Ich Bin 'Ein' Berliner!

Yayın Tarihi: 06/11/19 07:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Tarih 23 Haziran 1963…

Rahmetli ABD Başkanı John F. Kennedy, çepeçevre kuşatılmış ve ikiye bölünmüş halde bugün dünya sahnesinde bulunmayan Doğu Almanya topraklarında bulunan Berlin kentinin batı tarafında o meşhur konuşmasını yapar.

Ondan sadece 5 ay sonra, 22 Kasım günü, bence faili hâlâ da daha meçhul bir suikaste kurban giden Kennedy, konuşmasının bir noktasında komünist dünyaya meydan okuyan şu cümleleri kurar: "Ich bin ein Berliner…"

"Ben de bir Berlinliyim" anlamına gelen bu sözler ile Başkan Kennedy, kuşatma altına bulunan 450 bin Batı Berlinliye destek vermek bir yana, Batı Berlin'i, komünistlerin tehdidine karşı direnen serbest dünyanın kalesi olarak nitelemektedir.

Ancak kurulan cümlenin Almanca olarak büyük bir gramer sorunu vardır.

Çünkü Kennedy, cümlenin içine 'ein' kelimesini koyduğu için ettiği kelam "Ben bir Berlin donutuyum" anlamına gelmektedir! 'Berliner' kentte Amerikan askerlerinin çok sevdiği donuta (tatlı çörek) yine onların taktığı addır.

Bu da o sıralarda bolca atıştığı, Küba füze krizi sırasında nükleer savaşın eşiğine geldiği Sovyet Lider Nikita Kuruşçev'in kendisiyle dalga geçmesine yol açar: "Evet John, sen bir donutsın!"

Esasında Kennedy, o cümleyi "Ich bin Berliner" şeklinde telaffuz etseydi, Almanca grameri açısından sorun kalmayacaktı ancak bu büyük fenomene rağmen konuşması tüm dünyaya dalga dalga yayılır ve bir özgürlük mottosu haline dönüşür.

İşin doğrusu, Kennedy'nin ya da bilinen kısaltması ile JFK'in dile getirdiği bu "bir yere ait olma hali" Roma imparatorluğundan miras kalan bir söylemdir.

"Ben bir Romalıyım" lafı, zamanında dünyanın en büyük imparatorluklarından birisi olan Roma İmparatorluğu'nun tüm coğrafyalardaki "birlik ve beraberliğine" atfen edilirdi ve yüzyıllar sonra hafif bir evrilme ile "Roma'da Romalılar gibi davranalım" şeklinde de hâlâ daha sıkça telaffuz edilir.

Konuyu dağıtmadan, JFK'in konuşmasına dönecek olursak, hem başkanın ziyareti hem de bu şekilde konuşma yapmasının sebebi, 13 Ağustos 1961'de yapımı tamamlanan, kenti ortadan karpuz gibi bölen ve bir utanç abidesi gibi duran ünlü Berlin Duvarı'na muhalefet etmektir.

1945 yılından yapımının tamamlandığı 1961 yılına kadar 3 milyon Doğu Almanın batıya kaçmasına engel olamayan Doğu Almanya ve Sovyetler, çareyi kenti yaklaşık 150 kilometre uzunluğu ile bölen duvarı yapmakta bulurlar.

Kısa sürede, Doğu ve Batı blokları arasında devam eden 'soğuk savaşın' en büyük sembolü haline gelen duvar, devreye girdiği günden yıkıldığı 9 Kasım 1989 gününe kadar sadece Berlin'i ve iki bloğu bölmekle kalmaz, yaklaşık 250 kişinin de kaçma girişimi sırasında vurularak öldürülmesine neden olur. Bu arada duvara rağmen, kaçmayı başaranların sayısı 100 bin olarak tahmin edilmektedir.

Ancak o gün Doğu Berlin yönetimi tarafından artık dayanılmaz hale gelen halk baskısı sonucu yapılan "Doğu Almanlar,

Batı Berlin'i ziyaret edebilir" duyurusu her şeyin sonu olur.

Duyurunun ardından bir anda binlerce Doğu Berlinli duvara sökün eder. Aynı şekilde Batı Berlinlilerin de çağrıya uymasının ardından duvarda buluşan iki kardeş halkın kavuşması tarihe mal olan, insanlık tarihinin en önemli kırılma anlarından birine tanıklık eden, büyük bir özgürlük efsanesidir.

"İyi de bunlardan bize ne?" diyenleriniz için sözü fazla uzatmadan bağlayacak olursam, artık kaderin garip bir cilvesi mi, yoksa Genel Sekreter Antonio Guterres'in "tarihten ders alalım" mesajı vermesi mi bilinmez, Kıbrıs sorunu 25 Kasım günü Berlin'de bir kez daha masaya yatırılıyor.

Üçlü zirvenin ilan edilmesinden önce, gerek BM gerekse de liderler tarafından "Avrupa'nın bir kentinde yapılacak" bilgisinin verilmesini sürekli bir şekilde "neden Avrupa'nın bir şehri? BM'nin merkezi Cenevre'de, o zaman orası olması gerekmez mi?" diye defalarca sorguladığımı hatırlıyorum.

Bence, meğer Guterres Amcam sıkı felsefe ve tarih takılan, kaderin cilvesine inanan, benim gibi çözüm işaretleri arayan birisiymiş.

Yoksa neden Berlin?

Paris'in, Londra'nın, Amsterdam'ın suyu mu çıktıydı?

Niye Berlin?

Dünyanın Lefkoşa'dan önceki bölünmüş son başkenti olduğu için mi?

Bu durumun "Bakın bunlar da bölünmüştü, çok acılar çektiler. Sonra akılları başlarına geldi birleştiler ve bu korkunç refah ortaya çıktı" demekten başka anlamı olabilir mi?

Neden Berlin, neden?

Yoksa Merkel genaplam da mı işin içinde bu kez?

Sakın o da giderayak "Şişman kadın şarkısını söylemeden hiçbir şey bitmez" lafını hayata geçirme amacında olmasın?

Sakın "Getir onları Antonio, bir de ben okuyup üfüreyim" demiş olmasın?

Ah Guterres Amca ah…

En büyük işareti sen verdin işte…

"O duvar gitti, şimdi sıra bu duvarda" dedin…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları