Denktaş, Guterres, Covid ve mecburiyetler...

Yayın Tarihi: 11/01/21 13:30
okuma süresi: 7 dak.

"Bir TV programında Güney ve Kuzey Kıbrıs'ın Koronavirüs ile ortak mücadele başlatmasını önermiştim. Ortaklaşa hareketi beceremediğimize göre birlikte hareket etmeyi başarmalıyız. Güney ile eş zamanlı kapanmalı ve bu süre içinde vatandaş olup olmamasına bakılmaksızın her haneye maddi katkı sağlamalıyız.

Devlet alacakları, harçlar, kiralar, mevduat ve kredi faizleri bu süre içinde dondurulmalıdır.

Adanın tümünde virüs sıfırlandıktan sonra karşılıklı geçişler adada yaşayan herkese açılmalı yeni normale adanın her iki tarafında geçilmelidir.

Seyahat acenteleri teşviklendirilerek "virus free Kıbrıs" 60 yaş üstü turistlere 21 gün karantina şartı ile bir yıl süreli pazarlamaya gidilmelidir.

Planlı bir şekilde yine karantina zorunlu üniversite öğrencilerine yüz yüze eğitim imkanı pazarlanmalıdır..

Ancak bu şekilde yeni normale geçiş sağlanabilecektir...Bu konuda adanın tümünde sıfırlanma başarılamazsa tüm Kıbrıs için çok zor günler kaçınılmaz olacaktır."

Bu ifadelerin sahibi Serdar Denktaş

"Tüm dünyayı etkisine alan ve hâlâ daha devam eden Covid-19 salgını ile ilgili iki tarafın yeterli iş birliği yapmaktan kaçındığını ve gerekli koordinasyonun sağlanamadığını gözlemledim… Salgının etkisiyle sınır kapılarının bazıları kapandı ve hâlâ daha açılamadı. Bu noktada İki Toplumlu Sağlık Komitesi bazı faaliyetlerde bulundu ancak bunlar yetersizdir. İki tarafa da iş birliği yapma çağrımı yineliyorum."

Bu ifadelerin sahibi ise BM Genel Sekreteri Antonio Guterres.

Genel Sekreter, söz konusu düşüncelerini Kıbrıs Postası'nın ulaştığı ve bugün okuyucularına sunduğu İyi Niyet Misyon Raporu taslağında böyle ifadelerle açıklamış.

Adanın hem içinden hem de dışından önemli isimlerin, Covid-19 salgını ile mücadele için vurguladığı şey 'iş birliği' ya da en azından 'eş zamanlı hareket etme' noktasının altı çiziliyor.

Salgın başladığı günden beri sürekli çağrılar yapıp, yazılar yazıp, programlar sunduğumu göz önüne alırsak, bazı şeyleri ille de yaşayarak öğrenme hastalığının tüm ada genelinde sürdüğü söylemekten üzüntü duyuyorum.

Geçen yıl sırf ucuz siyaset yapma uğruna, seçimler ekseninde döndürülen tartışmalara baktığımızda bunun nelere yol açtığını, iki tarafın da bu iş birliği ya da beraber hareket etme noktasında yetersiz ve isteksiz olması geldiğimiz durumun temel sebepleri arasında bulunmaktadır. Buna güneydeki yetkililerin isteksizliği ve özellikle kapılar noktasındaki ayak sürmelerini de eklemek zorundayız.

Haliyle bir ada olan ve salgınlara karşı doğal bir coğrafik avantajı bulunan Kıbrıs adasının böylesi bir şansı kazanca çevirme konusundaki başarısızlığı ortadadır.

Adada yıllardır süren çözümsüzlüğün ötesinde, salgının ortaya çıkmasıyla birlikte ortaya yeni bir durumun çıktığını anlamak istemeyen, eskinin anomalileriyle hareket etmeyi marifet sayan bu anlayışın başarıya ulaşması imkansızdı ve nihayetinde de bunun böyle olduğu ortaya çıktı.

