Nutuk'tan ders alınmalı

Yayın Tarihi: 04/02/21 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Yaşanan acı deneyimlere ve gerçeklere rağmen hala daha anlaşılması zor bir tutumla, her koşulda BM parametreleri çerçevesinde müzakerelere katılmamızın savunulması anlaşılması zor bir tutumdur...

Hele sırf Rum, BM, AB kabul etmeyeceği gerekçesi ile iki devletli seçeneğin gündeme getirilmesine karşı çıkılmasının, kabul edilebilecek haklı bir tarafı olamaz.

Rum, ABD, BM ve AB’nin Kıbrıs Türk halkına dostça tutum içinde olmadığı, aksine aldığı tüm kararlar nedeniyle, bizi düşman kabul ettiği inkar edilemeyen bir gerçektir.

Bu gerçek nedeniyle, bize düşmanca davranan tarafların dayattığı ve kabul edebileceği çözüm seçeneklerinin yararımıza olması beklenemez.

Bize düşmanca davrananların dayattığı çözüme boyun eğmek, benimsemek ve savunmak, ilmiği kendi elimizle boynumuza geçirmeyi kabul etmektir.

Hele Rum kabul etmediği için, ayrı egemenliğe sahip olmamamızı istemek, barış ve çözümden yana olmak değil geçmişin karanlık dönemine götürülmemize yardımcı olmaktır.

Atatürk’ün ifade ettiği gibi: ‘Egemenlik verilmez alınır. Özgürlüğün de eşitliğin de dayanak noktası ulusal egemenliktir. Özgürlüğü elinden alınan bir ulus; ne denli zengin ve bolluk içinde olursa olsun, uygar insanların gözünde bir uşaktan daha iyi davranışa layık değildir.’

1878-1974 döneminde bize yapılanlar unutulmamalı. Bir ulus için; kendi devletine sahip olması, yöneticilerini kendi hür iradesi ile göreve getirip görevden alması, güvenlik endişesi içinde olmaması, özgür olması, başka ulusların hegemonyası altında olmaması, ulaşabileceği en onurlu ve en değerli mertebedir.

Hal böyle iken içimizdeki bazı kişilerin Rum’a, BM’e kabul ettirilemeyeceğimizi ileri sürerek, devletimizin tanıtılmasına, yaşatılmasına ve müzakerelerde iki devletli çözümü savunmamıza karşı çıkması, bana göre tarihe mal olacak hatalı bir tutumdur.

Anavatanın kurtuluş savaşına bakıldığı zaman, o dönemde de aynen bugün KKTC’de olduğu gibi bazı seçkin ve aydın denen kişiler (!); bağımsızlık istemenin hamaset hayalperestlik ve  maceraperestlik olduğunu, bunun yerine Fransa, İngiltere, İtalya ve ABD gibi emperyalist devletlerin istekleri doğrultusunda hareket edilmesini ve onların gücendirilmemesini  savunuyordu. (Bak Nutuk)

Ancak Ulu önderimiz Atatürk, ulusal egemenliğe dayalı kayıtsız şartsız, bağımsız bir Türk devleti kurmayı tercih etti. Teslimiyeti onursuzluk gördü, çok zor koşullara rağmen emperyalist ülkelere boyun eğmedi.

Atatürk bu düşüncesini ‘Nutuk’ta şöyle açıklamıştır:

‘Yabancı bir devletin koruyup, kollayıcılığını kabul etmek, insanlık özelliklerinden yoksunluğu, güçsüzlüğü ve miskinliği itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de bu seviyesizliğe düşmemiş olanların isteyerek başına yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. O halde ya özgürlük ya ölüm! İşte kurtuluş isteyenlerin parolası bu olacak.’

Halen KKTC de olduğu gibi ,geçmişte anavatanın kurtuluş savaşı döneminde, emperyalist devletleri memnun edecek şekilde hareket edilmesini  savunanlara da şöyle karşılık vermişti:

‘İstikbali için ölümü göze alan bir ulus, insanlık haysiyet ve şerefinin gereği olan bütün fedakarlığı yapmakla teselli olur ve hiç şüphesiz, esirlik zincirini kendi elleriyle boynuna geçiren miskin, haysiyetsiz, bir ulusa bakarak dost ve düşman gözündeki yeri bambaşka olur.’

Bizi düşman kabul edenlerin kabul etmeyeceğini ileri sürerek iki devletli çözüm istemememizi savunanlar, Ulu önderimiz Atatürk’ün  ‘Nutuk’unu okumaları ve o çok olumsuz koşullarında bile teslimiyeti kabul etmemesinden ve  en güçlü devletlerine karşı mücadele ederek, başarıya ulaşmasından ders almalı.

Devletimizin Anavatan dışında tanınmamış olmasına karşın, dünyadaki bir çok ülke halkından çok daha iyi durumdayız. Hal böyle iken gerçekleşmeyeceği aşikar olan hayali beklentilerle devletimizden, özgürlüğümüzden vazgeçmemiz ve Rum çoğunluğun egemenliği altına girme onursuzluğunu içimize sindirmemiz, geri dönüşümsüz felaket olacaktır.

Üstelik devletimizden, özgürlüğümüzden vazgeçmekle, halen içinde bulunduğumuz koşullardan daha iyiye değil, daha kötüye götürüleceğiz. Üstelik, güçlü destekçileri olan Rum-Yunan ikilisinin olası çözümden sonra ENOSİS idealinden vazgeçmeyeceği ve geçmişteki acıların tekrarlanacağını tahmin etmek için kahin olmaya da gerek yoktur.

İşte bu nedenle güvenli geleceğimiz için, bizi düşman kabul edenlerin dayattığı, birleşme-federasyon gibi ENOSİS’e sıçrama tahtası olarak kullanılabilecek ara çözümleri değil, ilelebet bozulmayacak iki devletli çözümde hep birlikte ısrarcı olmalıyız.

İki devletli çözümün engellenmesi durumunda, tüm ilgili taraflara, dış ve savunmada anavatana bağlı özerk yönetim seçeneğine yöneleceğimizi bildirmeliyiz.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.