Ölenler ve ayrılanlar konuşmaz…

Yayın Tarihi: 05/04/21 07:00
okuma süresi: 7 dak.
  • Bu nedenle dostlar Bir zamanlar Kıbrıs Filmini eleştirirken bu kadar acımasız olmayın. Karısından, kocasından, çocuklarından bir daha buluşmamak üzere ayrılan insanlara saygınız olsun.
  • Bu Film sadece tüm bunları bir kez daha hatırlattı herkese, herkes bir şeyler söyledi kendince ama iki grup insan sustu bu film karşısında; Birincisi bu savaşta ölenler, ikincisi de savaşta sevdiklerini kaybedenler.
  • Ve yeri gelmişken şunu da söylemek lazım, O bazılarının nefret ettiği Türk askeri, yalnızca Rumlar tarafından katledilen Kıbrıslı Türkleri değil, Faşist Rumlar tarafından öldürülen Sosyalist Rumları da kurtarmıştır. Rum sevici kardeşlerimiz bunu da unutmasın…

Aslında Cuma günü yazmam gereken bir yazıydı bu. Bir zamanlar Kıbrıs filmine yönelik ülke genelinde sayıca az ama yine her zaman olduğu gibi yüksek sesle tepki gösterenlerin neden olduğu gürültü. Filmin değerlendirmesine geçmeden önce hayatım boyunca hep şaşırdığım ama artık alıştığım bir anımı anlatmak istiyorum. Yıl 1999; henüz gazeteci bile değilim. Radyo-Televizyon- SİNEMA bölümü öğrencisiyim ve harçlığımı çıkarabilmek için bir gazetede yarı zamanlı çalışıyorum. Muhabir diyelim denirse...

Bir gün amirim diyelim adını vermeyelim zira çok saygın birisidir kendisi sözüm ona; yanıma geldi ve bana dedi ki “her sabah Ezan sesiyle uyanıyorum ve bundan çok rahatsızım. Sabah ezanının daha kısık sesle okunması yönünde bir haber yap ve bu konuyu eleştir”.

Yaşım 19. Yenicami Camisinde zaman zaman müezzinlik yapıyorum. Rahmetli Hacı Galip Hoca var, çok yaşlı. Akşamları gidip ona yardım ediyorum. Öte yandan Adam gelmiş bana Ezan aleyhine haber yap diyor. Tam bir çelişki. Nasıl yapayım diyorum kendi kendime, ben Ezan okuyan genç bir çocuk ve Ezan aleyhine haber yapmam isteniyor.

Yapmadım! Amir diyelim adını vermek istemediğim kişiye. Birkaç kez geldi gitti ve “yapmayacaksın değil mi?” dedi.

“Evet yapmayacağım kusura bakmayın, yapamam, başka bir arkadaşa verin bu görevi lütfen” dedim. Söylendi ve gitti.

HERKES FİLM ELEŞTİRMENİ OLDU

Yaş 19’du şimdi oldu 41 ve fark ettim ki ezan sesinden birçok insan rahatsız, çünkü ülkede hatırı sayılı bir kesim ateist, hatırı sayılı bir başka kesim de deist ve daha da önemlisi kendini Müslüman olarak tanımlayanların önemli bir kesiminin de dinle yakından uzaktan alakası yok.

Bunu anlayınca artık insanların ezan sesinden rahatsız olmasını kafaya takmamaya başladım. Haliyle yaş büyünce olgunlaşıyorsunuz. Herkese saygım var kimse yanlış anlamasın. Herkesin inancı kendisine, bu işler kısmet işidir, kısmetinde olan alır. Aynen ömrümüz belli bir süreye bağlı olduğu gibi.

Bir zamanlar Kıbrıs filmine gelelim ve bu konuyla bağlayalım; birçok yerden birçok farklı eleştiri geldi. Bu eleştirilerin çoğu duygusal tepkilerdi aslında. Ben sinema mezunuyum. Bir Filmin, Film eleştirmenleri tarafından eleştirilmesi makbuldür benim için. Sıradan vatandaş da, tarihçi de eleştirebilir tabii ki, önemsizdir de demiyorum.

Her eleştiri önemlidir ama kimseye kızmadan bir tavsiye “bunun bir film olduğunu unutmadan eleştirin”.

DUYGUSAL VE NEFRETSEL ELEŞTİRİLER

Yazının başında ifade ettim, filme yapılan eleştirilerin önemli bir kısmı duygusal, zaten duygusal olduğu için neredeyse nefret barındırıyor, aşırı bir öfke yükü var eleştirilerin. Çünkü bu Filmin propaganda amaçlı yapıldığı açık ve belli. AK Parti Hükümetini sevmeyenlerin aslında bir tür dışa vurumu bu eleştiriler, yoksa Yönetmen Derviş Zaim, Gölgeler ve Suretleri çektiğinde böyle tepkiler hiç olmamıştı.

Tarz farklıdır ama konu aynıdır; Kıbrıs Türk Halkının, Rumlar tarafından uğradığı zulüm.

Bu film de genel anlamda bunu anlatıyor ama Cumhurbaşkanı Erdoğan’dan nefret edenler, bu nefretten dolayı bu filmi Steven Spielberg bile çekse yine bu duygusal tepkiyi gösterecekti.

Kimseden kimseyi sevmesini bekleyemeyiz, ben beklemem ama tepki yanlış yere gidiyor onu söylemek lazım.

Bu film Kıbrıs Türk halkının yaşadığı tarif edilmez acıları anlatıyor, duygusal eleştiri yapanlar buna saygı duymalı.

Ve yeri gelmişken şunu da söylemek lazım, O bazılarının nefret ettiği Türk askeri, yalnızca Rumlar tarafından katledilen Kıbrıslı Türkleri değil, Faşist Rumlar tarafından öldürülen Sosyalist Rumları da kurtarmıştır. Rum sevici kardeşlerimiz bunu da unutmasın...

TRAVMALAR İÇİNDE BİR TOPLUM

Savaş sonrası psikoloji diye bir şey vardır, biz Kıbrıslı Türkler tam da bunu yaşıyoruz. Hemen hemen her hareketimizde ve her tepkimizin altında bu yatır. Savaş yıllarında bu halkın, Rumlar yüzünden yaşadığı korkuyu, ayrılığı, vahşeti onlarca insandan dinledim. Bu insanların bir kısmı öldü bir kısmı hayatta.

1955-1974 arası dönemin konuları her açıldığında uzun uzun anlatılır ve bu anlatılanlardan anlarsınız ki o travmayı hala atlamadı kimse.

Ben kendi annemden örnek vereyim, kendimi bildim bileli anam zaman zaman Rum askerlerinin köylerini bastığını rüyasında görür. Bu travma onlarla yaşayıp son bulacak.

Birçok Kıbrıslı Türk bu travmalarla yaşıyor.

Bu nedenle dostlar Bir zamanlar Kıbrıs Filmini eleştirirken bu kadar acımasız olmayın. Karısından, kocasından, çocuklarından bir daha buluşmamak üzere ayrılan insanlara saygınız olsun.

Bu Film sadece tüm bunları bir kez daha hatırlattı herkese, herkes bir şeyler söyledi kendince ama iki grup insan sustu bu film karşısında; Birincisi bu savaşta ölenler, ikincisi de savaşta sevdiklerini kaybedenler.

Allah sabır versin bu insanlara...

Saygı dostlarım... Saygı…

***

Günün Sözü

“Biz aslında savaş için değil, barış için, yalnız Türklere değil, Rumlara da barış getirmek için Adaya gidiyoruz.”

Bülent Ecevit

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Gökhan ALTINER yazıları