Çünkü salgının ucuz siyaset ve hamaseti dinleyip anlamak gibi bir davranış biçimi yoktur. Dolayısıyla bu yönde davranış sergileyenlerin başarısızlığı bakidir.

Salgının sınır tanımak ya da seçici davranmak gibi bir ayrımcılığı da yoktur. Haliyle sadece kendi gemisini kurtarmaya çalışanların da başarısızlığı bakidir.

Bu minvalde, bireysel, zümresel ya da sektörel 'tek başına bir kurtulma' olmayacağının çok belli olduğu gibi, ülkeler arasında da 'tek başına kurtulmak' gibi bir durumun olmayacağı da çok açıktır.

Olaya Kıbrıs adası özelinde de baktığımızda, her iki tarafın kendi kendine kurtulma faaliyetleri içinde olması bir yere kadar sonuç verse de, genel anlamda bir getiri sağlamaktan çok uzaktadır.

Halbuki, bu yukarıda yazdığım şeyler yerine salgının ilk gününden itibaren iş birliği ve dayanışma yoluna giden taraflar olsaydı, bugün geldiğimiz nokta yerine çok daha iyi bir yerde olacağımız muhakkaktı.

Mesela ilk günden yapılan çağrılar yönünde, iki tarafın yetkililerinin oluşturacağı bir ortak komite ve yine iki tarafın da kullanacağı bir ortak pandemi hastanesi olsa halimiz ne olurdu?

Misal, sağlık konusundaki iş birliği ötesinde, iç turizmde, ticarette, geçişlerde ve diğer ortak faaliyetlerde iş birliği yapılsa, dayanışma olsa, bugün güneyde çalışan işçiler protesto gösterisine gider miydi?

Arasta çarşısı sinek avlar, Mağusa esnafı siftah yapmaz ya da büyük oteller müşterisiz kalır mıydı?

Adaya girişler kontrol altına alınıp, bulaşı tamamen yok etmesek bile minimize etme konusunda birlikte faaliyette bulunup, ortak paydalar ve çıkarlar üzerinde anlaşılabilse, hamaset bir kenara bırakılabilse, nihayetinde Serdar Denktaş'ın da örneklendirdiği 'virüssüz bir ada' olmayı başarmak çok da zor değildi.

Bunun yerine hamaset yapıldı, vizyonsuz davranıldı, virüs üzerinden ucuz siyaset yapma ya da kendine başarı öyküsü yazma yoluna gidildi ve tümden başarısız olundu.

Şimdi belirsizlik içinde yüzen ve adanın her iki tarafında da çökmenin eşiğine gelen sağlık sistemlerinin yanı sıra, ekonomik olarak da çok zor durumlara varmış durumdayız.

Bu işlerin kesin çözümü şüphesiz ki adada süregelen siyasi soruna bir çözüm bulunmasıdır. Ancak virüsün bu çözümü beklemek ya da anlamak gibi bir tasarrufu olmadığı da çok açıktır.

Dolayısıyla, ister kabul edilsin, ister edilmesin, Kıbrıs adasının iki tarafından herhangi birisinin bu işten yalnız bir şekilde sıyrılma durumu mümkün değildir.

Salgın güneyde bitse ama kuzeyde devam etse, ada hâlâ daha 'bulaşmış' durumda demektir. Tersi de aynı anlama gelecektir.

Tam da bu yüzden, gerek Serdar Denktaş'ın, gerekse de Antonio Guterres'in yaptığı açıklamalardaki vurgulanan hususlar, bir iyi niyet çağrısı değildir.

Dilek ve temenni hiç değildir.

Çünkü bunun adı düpedüz mecburiyettir.

Ya birlikte veya koordineli davranacaksınız ya da ileride bu günleri 'iyi günlerimizdi' diye anacaksınız…

Konu bu kadar basittir

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları