Tayvan ve KKTC…

Yayın Tarihi: 16/01/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

1949 yılında Çin iç savaşı sonunda mağlup olup, Tayvan adasına kaçan Çin Milliyetçi Partisi (Koumingtag)'ın üyelerinin kurduğu Çin Cumhuriyeti'nde hafta başında yapılan seçimleri ikinci kez Tsai Ing-wen kazandı.

Çin Cumhuriyeti, ya da bilinen adıyla Tayvan, kurulduğu günden beri başlarda toplam 23 ülke, şimdilerde 15 ülke tarafından resmen tanınan (bazı tanıyan ülkeler tarih olduğu için sayı düştü), 1971'de ise, Çin Halk Cumhuriyeti'nin baskıları sonucu BM'den çıkartılan bir ülke. Detay vermek gerekirse, o güne kadar Çin adına BM'de olan devlet, o gün gelişen bir takım olaylar (Rus-Komünist Çin gerginliği) nedeniyle kuruluştan çıkartıldı ve yerine bildiğimiz Çin Halk Cumhuriyeti alındı.

Çin Halk Cumhuriyeti, kuruluşundan bu yana Tayvan'da hiç egemen olmamasına rağmen söz konusu ada ülkeyi, Pekin'e, yani kendine bağlı olarak kabul ediyor. Demokratik bir cumhuriyet rejimi ile yönetilen ülkeyi sık sık silah zoruyla işgal etme tehdidinde de bulunan Çin, kendi ile ilişkide olan ülkelere Tayvan'ı bağımsız bir ülke olarak kabul etmeme şartı getiriyor. 'Bir Çin-One China' doktrini üzerinden yapılan bu tehditler, şimdiye kadar iki ülke arasında ciddi bir durum yaratmasa da, özellikle son 3 yıldır Çin'in ada etrafında konuşlanması sebebiyle tedirginlik yaratıyor. Buna bir de Hong Kong'da yaşanan olaylar eklenince, bu tedirginlik daha da büyüyor.

Ancak gelinen noktada, ne Çin tehdidi ne de diğer baskılar Tayvan'ın dünya ile bağlantısını engellemiş değil.

Çin Taipei'si (Çin Tayvan'ı) adı altında uluslararası kuruluşlara üye olmayı başaran Tayvan, bu sayede günümüzde ABD ve AB ülkeleri de dahil, toplamda 47 ülke ile ekonomik ve kültürel ilişkilerini sürdürmektedir.

Misal, Almanya, Tayvan ile ilişkilerini ülkede bulundurduğu bir enstitü sayesinde sağlamaktadır.

Tayvan'ın işte bu şekillerde kurduğu ilişki modeli ortaya kişi başı yıllık 38 bin Dolarlık bir geliri ve yaklaşık 1 trilyon Dolarlık bir ekonomiyi çıkarmış durumda.

Neden mi Tayvan'ı yazıyorum? Kıbrıs sorunu içinde 1 milyon kez duyduğumuz ama bir türlü hayata geçirilemeyen 'Tayvan modeli çözüm' masalları yüzünden.

Neyse, güncel devam edelim, seçimi kazanan ve bir kadın olan Tsai Ing-wen, seçimlerden sonra konuştuğu BBC'de, "Çin bize artık saygı göstermeli" diyor.

63 yaşındaki bu tatlı kadın mülakatında başka çarpıcı bir şey söyleyerek "Bizim kendimizi bağımsız bir devlet olarak ilan etmemize gerek yok. Zaten bağımsız bir devletiz ve kendimize Çin Cumhuriyeti Tayvan diyoruz" ifadelerini kullanıyor.

Ayrıca, Çin Halk Cumhuriyeti'nin son yıllarda, Tayvan içine de sızıp taraftar bulduğu şekliyle, 'Bir Çin' doktrininin seçimlerde büyük bir mağlubiyet aldığını da anlatan Tsai Ing-Wen, "Artık muğlaklık bitti. Çin ile aramızdaki bu statükoya artık saygı duyulmalıdır. Gayet iyi bir demokrasimiz, sağlam bir ekonomimiz var ve Çin bize saygı göstermelidir" diyor.

Peki, gelelim bizim 'Tayvan'a…'

Bir kere model olarak düşündüğümüzde, iki örnek arasında ne tarihsel, ne kültürel ne de ideolojik bir benzerlik vardır.

Ama ille de zorlayacak olursak, 1964'te, Rumlara göre bizim terk ettiğimiz, bize göre ise onların bizi paketlediği ortak Cumhuriyetten ayrılma durumuna benzer diyebiliriz.

Ancak benzemeyen şey, Tayvan'ın, bizim gibi yapmayıp, kendi yağında kendi ciğerini kavuracak bir noktaya gelmesi için başka bir ülkenin hamiliğine ihtiyaç duymamasıdır diyebiliriz.

Elbette, işin içinde Amerikan parmağı vardır ancak, bu ilişki modeli, bizimle Türkiye arasında kurulmuş olan gibi bir şey değildir.

Dolayısı ile varacağım nokta şudur: Seçimlerde aday olanların sık sık papağan gibi tekrarladıkları üzere, 'KKTC kendi ayakları üzerinde durmalıdır' denmektedir.

"Kendi kaynaklarımızı kullanalım" denildiğinde, "Türkiye karşıtlığı" ile suçlananların gırla olduğu bu coğrafyada, "Kendi ayakları üzerinde durma" istenci ne karşıtlığıdır peki?

"Kendi suyumuzu kullanalım" mademki bu Türkiye karşıtlığına denktir, o zaman "Kendi kaynaklarımızla kendi giderlerimizi karşılayalım" demek, "Paranı istemeyiz" demek değildir de nedir?

Kendi ayakları üzerinde durma söylemi, Türkiye'den para almadan denk bütçe oluşturma, kendi kaynakları ile kendine yeter anlamına gelmiyor mu? O zaman bağımlılıktan kurtulma anlamına gelen bu istekte, bağlı olunup kurtulmak istenen ülke kimdir? Uganda olmadığına göre Türkiye'dir.

Yoksa öyle, Rumlardan kurtulmak istenip de aslında Türkiye'den kurtulma gizli ajandası içinde hareket edip, bir de üstüne dönüp, bunu savunanları, "Bu ülke kendine yetmeli" diyenleri Rumcu ilan etme, kusura bakmayın ama büyük saçmalıktır.

Dolayısı ile madem Tayvan gibi olalım, ya da ona benzer bir model bulalım hayali içinde yaşıyorsunuz, o zaman sizlere 2011 Kosova kararını öneriyorum.

O kararı da alıp, La Hey'e Adalet Divanı'na gidip tek bir soru soralım…

Aynen Kosova'nın yaptığı gibi…

"KKTC'nin tek taraflı bağımsızlık ilanı uluslararası hukuka uygun mu?"

Verilecek olan cevaba göre bakarız artık…

Yoksa öyle 'federasyon öldü' diye yeri göğü inletip,  ‘Hadi Tayvan olalım, AB çatısı altında iki devlet olalım, Monaco olalım’ demek kolaydır.

Lafı bırakın o zaman, işi pratiğe dökün de görelim bakalım…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları