Berbat ötesi…

Yayın Tarihi: 18/04/20 08:00
okuma süresi: 7 dak.

Kıbrıs Postası’nın dün akşamki özel yayınındaki konuğumuz Eski Meclis Başkanı, Eski Başbakan, şimdilerde ise Başbakanlık Covid-19 Koordinasyon Konseyi Başkanı olan Dr. Sibel Siber’di.

Siyasi kimliğinin ötesinde bir doktor olarak yayınımıza katılan Sibel Hanım’ın programda anlattıklarını şaşkınlıkla dinlediğimi söylemem yanlış olmaz.

Nitekim program sonrası sosyal medya hesabımda paylaştığım bir iletinin altında “Programın en ilginç tarafı, Sibel hanım faciayı anlattıkça yüzlerinizde beliren şaşkınlık ifadesiydi. Ben onu izledim” şeklinde bana takılan gazeteci abimiz Selim Sayarı çok haklı.

Nasıl olmasın?

Düşünsenize, Sibel Hanım diyor ki, kendisine bu teklifi yapan, hatta bu konuda 2-3 kez toplantı yaptığı kişi Sağlık Bakanı Ali Pilli. Ancak yine Sayın Siber’den duyduğumuz kadarıyla bu göreve geldikten sonra kendisiyle iletişim kurmayan, hatta geçen hafta yaptığı bir basın toplantısında kendisinden ‘birileri’ diye bahsedip açıkça eleştiren yine aynı kişi, yani Sağlık Bakanı!

“İletişimi kuramadık” diyor Sibel Hanım.

Bu nasıl olur demeyin, KKTC’de oluyor işte!

Sadece bu mu?

Sibel Hanım diyor ki, geçen hafta testlerin artırılması için ülkemizde bulunan iki üniversitemiz, kendisiyle temasa geçmiş ve PCR testlerinin kendi bünyelerinde de yapılmasını teklif etmiş. Bunun üzerine aldığı bu mutlu habere çok sevinen Sibel Hanım konuyu hemen Başbakana giderek aktarmış. Dediğine göre bu gelişme, şu anki PCR testi yapma sayımızı iki kat artıracak kadar iyi bir şeymiş. Başbakan ile yaptıkları toplantıya Sağlık Bakanı da katılmış. Her şey yolunda gibi görünüyormuş. Ancak ne olduysa olmuş, toplantı sonrasında Sağlık Bakanı her iki üniversiteye de yazı yazarak “Sağlık Bakanlığı bünyesi dışında test yapamazsınız” demiş. Hatta bu yazılardan bir tanesinin kopyası toplantının ertesi günü üniversite tarafından bizzat Sibel Hanım’a da gönderilmiş!

Yani memleketimizin en çok ihtiyacı olan PCR testleri için üniversitelerimiz yardım etmeyi teklif etmiş, Sağlık Bakanı yazı yazarak reddetmiş.

Yalnız bu da değil.

Yine Sibel Hanım anlatıyor. Geçen gün iş çevrelerinden birisi kendisine bir mesaj atmış, hükümet ile istişare neticesinde bir cihaz almaya karar vermişler ama son bir de Sibel Hanım’a danışmak istemişler.

Dediğine göre o da kendisine gönderilen cihazın durumunu anlamak için o da bu işin uzmanı olan bir arkadaşına danışmış. Aldığı cevaba göre, hükümetin iş adamına almayı önerdiği cihaz dünyanın en pahalı cihazlarından birisi imiş ve çok lüks kaçan gereksiz bir harcama imiş!

Yani memlekette ‘gelin cihazlarımızı kullanın’ diyen üniversitelere izin vermeyen hükümet, iş çevrelerine en pahalı cihazı almayı salık verebiliyor!

Şimdi bana diyeceksiniz ‘bu kadarı da olmaz!’

Ama oluyor işte, bal gibi de oluyor.

Yine Sibel Hanım’ın dediğine göre kendisini konsey başkanı olarak atamalarına rağmen ne bir envanter bilgisi veriliyor ne de hastalığın gidişatı ile ilgili sağlıklı bilgi.

“Biz açılmadan bahsediyoruz ama daha Dünya Sağlık Örgütü’nün açılma için şart koştuğu 3 şartın hiçbirine sahip” değiliz diyen Sibel Siber, “salgınla ilgili açıkladığımız rakamlar bir çan eğrisi yapmamıza bile olanak vermiyor” diyor.

Düşünebiliyor musunuz? Rakamlarımız yetmiyor!

Dahası, defalarca toplanıp Bakanlar Kurulu için tavsiye kararları alan konseyin hiçbir dediğine kulak asılmıyor, dinlenmiyor. Dediğine göre bir ara konseyden istifa etmeyi düşünmüş ancak sonrasında doktor etiği gereği bunu yapmaktan vaz geçmiş.

Aslına bakarsanız devletin en tepe mevkilerinde görev yapmış birisinin böylesi bir konseyin başına gelmesi zaten tevazu göstermek iken, bir de kalkıp böyle dikkate alınmaması durumu kendisini çok zorlamış ama o yine de doktor sorumluluğu içinde davranmış.

Gerçi Cumhurbaşkanı ve Başkent Belediye Başkanını ‘kaçakçı’ diye niteleyecek kadar düşen bir anlayış için pek de şaşılacak bir durum değil ancak insanın yine de ağzı bu duydukları karşısında bir karış açık kalabiliyor.

Ancak başka durumlar da var.

Mesela Sibel Hanım’ın anlattığına göre, Şubat ayında hayatını kaybeden bir hastanın çekilen akciğer tomografisinde Covid-19 pozitif olduğu açıkça görülmüş. Bu bilgi yetkililere de söylenmiş.

Yani Başbakanın Covid-19 Konseyi Başkanı bize hastalığın adamızda ilk tespit edildiği tarihin 10 Mart değil Şubat ayında bir tarihlerde olduğunu söylüyor!

Peki bize bunu anlatan bir Sağlık Bakanı ya da Başbakan var mı?

Tabii ki yok çünkü onların tek derdi 3-5 gün içinde dünyanın yapamadığını yapıp hastalığı yenmek.

Bakınız, kontrol altına almak demiyorum, yenmekten bahsediyorum.

İyi de kimmiş bu muzaffer komutan olmaya namzet kişi?

Tabii ki her gün okumaya çalışıp ancak bir türlü okuyamadığı bilgilerini sık sık ‘halkım’ diyerek onarmaya çalışan Sağlık Bakanımız!

Ha bir de işi gücü Cumhurbaşkanına çatmak olan, son olarak da “biz gabile değiliz” diyen Başbakanımız!

İşte bu beyefendiler bizi Covid-19’dan kurtaracakmış arkadaşlar.

Hatta bu beyefendiler yine Sibel Hanım’ın ‘hayal ötesi’ diye nitelediği şeyi yani 45 günde pandemi hastanesi de yapacaklarmış!  

Hayır, komedi diyeceğim ama kadar da berbat komedi olmaz ki…

Bu olsa olsa berbat ötesi bir stand-up olabilir ama onu da izleyecek ne takat ne de sinir var…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.