İnsanlık birikimi

Yayın Tarihi: 29/05/23 12:00
okuma süresi: 5 dak.

Kitap okur, Paris'in gezilecek yerlerini öğrenirsin...
Kitap okur
, sarmısağın faydalarını öğrenirsin...
Kitap okur
, başka bir lisan öğrenirsin...
Beceri, tahlil, analiz için çevrilir kitabın sayfaları...

Buradaki temel amaç "bilgi" edinmektir.
Elde ettiğin bilgiyi
de çeşitli şekillerde ve çeşitli alanlarda kullanırsın...

Kültürlü olmak ise, düzeydir, seviyedir...
Edindiğin bilgileri
, deneyimleri ruhunun içinde damıtır, içselleştirirsin...
Kısacası "kendi"ni geliştirmek için "kendi"
ne eklemlersin bilgiyi ...
Çünkü asıl öğe, bellek değil, ruhtur...

Çünkü ruh
; sevgi, koruma, değer bilme, neşe,
ve mutluluk gibi değerlerin kaynağı olan şeylerin,
neler olduğunu anlayabilmemiz için,

değerli ipuçları yollayan benliğimizin bölümüdür.

Biliniyor ki,

kişinin kazandığı kelimelerin hepsine kelime hazinesi,

ya da dağarcık deniyor.
"İnsan" olan kişi de,

"insanlık birikimi" bilgisine sahip olan kişidir.

İşte bu rayından çıkmış düzeni,

tekrar rayına oturtacak insanların,
kişisel çıkar amacını aklamak,

onu kamu yararı(ymış) gibi,

ısıtıp ısıtıp önümüze koymaktan ziyade,

"kendinden içeru" bir  hazinesi olmalı.
İşte o hazine de "insanlık birikimi"dir..

Çünkü insanın bütün eylemleri "değerler" tarafından yönetilir...

Bugün sizlerle Mevlana Celaleddin-i Rumi’nin,

alttaki hazine değerindeki deyişlerini paylaşmak istedim: 

"Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum.
Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.

Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.
                                                                             

Yaşamayı öğrendim.

 

Doğumun, hayatın bitmeye başladığı an olduğunu;
Aradaki bölümün,

Ölümden çalınan zamanlar olduğunu

Öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını,
Zamanla barışılacağını, zamanla öğrendim...

İnsanı öğrendim.

Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanın içinde
İyilik ve kötülük bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı olduğunu,
Sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
Öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu

Öğrendim.

 

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için

Önce çevreni aydınlatabilmek gerektiğini          

Öğrendim.

 

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini.
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin, bolca üretmek kadar
Önemli olduğunu

Öğrendim.

 

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asıl yürüyüşün kalabalıklara karşı olması gerektiğine vardım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin

Kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu

Öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
Gerçek namusun, günah elinin altındayken,

Günaha el sürmemek olduğunu

Öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının, yemeğe olduğu kadar,

Hayata da lezzet kattığını

Öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
Ama sadece bazılarının hayatı tadacağını

Öğrendim.

 

Ben dostlarımı ne kalbimle nede aklımla severim.
Olur ya...
Kalp durur...
Akıl unutur...
Ben dostlarımı ruhumla severim.
O ne durur, ne de unutur..."

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Prof. Dr. Mehmet ÇAĞLAR yazıları