbaşkanı M.A.Talat'ın açıklamalarını okuduk, televizyonda, nerede ise aile içi kişilerle canlandırdığı soru-yanıt programını izledik. Sonuçta "Ulusa Sesleniş" konuşmasında aldığım davet üzerine de yazıyorum.

Sayın Talat, "Ulusa Sesleniş" konuşmasında şuna özen gösterdi: "Hedefim Kıbrıs Türk Halkının gönül rahatlığıyla onaylayacağı bir çözüm bulmaktır. Bunun için ne düşündüğünüzü, geleceğe dair plânlarınızın ne olduğunu bütün sadeliği ile öğrenmek istiyorum.Kıbrıs Türk Halkı bu süreçte bir bütün olarak yer almalıdır.Farklılıklarımız bütünlüğümüze zarar vermemelidir. Demokratik kuralları sonuna kadar kullanınız. Demokrasi en büyük gücümüzdür. Demokatik kurallara uygun bir katılım süreci, düşüncelerimizdeki farklılıkları zenginliğimiz haline getirecek ve bu süreçteki başlıca gücümüz olacaktır".

İşte ben demokratik hakkımı kullanıyorum.Kızgın,üzgün değilim; kastetmek için de yazmıyorum. Yazdıklarım yaşanan, bilinen ve ders çıkarılan geçmişe ve oradan görebildiğim geleceğe aittir. Çünkü "Barış ve çözüm" sözcükleri ile yola çıkıldığında ses getirir ama yolun sonunda içi boş bir anlaşma 1963'de olduğu gibi sizi kan gölünün ortasına savurur. Ben Kıbrıs Türk Halkının yaşadığı bunca ezgi ve cefadan sonra,yeni dönem için "Deneme yanılma metodu" ile ortaya konacak anlaşmaya inanmıyorum. Çünkü biz yaşadık, bizden sonraki kuşakların yaşayarak öğrenmelerini ve yanılmalarını istemiyoruz.KKTC nbunun için ilân edildi.

KKTC Cumhurbaşkanı M.A.Talat'ın Hristofyas'ın emrivaki açıklamasına gösterdiği tepkiyi aynen destekliyorum. Bizans oyununa gerek yoktur.Yine "Ulusa Sesleniş" konuşmasında, ana fikri, toplu söz dizisi aşağıdaki şekilde sunulan tutumu da (Her türlü farklı görüşüme rağmen denemek istemesine bakarak ) destekliyorum. Sayın Talat şöyle dedi:

"Kıbrıs sorununa çözüm bulmak istiyoruz ve bunun için çalışacağız.Ne var ki bu çözüm Kıbrıs Türk Halkının hak ve kazanımlarını koruyabilecek bir çözüm olmalıdır.Bu yeni süreçte hak ve çıkarlarımızı koruyup geliştirmemize yardımcı olacak" iyi bir çözüm plânı" üretmek için çalışacağım".

Buna ek olarak Rumlara hitap eden bölümleri de onaylıyorum. Çünkü orada benim halkımın çektiği acılar ve Rumların artık buna son verme istemlerine çağrı ve halkımın kendi kendini yönetmesine saygı daveti vardır.

Ne var ki, aile içi sayılacak sayıda basın mensupları ile televizyonda yapılan programda söyledikleriniz daha önce yaptığınız konuşmaya ve halkın görüş ve düşüncülerinizi öğrenme davetinize uymamaktadır. "Tanınma istemek intihar olur" diyerek siz öncelikle KKTC'nin kuruluşundan bu yana dimdik ayakta oluşuna, varlığına, Ruma rağmen yaşamakta oluşuna aldırmadan, Rumun eline koz verdiniz. Siz kendi kendinizi "izole" ettiniz. Masada karşınızda oturan "Sizin masadan kalkma niyetinizin olmadığını, KKTC'ye sarılma niyetinizin bulunmadığını ve günün sonunda tanınma istememekte diretttiğinizi" bildiğine göre niye size hak ve yetki tanısın? Gidecek başka yolunuz olmadığına göre Hristofyas'a mahkâm olduğunuz anlaşılmaz mı?

KKTC bir maceranın sonunda ilân edilmiş değildir. 2800 Şehidin ve binlerce Malûl Gazinin kanı,Türk Halkının ve Mehmetciğin kan ve alın teri ile ilân edilmiştir. Arkamızda Anavatan Türkiye bulunduğu için ilân edilmiş ve bugünlere taşınabilmiştir. Çünkü örnekleri bizden sonra dünya sahnesinde görülmekte ve kabul görmeye başlamaktadır.

Yugoslavya'nın yıkılışı ve ortaya çıkan Ulus Devletlerinden sonra Kosova, Abazların Abhazya'sı ve Osetlerin Osetyası, Gürcistan kadar gerçek ve kabul edilirdir.Tıpkı KKTC gibi…Sovyetler Birliği günlerinde Alpaslan Türkeş için "Maceracı,Turancı" diyor ve Sovyetler Birliğinin yıkılacağına ilişkin öngörüsü ile hem Kıbrıs'ta, hem de Anavatan Türkiye'de alay ediliyordu. Tarih rahmetli Türkeş'i haklı çıkarmadı mı?

Şimdi de Ulus Devletlerinin teker teker ortaya çıkması ve hatta AB ortasındaki Belçika'nın bile çatırdamaya başlaması "Tanınmanın" suç olmadığını göstermiyor mu?

Bu noktada hatalısınız Sayın Cumhurbaşkanı. Oturduğunuz koltuğun hakkını vermemektesiniz. Ve de "Birleşik Kıbrıs antlaşmasını başaramazsanız" görev istemediğinizi söyleyebiliyorsunuz. Hata bu göreve "Birleşik Kıbrıs yaratmak için geldiğinizi" savunmak ve ısrardadır.

Demokratik hakkımı kullanarak söylemeliyim ki, işte bunu o makamda oturarak söylemek olamaz. İstifa eder, çıkar mücadele eder fikrinizi kabul ettirmeye çaba harcarsınız. Ama Kıbrıs Türkünün varlık nedeni, özgürlük, egemenlik ve bağımsızlığının temeli olan KKTC'yi kendi elimizle yıkarak, Rumla Birleşik Kıbrıs yaratmak, asla asla o makamın görevi olamaz. Orada oturan kişi böyle bir politika güdemez…

Onca görüşme ve açıklamadan sonra Rum tarafının yine de bombardumanı dinmedi. Bırakınız Hristofyas'ın olmaz olmazlarını, Rum Dışişleri Bakanı Markos Kipriyanu, tıpkı Yunan Dışişleri Bakanı Bakoyanni gibi sizin koyduğunuz koşulları birer birer reddetmekte ve gezerek dost ülkelere de kabul ettirmeye çaba harcamaktadır. Garantörlük hakkının AB ile karşılanacağı, Kurucu Devletlerin olmayacağı, yeni bir ortaklık Cumhurtiyetinin oluşturulmayacağını; tek egemenlik,tek kimlikli devlet olacağını haykırmaktadır. Rum ve Yunanlı bırakınız bizim kırmızı çizgilerimizi, sizin yumuşak koşullarınızı bile olduğu gibi reddetmektedir. Ve de siz hâlâ onların koşullarında Birleşik Kıbrıs için mi çaba harcayacaksınız? Ve de bu ne zaman duracak?

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.