Geliyor gelmekte olan…

Yayın Tarihi: 29/01/23 09:00
okuma süresi: 6 dak.
A- A A+

Ersin Tatar, ünlü İngiliz gazetesi Guardian’a konuşup, Kıbrıs sorununun çözümü için “thinking outside the box” ifadesini kullanmış. Yani genel geçer formüller yerine, yeni yaratıcı bir formüle işaret etmiş.

Guardian’dan Patrick Wintour’un haberine göre Tatar bu formülü “2 devletli çözüm” denilen ve tüm dünyada Türkiye hariç kimsenin kabul etmediği şey olarak tanımlamış. Bildiğiniz gibi 1957’lerde Eski Türkiye Başbakanlardan Nihat Erim tarafından icat edilen bu formül, yani Taksim,  “güya” 2021 Nisan’ında Cenevre’de yeni ambalajıyla sunulmuştu. Tabii ki kimse bunu kabul etmedi.

Ama Tatar’ın röportajındaki esas malzeme ve mesaj şu satırlarda yatıyor: “Eğer uluslararası toplum bu planı (2 devletli) kabul edip, uygulanan ambargoları kaldırmazsa, kuzey, Türkiye ile daha yakından entegre olmaya zorlanacak. Eğer bir anlaşma sağlanamazsa, uzun vadede Türkiye’nin etkinliği daha da artacak ve bu da bizim Türkiye’ye olan bağımlılığımız artıracak.”

Bak sen şu işe!

Sabah akşam Türkiye’ye şükran çeken, hemen her fırsatta “Anavatanına” şükreden, yaptığı her açıklamada ‘Cumhurbaşkanımız Erdoğan’ ifadesini kullanan Ersin Tatar, Türkiye’ye bağımlı olmaktan mı korkuyor?

Kendisi ve hamaset cephesi hemen her gün Türkiye’ye bağımlılık ve bağlılık yeminleri edip, federasyon çözümü isteyenleri vatan haini ilan etmiyor mu?

Bundan da ötesi, yukarıda Tatar’ın kurduğu cümlenin benzerini herhangi bir çözüm taraftarı figür kursa “vay hain” diye yine bu çevreler tarafından saldırılmaz mı?

Hatta buna benzer cümleleri 4.Cumhurbaşkanı Mustafa Akıncı kurduğu için “Türkiye düşmanlığıyla” suçlanmadı mı?

O zaman Tatar, bu lafları neden söylüyor?

Ne demek istiyor?

Mesela “2 devletli çözümü kabul edip bizi tanımazsanız, biz de Türkiye’ye entegre oluruz” mu demek istiyor?

Tatar’ın Guardian’daki ifadelerine bakılırsa adanın yeniden birleşme ihtimalini veya bu yönde bir çabayı “imkansız” diye niteliyor.

Uluslararası toplumun Kıbrıs adasında 2 devletli bir çözüm modelini de ‘imkansız’ olarak nitelersek, o zaman imkanlı olan şey nedir?

Kıbrıslı Türklerin izolasyon ve ambargolardan kurtulmasının yolu federasyon veya tanınma değilse, geriye ne kalıyor?

İlhak ya da Hatay modeli bir iltihak mı?

Cyprus Mail’de geçen hafta çıkan 2007 Nobel Barış Ödülü sahibi, ekonomi ve etik profesörü ve Kıbrıs Uluslararası Yönetim Enstitüsü'nün (CIIM) yöneticisi Prof. Dr. Theodore Panayotu imzalı makaleye göre durum hızla bu noktaya gidiyor.

Panayotu’nun özetle iddiasına göre Türk tarafı;

“1-Federasyon görüşmeleri sonuçsuz kaldı, 2-Federasyon olmayınca iki devletli çözüm önerdik, bunu da kabul etmediniz, 3-O zaman bu insanlık dışı ambargolar ve izolasyonların bitmesinin tek yolu Kıbrıslı Türklerin anavatana katılımı yani ilhaktır” şeklinde bir çıkarım yapmış. Yazara göre bu senaryo Rum Başkanlık seçimleri ile Türkiye seçimlerinin arasında bir zamanda gerçekleştirilecekmiş.

Tatar’ın yukarıda tam değilse bile ima ettiği şey belki de budur.

Açıkça ilhak diyemeyeceğini bildiği için bunun yerine “etkisi artacak” diyebiliyor.

Öte yandan bu konu yeni bir konu değil, uzun süredir gündemde olan bir konudur. Hatta 1974 müdahalesinin ardından Rauf Denktaş yönetiminin beklediği şey de tam olarak buydu. Denktaş’a göre Türk askerinin adaya basmasıyla birlikte Taksim gerçekleşmiş olacaktı.

Nitekim Denktaş 1974 Ağustos’undan 1975 yılının başına kadar bu haberi bekledi ama o haber bir türlü gelmedi. Hal böyle olunca da önce 1974 sonrası geçici bir yönetim ardından da Şubat 1975’te Kıbrıs Türk Federe Devletini ilan ederek, taksimden, federasyon tezine geçmek zorunda kaldı. Tüm hayatı boyunca federasyonu asla kabul etmemesinin bir sebebi bana göre bu zoraki siyaset değişikliğidir.

Denktaş, siyasi kariyerinin devamında da her zaman entegrasyon ya da en azından konfederasyon çatısı altında 2 devletli çözüm benzeri bir müzakere yürüttü. Onun yolundan giden Derviş Eroğlu da aynı çizgiyi tutturdu. Ersin Tatar’ın da bu bağlamda eksiği yok, fazlası vardır.

Mesela Mustafa Akıncı’nın yaptığı “Ben Tayfur Sökmen olmam” açıklaması onun siyasi hayatı için bir kırılma anıdır. Akıncı, Hatay’ın 1939’da Türkiye’ye katılma sürecinde önemli rol oynayan Hatay Cumhurbaşkanının yolundan gitmeyeceğini açıkça söylemiştir. Tatar’ın böyle bir gailesi olabileceğine hiç ihtimal vermiyorum.

Malumunuzdur, Türkiye, 14 Mayıs’ta seçime gidecek gibi görünüyor. Daha geç de olabilir. Ekonomik sıkıntılar yaşayan hükümetin bir çıkış noktası bulması ve milliyetçi muhafazakar oyları kendine kanalize etmesi için Kıbrıs’ın kuzeyinin ilhakı bulunmaz bir mücevherdir.

Tam da Lozan’ın ve Türkiye Cumhuriyeti’nin 100.yılında böylesi bir adım AKP’nin oylarını patlatır ve dahası, muhalefeti en yüksek perdeden bu adımı alkışlamak zorunda bırakır.

Bunu bilen bir tek ben miyim? Elbette ki hayır!

Yani anlayacağınız saha, zemin, seyirci, psikolojik durum, siyasi durum gibi bir çok şey ve konjonktür, böylesi bir adım için hiç de ‘olumsuz’ bir durumda değildir.

Yarın ilhak ya da iltihak olsa ne olacak yani?

Tam da Panayotu’nun dediği gibi, AB kınayacak, BM üzülecek, uluslararası toplum endişelenecek, biz ise ikinci gün “E zaten öyle değil miydik yahu, ne fark eder?” diyeceğiz.

Gözlerimi kapatınca böylesi bir durum sonrasında web TV’lerde konuşanları hayal edebiliyorum: “Doğa boşluk tanımaz, siz yönetemezseniz biri gelir yönetir…”

Tam da bu…

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Levent Kutay
Levent KUTAY'dan
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.