Maraş'a karşı Ercan 'out'; Maraş'a karşı gaz 'in'

Yayın Tarihi: 28/12/20 15:14
okuma süresi: 8 dak.

Geçtiğimiz hafta Rum basınına yansıyan ve Nikos Anastasiadis'in Şubat'ta yapılacağı öngörülen 5+1 konferansta masaya getirmeyi düşündüğü 'Maraş'a karşılık Ercan'ı BM gözetiminde uluslararası uçuşlara açma' teklifinin Kıbrıs Türk liderliğince reddedildiği öğrenildi.

Dün benim imzamla Kıbrıs Postası'nda yayımlanan, bugün de bazı gazeteler tarafından kendi işleriymiş gibi manşetten aktarılan habere göre teklifin Kıbrıs Türk tarafının Maraş'ı BM yönetimine devretmek istememesinden dolayı reddedildiği iddia edilirken, bu konuda henüz resmi bir açıklama yapılmadı. Kulağıma çalınan tek bilgi, bu haberin Cumhurbaşkanlığına yakın bazı kaynaklar tarafından 'manipülasyon' olarak nitelenmesi. Ancak haberin manipülasyon olmadığını buraya not etmek isterim.   

Öte yandan Kıbrıs müzakereleri tarihinde üzerinde en çok konuşulan Güven Yaratıcı Önlemlerinden (GYÖ) olan, hatta 15 kez masaya gelip reddedilen teklife göre, Kıbrıs Türk tarafının Maraş kentini BM gözetiminde iade etmesine karşılık, Ercan'ın yine BM gözetiminde uluslararası uçuşlara açılması öngörülüyordu.

Teklif, Şubat ayında yapılması düşünülen 5+1 zirvesiyle ilgili çıkan haberlerden sonra Rum basınına yansımış ve bunun müzakere masasına getirileceği iddia edilmişti. O haberin sızdırılma amacının Kıbrıs Rum kamuoyunun tepkisini ölçmekle beraber, Türk tarafının buna vereceği tepkiyi de görme açısından bilinçli bir operasyon olduğuna bence şüphe yok.

Öte yandan ortaya atılan bir başka iddiaya göre ise Kıbrıs Türk tarafının Maraş'ın statüsünün artık 'kapalı' değil 'açık' şeklinde değerlendirdiğini, bu yüzden de önem açısından doğal gaz konularıyla birlikte anıldığı ve gaza karşılık bir koz olarak düşünüldüğü ifade ediliyor.

Şimdi tüm bu verileri bir araya toplayıp, genel bir yorum yapmak gerekirse, ortada yeni durumlar olduğu aşikardır.

Bir kere, yukarıda aktardığım şekliyle, daha evvel 15 kez masaya gelip bir nevi yılan hikayesine dönen, her defasında 'KKTC statüsünün yükseltilmesi' ya da 'Rum'a yama olmak' fobisine takılan bu önerinin, Türk tarafının Maraş'ta attığı adımların ardından yeni ve daha komplike bir hale büründüğünü söylemek lazım.

Siyasi çevreler, Maraş kentinin Şubat ayı ile birlikte askeri bölge kapsamından çıkartılıp, KKTC toprağı yapılacağı şeklinde bir inisiyatif olduğunu söylemektedir. Bu konu gerek Cumhurbaşkanı gerekse de Dışişleri Bakanı tarafından satır aralarında dillendirilmektedir.

Bu durumda, 1974'ten beri 'Kapalı Maraş' diye adlandırılan kentin, eğer denilen yapılırsa Şubat ayından itibaren 'Açık Maraş' statüsüne yükseleceği, bunun da zaten Maraş adımıyla açılmış olan "Pandora'nın kutusunu" daha da açacaktır diyebiliriz. Ama askerden sivile dönme işi olmasa bile atılan bu adım durumu değiştirmeye zaten yetmiştir.

Hal böyle olunca, bugüne kadar kapalı bir bölge ve hayalet bir koz olarak elimizde duran Maraş'ın artık iskana açık ve çeşitli manevralarla uluslararası hukuk kararlarının etrafından dolaşılmaya çalışılan açık bir koz olacağını düşünmek olasıdır.

Malların eski sahiplerine iade edilmesi bağlamında yetkili kılınmaya çalışılan Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) işini de koyduğumuz zaman, kentin BM yönetimine devredilmek istenmemesinin sebebi de kendiliğinden ortaya çıkar.

Bilindiği gibi kentle ilgili iki ayrı Güvenlik Konseyi kararı vardır. Bunlar, kentin BM gözetiminde eski sahiplerine iade edilmesini emretmektedir. Ancak Türk tarafı bunu yapmak yerine, kenti kendi yönetiminde tutup, TMK marifetiyle eski sahiplerine iade etmek istemektedir. TMK marifeti demek ise, Maraş'a taraf yapılan Vakıflar'ın olaya müdahil olması demektir.

Yani TMK'ya yapılacak her başvuru ve iade talebi, Vakıflar'ın, uluslararası bir mahkeme aramadan, direkt KKTC mahkemelerinde istinafa gitmesine olanak sağlayacaktır. Çünkü komisyonun istinafı KKTC mahkemelerindedir. Bu da insani bir hareket gibi duran 'eski sahiplerine iade' meselesinin yıllarca sürebilecek mahkemelere mahkum olması anlamına gelmektedir.

Dışişleri Bakanı Tahsin Ertuğruloğlu'nun geçen gün AA'ya yaptığı "Maraş konusunun sadece Rumların mallarına tekrar sahip çıkması olarak görülmemesi gerekir. Bu kadar basit bir olay değildir. Maraş’ın vakıf toprağı olduğu asla gözden kaçırılmamalıdır. Vakıf malının statüsünün ihlal edilmeden, vakıfların hakkının da korunarak mülkiyet konusunun ele alınması gerektiğini düşünüyorum" açıklaması yazdıklarımın onayından başka hiçbir şey değildir.

Dolayısıyla dün Kıbrıs Postası'nda çıkan haberde yazdığı şekliyle, Maraş kenti, en azından Türk tarafı tahtında, artık 'kapalı' değil, 'açık' olarak değerlendirilmektedir.

Bu gelişmeyle birlikte, Maraş'ın artık basit Ercan uçuşu ya da Mağusa limanına karşılık Kıbrıs Türk tarafının kozu olmaktan daha öteye geçtiğini söylemek mümkündür. 

Bunun dışında Maraş'ın zaten hakkındaki uluslararası kararlar nedeniyle, uluslararası bir sorunun içinde bir başka uluslararası sorun olduğunu söylemek hiç de yanlış olmaz.

Hal böyle olunca, konunun uluslararası boyutuna Doğu Akdeniz penceresinden bakmak gerekir ve bakınca da orada Türkiye'yi görmekteyiz.

Anastasiadis'in alelacele "Maraş'a karşılık Ercan" demesinin altında yatan gerçek budur çünkü başı büyük bir belaya girmiştir. Girdiği bela ise, Türkiye ile münasebette olduğu doğal gaz ve kıta sahanlığı meselesidir.

Maraş bu dakikadan sonra "Maraş'a karşılık gaz" ya da "Maraş'a karşılık kıta sahanlığı" noktasına evrilmiş durumdadır ve "Pandora'nın kutusunun açılması" şeklinde yaptığım benzetmenin diplomatik tezahürü budur.

Tam bu noktada, uyuyup duran, Kıbrıs sorununun uluslararası bir sorun olduğunu hep göz ardı eden, Maraş'ı, hakkında Güvenlik Konseyi kararları bulunmasına rağmen onu 'basit bir GYÖ' olarak görmeye devam eden ve paçasından romantiklik akan federal çözüm cephesine de iki kelam etmekten geri duramayacağım.

2015'te bu konu Kudret Özersay tarafından gündeme getirildiğinde, malların eski sahiplerine iade edilmesi noktasında 'insani' bir tarafı olduğunu, işin içinde TMK'ya yapılan binlerce başvuru olması nedeniyle yine Rumlar tarafından reddedilmeyeceğini hep söylemiştim. Federasyon cephesi buna 'terso' bakmış, kaale almamıştı. Halbuki bu söylem hızlıca söyleyenin elinden alınmalı, misal, kentte bir ortak komite kurulması fikri ortaya atılmalı, inisiyatif ele geçirilmeliydi ama bunun yerine oturup bakıldı. Olup biten diğer çoğu şeye bakıldığı gibi, buna da bakıldı. 

Nitekim geldiğimiz noktada, Türk tarafı iade meselesinin altına gizlenerek bunun bir 'insan hakkı' olduğunu söylemekte, Rumlar ise Maraş'la ilgili TMK'ya başvuru yapmaktadır.

Yani federal çevreler 'Kıbrıslı çözüm' diye zivaniya içip köfter yeme hayali içinde yüzerken, taksimci zihniyet Maraş'la birlikte psikolojik üstünlüğü ele geçirmiş durumdadır. Kenti 8 Ekim'den beri ziyaret eden kişi sayısı 70 bin kişidir.

Yani?

Yanisi şu: Federasyon cephesi silkinip kendine gelmelidir. Bunun için gerekli olan tek şey vizyoner ve cesur bir liderle birlikte, Kıbrıs sorununu iç siyasete alet etmekten ya da onu 'umut fakirin ekmeği' şeklindeki arabesk halinden çıkartacak yeni bir sinerjidir.

Yoksa atı alan Üsküdar'ı geçmek üzeredir ve ada bir daha asla birleşmeyecek şekilde sonsuza kadar bölünme tehlikesiyle karşı karşıyadır...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.