İçimizdeki İrlandalılar...

Yayın Tarihi: 15/02/20 07:00
okuma süresi: 7 dak.

"Bardaktan boşanırcasına yağmur yağmaktadır.

Barın dışındaki büyük su birikintisi önünde, elinde tutmakta olduğu sopasının ucundaki ipi suya sarkıtmış vaziyette sırılsıklam yaşlı bir İrlandalı durmaktadır.

O sırada yoldan geçmekte olan bir beyefendi yaşlı adamın bu çaresiz durumu görünce durur ve ona sorar:

"Ne yapıyorsun?”

"Balık tutuyorum" diye yanıtlar yaşlı adam.

Yaşlı adamın bu haline bayağı üzülen beyefendi,

"Yağmurda kalma, içeri geçelim ve benimle bir şeyler iç..." teklifinde bulunur.

Barın sıcaklığında, viskilerini yudumlarken, beyefendi, yaşlı adama biraz ukalaca, "Bugün kaç tane yakaladın?"  diye sormaktan kendini alamaz.

Yaşlı adam bıyık altı gülerek yanıtlar: "Sen sekizincisin…"

Bizim siyasetimizin içinde bulunduğu teorik ve pratik boyut işte tamda bu eski İrlanda fıkrasında anlatıldığı gibidir.

Sittin senedir aynı vekilleri, aynı parti başkanlarını ve aynı bürokratları tepemizde görmemiz bundandır. Onların uzantıları olan çoğu sendika ve sivil toplum kuruluşlarında gördüğümüz yüzler de İrlandalı yaşlı balıkçının oltasına atlayanların eseridir. 

Çünkü bu fıkrada anlatılan yaşlı adam siyasetçilerimiz ve onların bayat söylemlerini, oltaya düşüp viski ısmarlayan kibirli beyefendi de, acıyıp oy veren bizleri temsil etmektedir.

Yoksa 1983'te kurulan, dünya tarafından tanınması yasaklanan, bir arpa boyu yol gidilmeyen, her türlü şekilde bir alt yönetim olan bu devletin, Kıbrıs sorunu çözümü için kullanılan argüman olan 'iki devletli çözüm' modelinin bir tarafı olabileceği masalı nasıl iş yapar?

Daha güncel sorayım: asla gerçekleşmeyecek olan bu modelin yeni süsü olan AB çatısı sosu ile sunulması nasıl iş görür?

Göremez diyemiyorum çünkü İrlandalı yaşlı ve tinyoz balıkçıya inanıp ona viski ısmarlayanımız maalesef hâlâ daha çok fazladır.

1980 ve 1990'ların statükosundan kalan ayrılıkçı söylemleri yeni ve gerçekçi bir çözümmüş gibi önümüze koyan içimizdeki bu İrlandalılar her seçimde olduğu gibi yine aynı oltaları atmakta ve yine aynı köşe başlarında beklemektedir.

Örnekleyerek gidecek olursak, mesela geçen hafta büyük tantanalarla İngiltere'ye giden ve oralarda oltasını atan Başbakanımızın muzaffer bir kumandan edasıyla indiği Ercan'da yaptığı basın toplantısında dile getirdiği "Direkt uçuşlar mümkündür" şeklindeki ifadeleri vardır.

Onun uçaktan indiği dakikalarda İngiliz Dışişleri tarafından hali hazırda yalanlanan bu konu yine de onu durdurmamış, 'uçuşlar mümkündür' diye konuşmaya devam etmiştir çünkü atılacak olan olta budur. Federasyon öldü, direkt uçuşa geçiyoruz!

Ben ise Başbakanın ulu önderlerinin başımıza sardığı ABAD kararlarını düşündüğümde, 1991'de Avrupa Adalet Divanı'nda açılan o davada kendini savunma zahmetine bile girmeyen kafaları hatırlıyorum, ama şaşmıyorum.

1991-1994 arası, İngiltere'nin bizzat telkin ettiği şeyi yani "gelin kendinizi savunun" demesini göz ardı edip bunu yapmayanların yolunda yürüyenlerin şimdilerde "kaybedilen eşeği aramaya" sarılması komik bile değildir.

Yine "Denktaş'ın başarılı politikasını uygulayacağım" diyerek etrafta dolaşan Başbakan Yardımcısının yeni model "İrlandalı oltacı" halini düşündükçe üzerime karabasanlar çöküyor.

Neyin başarısı Allah aşkına neyin? Bizi hem Türkiye ile olan ilişkilerimizde hem de uluslararası toplum ile olan ilişkilerimizde kötürüm eden politik başarı mı bu?

Türkiye'nin hemen hemen her türlü dış politikası zehirleyen, Türk halkının 100 yıllık batılılaşma projesine ket vuran, AB yolunda bir kansere dönüşen Kıbrıs sorununun ortaya çıkardığı kötü durumu mu başarıdır?

Ölmüş, bitmiş, gitmiş siyasetlerin peşinde, yeni Frankenstein'lar yaratma çabalarından başka bir şey olmayan bu beyhude çabaların seçim vasıtasıyla yeniden gündemimizde olması gerçekten bir zulümdür.

Öte yandan, 2004 Annan Planı referandumunun hemen sonrasında çok acil harekete geçmesi ve Kıbrıslı Türklerin haklı durumunu dünyaya anlatması gerekenlerin, KKTC iktidarı uğruna susup kalmalarını hatırladığımda ayrı bir sızı çekiyorum. O çorbalarda çokça tuzum olduğundan büyük vicdan azabı da yaşamıyor değilim.

Onun için bugün yeri göğü inleterek "pro-aktif politika yapacağız" diye papağan gibi tekrarladıkları söylem kuşkusuz İrlandalı adamın değişik bir perspektiften attığı oltadan başka hiçbir şey değildir.

2004 Nisan'ı ile Aralık'ı arasında neredeydiniz? KKTC iktidarının sahnesinin cezbedici ışıklarından kör olan gözlerinizi mi kör ettiydi? Ah ah...

Bitmiş, iflas etmiş politikaları, aynı siyasetleri, kurulmuş olan sağ-sol statükoları (ve zümrelerini) korumaktan başka işe yaramayan, bu halka beş kuruşluk fayda getirmeyecek şatafatlı sığ popülist söylemlerle sunan, birilerini Türkiye düşmanı ilan ederek ortaya konulan bu tehlikeli stratejilere karnımız tok olmalıdır diye düşünüyorum.

Çünkü 'İçimizdeki İrlandalılar', sizlerden gerçekten çok bıktık…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları