Bugün 40’lı yaşlarımın son günü…

Yayın Tarihi: 30/04/23 14:02
okuma süresi: 6 dak.

Bugün 40’lı yaşlarımın son günü. Yarın dünyada bulunduğum süre yarım asıra ulaşıyor, yani yaş oluyor 50…

10 yıl öncesini, 40’lı yaşlarıma giriş günlerimi düşünüyorum da çok fazla detay hatırlayamıyorum. Çok uzak bir tarih çünkü. Hani derler ya ‘hayat çok kısa’ diye, hiç de değil, aksine uzun ve bazen de gereğinden fazla uzun.

Diyorlar ki 50 yaşından sonra hayat öyle bir hızlı akarmış ki, insan buna hem şaşar hem de üzülürmüş. Malum, hayat denen macera bir yerlerde sonlanmak zorunda, belki zaman yaklaştığı için ortaya çıkan bir histir, bilemem.  Gerçi ben 96 yaşında öleceğim ama yine de bu denilenlere kulak asmak zorundayım. Bu yüzden de bu yaşımdan sonra yıllardır hayallerini kurduğum ama bir türlü yapamadığım şeyleri hayata geçirmeyi umuyorum.

Mesela Marakeş’e gitme hayalimi gerçekleştirmek istiyorum. Tanca’ya da. Yeni Zelanda, Peru ve Arjantin’e de gitmeyi çok istiyorum. Ve Cook adalarına da gidebilmek hayallerim arasında.

“Seni doğduğun kente bile sokmadılar, ne Cook adası” diyebilirsiniz. Doğrudur, ama suç benim değil. Hatta fikirlerim rahatsızlık yarattıysa bundan ancak memnun olabilirim, mağduru da hiç oynayacak değilim.

Bunun dışında deniz kenarında bir barcığım olsaydı ne güzel olurdu. Yani böyle çok sofistike bir yer değil, basit, samimi bir ortam iyi olurdu. Eşsiz yaz gecelerinde güzel müzik etkinlikleri, kışları sıcak şarap ve kahve. Futbol maçlarını da göstermek iyi olurdu.  

Ama en çok yıllardır bir türlü yazamadığım kitap projelerimi hayata geçirmek isterim. Bir konu daha ne kadar ertelenebilir ki? Gerçi kendi salaklığım yüzünden yazdığım 150 sayfalık karkas kitap hikayemi yanlışlıkla silmişliğim de var ama bu beni yıldırmamalı. Belki kendi hayat hikayemi yazarım, otobiyografik bir roman olur. Yok yok, hiç megalomanlık yapmıyorum, bu hayatta başıma öyle şeyler geldi ki bazen “Niye hep ben” diye isyan ettiğim, bazen de olan iyi şeyler karşısında “Yes be Ulaş, işte böyle abim” diye coştuğum oldu. Bunları bir harmanlasam, güzel bir kurgu yapsam ama en başta sebat etsem, niyetlensem bence halledebilirim.

Bugün 40’lı yaşlarımın son günü. İçimde hüzün de var, mutluluk da. Ama en çok hesaplaşmalar var.

Freud denen adamın insanlığın şifrelerini ortaya koymasının ardından uzmanlar benim bu yaşadıklarımı ‘Orta yaş krizi’ şeklinde anlatıyorlar. En azından Elliot Jaques denen herif bu kavramı ilk kez 1965 yılında ortaya attı ama ben her şeyi Freud’dan biliyorum, bütün bunları ona yazıyorum.

Peki ben krizde miyim?

Delicesine krizdeyim ve kapanmayan hesaplarla uğraşmaktan bıktım. Belli ki bazı hesapları kapanmadan gömmek zorundayım çünkü bunlar insanı çürütüyor. İlle de kapanmalı mı hesaplar? Yoo, nereden çıkardık? Varsın bazı hesaplar mahşere kalsın dediydi Ahmet Kaya o meşhur türküsünde, bende dinsel olay yok ama bunu kabul ediyorum, kalsın!

Yine bu 50 yılda düşünüyorum da en büyük hatam gerçekten değer hakketmeyenlere verdiğim gereksiz değer olmalı. Niye bir takım insanlara bu kadar değer yükledim ki? Hiç gerek yoktu. Abartmadan normal bir değerle olabilecek bir işi niye abarttım? Sonuçta her şeyin fazlası zarardır, 50 yılda bunu öğrendim artık.

Veya niye bazı şeyleri bitirmeyip sürdürme çabası içindeyim? Bir tür delilik olsa gerek.

Ama boş verin, ben bugün 40’lı yaşlarımın son günündeyim ve 10 yıl öncesi Ulaş Barış’la şimdiki arasındaki en büyük fark, şimdikinin, eskisi gibi birilerine tam gaz güvenmeyeceği gerçeğidir. Öte yandan insanlara güvenmeme çok zor bir iştir, çok yorucudur. Fakat güvenip de yanılmak kırıcıdır, üzer. Bu yüzden en iyisi insanları potansiyel kötülükleriyle birlikte kabul etmek ve bu kötülüklere –tabii abartmadan- hazırlıklı olmaktır. Dediğim gibi, abartmadan, herkesi olduğu gibi kabul etmek, saygı göstermek ve sevmek elbette ki insan cinsinin güzellikleridir.

Ve kadınlar. Geçmiş 50 yıla bakıyorum da bu kalbi en çok kıran onlar olmuş. Kalbim kırık cam parçalarıyla dolu ama biliyor musunuz, hiç pişman değilim. Kadınlar sevdim, kadınlar üzdüm, kadınlar çektim ve onlarla seviştim. 50 yaşımdan sonra bu işin sonu nereye varır bilmiyorum ama delicesine aşık olmaya devam etmek isterdim.

Çirkin bir Lefkoşa sabahında yazıyorum bunları, evde yalnızım, içimde biraz hüzün, biraz mutluluk biraz da gariplik var çünkü bugün 40’lı yaşlarımın son günü…

Cidden çok maceralı bir hayatım oldu, bundan sonra da öyle olacaktır ama ben daha olgunum. Bu saatten sonra tahammül seviyemi de aşağılara çekiyorum. Bir insanı çekemiyor muyum? Çekmeyeceğim. Birileri beni çekemiyor mu? Vallahi çekmesin, paketlesin.

Çünkü yarın yaş 50…

Hani derler ya “hayat 50’den sonra başlar” diye…

Vallahi bu lafı eden züğürt tesellisi olarak mı demiş artık, neden demiş bilmem ama ben bunu üzerime alıyorum.

Eylemlerime pek tabii ki devam edeceğim, hayatın bana yaptığı teslim ol çağrılarına ise ateşle karşılık vereceğim...

Hayallerimin peşinde koşacağım ve yakaladığımı gerçekleştireceğim.

İçimdeki sevgiyi koruyup çoğaltacağım ve paylaşacağım.

Sonuçta bizi sevgi kurtaracak, para ya da pul değil…

Vay be Ulaş…50 ha…İnanılmaz!

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Ulaş BARIŞ yazıları