Muğla'nın Dalaman İlçesinden Yüksel Sarı'dan al haberi!

Yayın Tarihi: 16/10/08 00:00
okuma süresi: 14 dak.
A- A A+

Evet,son günlerde adı dillerden düşmeyen Yüksel Sarı'nın öyküsünü bir dost aktardı. Bu ilginç ve de KKTC'de de geçerli olan öykünün bilgisayarıma hapsolmasına gönlüm razı olmadı. Devletimizin bile harcı âlem, Ruma kurban edilmek istendiği bugünlerde, topraklarımız konusundaki hassasiyeti uyandırmak için sizlere de aktarmak istiyorum.İşte yargıdan dönen o öykü:

"Muğla'nın Dalaman ilçesinde bir Alman'ın evinin bahçesine direk dikip Alman bayrağını asması üzerine konuya duyarlılık gösteren yurttaşlarımızdan bir kaçı Alman'ın bahçesine girerek Alman Bayrağını indirdi.

Bu eyleme önderlik eden Yüksel Sarı, Gülsen Sarı, Mustafa Cihan ve Sarp Gürpınar ve hakkında Dalaman Asliye Ceza Mahkemesinde Dalaman Cumhuriyet Savcılığı tarafından kamu davası açıldı. 15 Kasım 2006 Günkü duruşmada, eylemin önderi konumunda olan Yüksel Sarı son derece işginç savunma yaptı. KKTC için de ilginç bir savunma yaptı.İşte o savunma:

"Esas hakkındaki savunmamın sunulmasıdır. Muğla'nın Dalaman ilçesinde, toprak satın alan bir Alman vatandaşı villasının bahçesindeki direğe Alman bayrağını asması üzerine, durumdan
rahatsız olan şu anda sanık sandalyesinde oturan bizim gibi duyarlı olan yurttaşlarımızdan bazıları ile bu konuyu ilçedeki kahvehanelerde ve kafelerde tartışmaya başladık ve konuya duyarlıyurttaşlarımızla bu durumu yerel yöneticilerimize (ilçe kaymakamı, ilçe cumhuriyet savcısı ve ilçe emniyet müdürlüğüne) toplu olarak dilekçe vermek suretiyle bildirdik.

Alman vatandaşı olan bu şahsın bahçesindeki direğe asılı olan Alman bayrağının dilekçemizi verdiğimiz tarihten itibaren eylemi gerçekleştirdiğimiz tarihe kadar geçen üç aylık zaman süreci içinde hala bahçesinde asılı olması karşısında, yerel yöneticilerin bu durumu bildikleri
halde sessiz kalmalarını, onlardan bu konuda yasal bir işlem yapmalarını beklediğimiz halde hiçbir yasal işlem yapmadıklarını, ve ayrıca yöneticilerin Türk vatandaşı olan bizlerin herhangi bir konuda yasal olarak giderilmesini talep ettiğimiz isteklerimizi göz ardı ederek ilçedeki yabancı uyruklu taşınmaz mülk sahiplerinin ihtiyaçlarının giderilmesi yönünde talimatlar verdiklerini, Türk vatandaşlarını kapıda bekletirken bu yabancılara büyük bir nezaketle zaman ayırdıklarını gözlemledik.

Bunun üzerine ertesi gün gittik ve Alman bayrağını indirdik. Ortaca ve Dalaman'lı yurttaşlarımız da bize katıldı. Biz suç işlemedik, bir suçu ortadan kaldırdık. Çünkü mahkemenizce de bilineceği gibi 2893 Sayılı Bayrak kanunu, yabancı ülke bayraklarının hangi koşullarda, nerelere
asılabileceğini saymıştır.

Alman vatandaşının villasının bahçesine bir direk dikip, kendi ülke bayrağını asması bu kanuna aykırıdır ve suç teşkil etmektedir.

Sayın yargıç, bir Alman vatandaşı, başka bir ülkede, evinin bahçesine direk dikip, kendi ülkesinin bayrağını neden asar? Onu bu suçu işlemeye sevk eden sebep nedir?
Bu soruların yanıtı düşünülürken, buna benzer olayları sıkça yaşamamıza neden olan yabancılara toprak satışı ve sonuçları üzerinde kısaca durmak
istiyoruz.

Geçmişte ve bugün, yabancılara toprak satışının serbest bırakılması ile Osmanlı devletinin dağılma süreci arasındaki paralellik hepimizin dikkatini çekmiştir. 1854 Yılında Kırım savaşına katılan Osmanlı, ilk kez, İngiltere'den %6 faiz ile 3 milyon Sterlin borç almıştır. Batılı ülkelerin dayatmalarıyla, 1856 Islahat Fermanı ile birlikte Yabancılara toprak satışı serbest bırakılmıştır.

1860 yılında İngiltere, borçların ödenmesi görüşmeleri sırasında Osmanlı topraklarının yabancılara satışının önündeki tüm engellerin kaldırılmasını istemiştir.(Bu sayede Batı Anadolu Yunanlıların eline geçti) Bu satışlar sonucunda sadece Ege bölgemizde altı milyon dönüm arazi yabancıların eline geçmiştir. 1890-1900 yılları arasında İzmir'in %85'inin yabancılara ait olduğu açıklanmıştır.

1913 yılında yapılan bir düzenlemeyle yabancı şirketlerin de Osmanlı'dan taşınmaz satın almalarının önü açılmıştır.

Bu yasalara dayanılarak, bu günkü İsrail'in bulunduğu topraklar Filistinlilerce satışa çıkarılmış, İsrail devleti bu topraklar üzerine kurulmuştur
Kurtuluş savaşından sonra, 1924 yılında çıkan kanunla yabancılara toprak satışına yasaklar getirilmiştir.

1984 yılında yabancılara toprak satışının yeniden gündeme getirilmesi tesadüf değildir.
Ancak Anayasa mahkemesince bu yasa iptal edilmiştir. Anayasa mahkemesi son derece öğretici olan iptal gerekçesinde şunları söylemektedir: "Ülkede yabancıların arazi ve emlak edinmesi salt bir mülkiyet sorunu olarak değerlendirilemez. Toprak, devletin vazgeçilmesi olanaksız temel unsuru, egemenlik ve bağımsızlığının simgesidir. Yabancılara satılan toprakların geri alınması zordur ve yabancılar kendi devletlerinin koruması altındadır.

1948 yılı öncesinde bu şekilde toprak satın alarak İsrail devletinin temellerinin atıldığı
unutulmamalıdır." Nasıl ki batılı emperyalistlerin dayatmalarıyla ıslahat fermanı çıkmış ve böylece toprak satışı serbest bırakılmış ise, bugün de Avrupa Birliği
dayatmalarıyla yabancılara toprak satışı serbest bırakılmıştır. Macaristan, Polonya, Çek
Cumhuriyeti, Slovakya, Litvanya, Estonya gibi pek çok Avrupa ülkesi Avrupa Birliğine girmeden önce Yabancılara toprak satışını serbest bırakmayı reddetmişler ve onların bu karşı duruşu kabul edilmiştir.

Türkiye ise Avrupa Birliğine girmeyeceği, ucu açık sürelerin verildiği ve bu sürelerin her defasında biraz daha uzatıldığı bir durumda hiç duraksama göstermeden yabancılara toprak satışını kabul etmiştir.

Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulunun 06/02/2006 tarihli raporuna göre, kesin bir bilgi olmamakla birlikte, yabancılara toprak satışının serbest bırakılmasıyla 51.012 yabancı, toplam 47.240 adet taşınmaz satın almıştır. Satın alınan taşınmaz miktarı ise 272.871.200 metrekaredir.
Türk ortaklı alımlar, özelleştirmeler, şirket devirleri ve özellikle GAP bölgesinde kayıt dışı olarak yabancılara geçen taşınmaz miktarı ise bilinmemektedir.

Yabancıların taşınmaz satın almalarında dikkati çeken husus, bir bölgede koloniler halinde yerleşmeleridir. Bunun sonucunda Kalkan'da bir İngiliz mahallesi kurulmuştur. Kalkan ticaretinde söz sahibidirler. Fethiye Ölüdeniz civarında yaklaşık 4.000 konut yabancıların elindedir. Onlar da kayıt dışı turizm işletmeciliği yapmaktadır. Milli ekonomi zaafa uğratılmaktadır. Didim'in önemli bir kısmı yabancıların eline geçmiştir.

Elektrik ve su faturaları İngilizce olmuştur. Kendi bölgemiz Ortaca ve Dalaman ilçelerinde de İngiliz ve Alman mahalleleri vardır. Yabancıların koloni halinde yerleşim birimleri kurmaları ile misyonerlik faaliyetleri daha da kolaylaşmış ve yoğunlaşmıştır. İşsiz gençlerimize, para verilerek,kilisenin korumasına alınacakları, Avrupa'ya rahat gidip gelecekleri ve iş sahibi olacakları söylenerek,Hristiyanlaştırılmakta, yabancılaştırılmakta ve kendi milletine karşı
ajanlaştırılmaktadır.

Yabancılara toprak satışı ile bizim 'ikiz ihanet yasaları' dediğimiz, yasalar arasında çok yakın bir ilgi bulunmaktadır. Bilindiği gibi 2003 yılında iktidar ve muhalefet milletvekillerinin oylarıyla kabul edilen bu yasalara göre dilsel ve dinsel azınlık kavramları getirilmiş, azınlık kavramı genişletilmiş ve bir bölgede yaşayan azınlıklara kendi bölgelerindeki yer üstü ve yer altı kaynakları üzerinde hak iddia etme ve kendi kaderlerini tayin hakkı tanınmıştır.

Bu yasalara göre Türkiye, bu yükümlülüklerini yerine getirmediği taktirde yabancı ülkelerin askeri yaptırımları da dahil olmak üzere her türlü yaptırım ile karşılaşabilecektir .

Sayın yargıç; 'Toprak' bağımsızlığın ve egemenliğin adıdır. Toprağınız yoksa ne egemenliğiniz ne de bayrağınız olur. Oysa bugün Türkiye, dış borç faizlerini ödeyebilmek için, döviz karşılığında vücudunu satıyor. Türkiye aslında egemenliğini satıyor. Bundan daha büyük utanç olabilir mi?

Eğer biz yanlışsak, bütün bu satışlar doğru ise, o zaman soruyoruz: Kurtuluş savaşını biz neden yaptık, neden düşmanı Polatlı önlerinden çevirdik? Neden binlerce şehit kanı ile sulandı bu topraklar? Yabancılara toprak satışının toplumsal dokumuzu bozan, millet olma ve yurttaşlık bilincini zaafa uğratan olumsuz bir etkisi daha vardır.

Batılı emperyalistlerin baskılarıyla, Gümrük Birliği anlaşmalarıyla, yabancı tarım ürünleri karşısında perişan edilen, pancarına , tütününe kota konulan, toprağını ekemez hale gelen köylü çaresizlikten toprağını satışa çıkartır. Peki kim alacak? Komşusu da kendisi gibi.
Böyle olunca bu bereketli topraklar yabancıların eline geçiyor. Yabancılar oralara villalar yapıyor, kendi mahallelerini kuruyor. Bir de ana-kapı konuluyor. Türkler o mahallelere giremesin diye. Kapıya da bir Türk bekçi konuluyor.

Bizim insanımız önceden ekip biçtiği, çocuklarını yetiştirdiği bu topraklara uzaklardan bakıyor ve kendisini bahçıvan, eşini de çamaşırcı yapabilmek için o kapıya yöneliyor.
Milletin özgüveni köreltiliyor. Vatan kavramı, millet olma bilinci işte böyle yok ediliyor.

Sayın yargıç;
Bütün bunlar olurken aklımıza şu Afrika atasözü geliyor: "Önce bizim elimizde bereketli topraklarımız vardı, onların da elinde İncil.Gözlerinii kapayını Tanrıya dua edini dediler. Kapadık.Açtığımıda, bereketli topraklarımız onların oldu, bizim ise elimizde İncil kaldı."
Şimdi yukarıdaki soruyu tekrarlıyoruz:Bir Alman bahçesindeki direğe Alman bayrağını neden asar? Bu sorunun cevabi yukarıda anlatılanların tümüdür. Çünkü o Alman, bizim toprağı satın almakla, egemenliğimizi, haysiyetimizi her şeyimizi satın aldığını düşünmüştür. Orayı bir sömürge toprağı gibi görmüştür. Kendi milleti ile gururlanırken, bizim milletimizi çaresiz görmüş ve aşağılamıştır.

Fakat fena halde yanılmıştır. Alman bunu yapar da biz durur muyuz.? Gider o bayrağı indiririz. Nitekim öyle yaptık. Bin kere asılırsa, bin kere gider indiririz. Biz suç islemedik. Bir suçu ortadan kaldırdık. Bizim hiçbir millete düşmanlığımız yoktur. Hiç bir milletin bayrağı ile de sorunumuz yoktur. Egemenliğimizi, onurumuzu zedeleyen ve suç teşkil eden bir saldırıya karşı meşru müdafaa yaptık. O toprağın 'işgal edilmiş toprak' olmadığını gösterdik.

Milletimiz hoşgörü sahibi, misafirsever büyük bir millettir. Fakat yabancılar da şunu bilmelidir.
Bizim milletimiz ihanet yasalarını çıkaranlardan ibaret değildir. O nedenle nasıl ki su yüz dereceye geldiğinde kaynar ise, Türkiye'nin neresinde olursa olsun kanuna aykırı bir yabancı bayrak asılırsa, o bayrak derhal indirilir.

Milletimize söz veriyoruz. Bu teslimiyet son bulacaktır.Hiç kuşku duyulmasın ki; 'Milli bir hükümet kurulacak ve yabancıya toprak satışı durdurulacaktır.'

Sayın Yargıç;
Asıl biz şikayetçiyiz. Milli ekonomiyi batıranlardan, bizi borç batağına sokanlardan, hortumculardan, soygunculardan, vurgunculardan, Milli Bağımsızlığımızı
ayaklar altına alanlardan, onurumuzu çiğneyenlerden, Gümrük Birliği anlaşmalarını
imzalayanlardan, ihanet yasalarını çıkaranlardan, misyonerliği serbest bırakanlardan, halkımızı toprağını satmak zorunda bırakanlardan, vatan topraklarının satışını serbest bırakıp, milletimizi bu durumlara düşürenlerden asıl biz şikayetçiyiz.

O nedenle hakkımızda beraat kararı verilerek asıl sorumlu olanların cezalandırılmaları için dosyanın Cumhuriyet savcılığına iadesini talep ediyoruz. SONUÇ VE İSTEM ; Yukarıda sunulan nedenlerle hakkımızda BERAAT kararı verilmesini talep ediyoruz".

15 Kasım 2006 tarihinde yapılan bu savunmadan sonra Mahkeme Yüksel Sarı ve arkadaşları hakkında beraat kararı verdi".

Size aktarmak istediğim bu kadar.KKTC ile benerlik yok mu? Bir farkla şu sırada tüm KKTC'nin "Kıbrıs Birleşik Cumhuriyeti " oyunu ile Ruma tavla teslim edilmesine çaba harcanmakadır…

Ha bazı kendini ve haddini bilmezler de, Kıbrıs Milli Davasını savunan Milli Lider Denktaş, Hüseyin Macit Yusuf ve benim "Ergenekon'un Kıbrıs ucu" olarak tutuklanmamızı yazıp aleni ihbarcılık yapıyorlar. Kıbrıs Milli Davamızı savunan bizler hâlâ TMT Bayrağı altında olmaktan gurur duyuyoruz…Tıpkı Yüksel Sarı gibi…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.