Alternatif matematik…

Yayın Tarihi: 04/01/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Çok sevdiğim birisi önerdi, izledim, çarpıldım.

'Alternative Math- Alternatif Matematik' isimli 10 dakikalık kısa filmden bahsediyorum.

2017 yılında David Maddox tarafından yazılıp yönetilen filmin, katıldığı festivallerde toplam 15 ödül kazanmasını bir kenara koyacak olursak, basit bir matematik öğretmeninin nesnel bir hakikat olan '2+2'nin 4' etmesini savunduğu film, kısa sürede içinde yaşadığımız yeni döneme, biraz abartılı da olsa son derece sıkı bir örnek oluşturuyor.

2016 yılında Oxford Sözlükleri tarafından yılın kelimesi seçilen ve "nesnel hakikatlerin belirli bir konu üzerinde kamuoyunu belirlemede duygulardan ve kişisel kanaatlerden daha az etkili olması durumu" anlamına gelen 'post-truth' ya da 'post-hakikat' döneminin ne demek olduğunu içine hafif komedi katılarak çarpıcı bir şekilde anlatan film, bir ilkokul öğrencisinin, basit bir matematik testine verdiği yanlış cevaplar üzerinden başlıyor. 

"2+2=22, 3+3=33…" şeklinde sorulara cevaplar veren öğrencisine, bunların yanlış olduğunu önce sözle, sonrasında ise, kalemleri bir araya getirerek anlatan öğretmen (Mrs. Wells), çocuğun anlamasını bir kenara bırakın, kendisine tepki göstererek sınıftan ayrılışını şaşkınlık içinde izler.

Ertesi gün, çocuğun süslü ebeveynleri de okula gelir. Öğretmen de düzgünce durumu anlatır. Sonra da "oğlunuz (Dani) 2+2'ye 22 diye cevap verdi. Ve bu yanlış bir cevaptır" der. Bunun üzerine Anne-Baba, öğretmene "kime göre?" diye sorunca da, öğretmen "matematiğe göre" der.

Yani, yukarıda belirttiğim gibi, post-hakikat döneminde, popülizmle yoğrulmuş bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olan beyinlerin kapıldığı neo-liberal akımların büyüttüğü 'bireyselci' ebeveynlerin kendileri gibi hadsiz olan çocukları, elbette, nesnel gerçeklerden uzak olabilmektedir.

'Benim paşam her şeyi bilir' ya da  'benim sultanım çok zekidir' mıymıntılığı içinde çevremizde çokça karşılaştığımız bu tiplerin esas akıl ve izan ölçüsü çoğu zaman ekonomik refah durumu olarak ön plana çıkmaktadır.

Haliyle, öğretmen ile anne baba arasında şiddete varan bir tartışma çıkar ve olay okul müdürüne şikayet edilir. Anne-baba, çocuklarının 'serbest düşünceye sahip yaratıcı' bir akıl olduğunu iddia ederken öğretmen basit bir genel hakikat olan matematiğin doğruluğunu iddia etmektedir. Bir ara anne-babanın, matematik öğretmenine 'dogmatik bilgiler öğretiyorsun' demesi ayrıca ironiktir.

Neyse, konu okul müdürüne giderken, matematik bilimini arkasına alan öğretmen aslında rahattır.

Ancak okul müdürü öğretmenden yana değil, ebeveynlerden yana tavır alır ve öğretmenden özür dilemesi istenir, o reddeder.

İşin fenası, öğretmen-müdür diyaloğu sırasında, öğretmenin de matematik bilmediği ispatlanır.

Sonrasında işler daha da büyür ve ertesi gün, okulun önünde, matematik öğreten bir öğretmen aleyhine, öğrettiği şeylerin yanlı ve yanlış olduğu gerekçesiyle bir gösteri yapılır, linç girişiminde bulunulur.

Olay o noktadan sonra önce yerel basının ardından da ülke basınının gündemine gelir.

Haber 'aktivist öğretmene tepki' diye servis edilir, CNN'lere kadar çıkar.

Konunun ne olduğundan çok, olayın ne olduğuna bakılmakta, basit, evrensel bir matematik bilgisi, birilerinin kendi yorumu ve bakışı yüzünden tartışma altına alınmakta, iş 'özgürlük' üzerinden yorumlanmaktadır.

Yani, şöyle diyeyim, özgürlük adına 2+2=22 edebilmektedir!

Bu noktada, filmi izlerken, aklıma hastanede saldırılan doktorlar, mahkemelerde linç edilmeye çalışılan savcıların yanı sıra, gerçek olaylar üzerinden tarihi hakikatları anlatmasına rağmen linç edilen siyasilerimizin geldiğini buraya not edeyim.

En sonunda bakanlık yetkililerinin önüne çıkartılan öğretmene "Bu fiyasko, bu isyana nasıl sebep oldunuz?" diye sorulduğunda, o ana kadar bir şekilde haklı bulunacağına inanan öğretmenin verdiği cevap çarpıcıdır: "Ben sadece 2+2'nin 4 ettiğini öğretiyordum…"

Sonuçta öğretmen önce askıya alınır, ardından da işten çıkartılır.

Ancak filmin sonundaki bir sahne, bu sinir bozucu 1 haftanın anlatıldığı hikayenin hem doruk noktasıdır hem de sinirden deliye dönen benim gibi izleyiciler için çok zekice bir rahatlama sahnesidir.

Elbette, sizlere sürpriz olsun diye buraya yazmayacağım…

Kendi alanımdan konuşacak olursam, içinde yaşadığımız post-truth çağında, nesnel gerçeklerin çarpıtılması ve bununla birlikte, kamuoyunun bu yönde gerçek dışı yönlere çekilmesi basın dünyasının da ayrı bir gerçeğidir. Hatta basın, bu manipülasyonlardaki en büyük enstrümandır.

O zaman bu yönde bir soru sorarak makaleyi bağlayayım: Bir haberin ya da röportajın başlığını konteksten kopartıp çarpıtarak kamuoyunu yönlendiren gazeteci mi suçludur yoksa, o çarpıtılan haber ya da röportajın sadece başlığını okuyarak kanaat getiren okuyucu mu?

Bunun cevabı sanırım içinde yaşadığımız toplumun kültür seviyesi ile doğru orantılıdır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları