Bataklık, mucize, “Deka” ve güzel çocuklar…

Yayın Tarihi: 30/08/23 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Mucizelere inanırım. Zaman zaman kendim yaratırım, zaman zaman da doğal olarak beni gelir bulur. Bu da öyle bir hikaye.

Anlatacağım hikaye kimileri için mucize sıfatı taşımayabilir ama benim için resmen öyle oldu. Geçen gece, hani o gök gürültülü yağmurun yağdığı gece Girne’de can dostumda oturuyordum. Gecenin sonuna doğru Lefkoşa’da arkadaşlarıyla takılan oğlu aradı. Gece dedesinde kalacaktı ama uzakta olduğu için gidemiyormuş, birini de bulamamış, yardım istedi. Ben de atılıp, “ben zaten dönüyorum, alır götürürüm” dedim. Elbette, kaderin ağlarını ördüğünü bilemezdim…

Neyse, bir müddet sonra yola çıktım, arkadaşımın oğluna da konum atmasını söyledim. Attı. Attı atmasına ama öyle bir yer, Yeni Kent ovaları desek herhalde yanlış olmaz. Yolda giderken korkunç bir şehir planlama faciası olan Yeni Kent labirentinden nasıl çıkacağımı düşünmeye başladım. Çünkü hemen her gittiğimde, normalde GPS gibi çalışan beynim error verir, geri çıkamam. O derece korkunç bir yer. Yolda da bir yandan bu şehir planlama işinin bir medeniyet belirtisi olduğunu düşünmeye başladım. Öyledir de. Planlı şehirler medeniyet işidir, plansızlar ise rant, popülizm, nepotizm ve daha birçok saçmalık belirtisi.

Uzatmayım, Göyeli çıkışındaki son çemberinden içeri döndüm, konum doğru yolda olduğumu gösteriyordu. Işıksız ve saçma sapan dizilmiş sokaklardan döne döne en sonunda toprak olduğunu fark ettiğim bir yola geldim. Konuma göre bu yolu aşınca hedefe varacaktım. En azından ben öyle sanıyordum ama hesaba katmadığım şey yağmış olan yağmur ve balçığa dönen yoldu. Biraz ilerleyince kocaman bir su birikintisine geldim. Gelince de ‘etrafından dolaşayım, geçeyim’ şeklinde bir düşünce hasıl oldu. 50 yıllık yaşamımda birçok sorunumun etrafından dolaştığım ama bu fırsatçı hareketin sonunun hep hüsran olduğunu tecrübe etmeme rağmen üşendim ve arabayı ileri sürdüm. Sürmekle birlikte çamurun içine saplandım. Saat gece 1.30, telefonumum şarjı 2 ve ben karanlıkların içinde bir tarlada yapayalnızdım.

Yine de kurtulmak için biraz arabayı zorladım. Zorlayınca daha da battım. Aynen normal hayat sorunlarımda olduğu gibi. En sonunda arabadan inip küfür etmeye başladım. Gecenin o vakti kimi arayacaktım? Arasam bile cipi olan birisini aramam lazımdı. Çaresizlik her tarafımı sarmıştı, sinirden tansiyonum çıktı. Kendime de küfür ettim. Bu yolları yapanlara da ettim. Herkese, her şeye isyan edip bağırdım.

Napacam diye kara kara düşünürken gözüm yaklaşık 100 metre kadar uzakta duran iki arabaya takıldı. Dedim gidip yardım isteyim. Hani ünlü kişiyim ya belki tanıyıp yardım ederler. Bu duygu ve saf düşüncelerle yürüyüp arabaların yanına vardım. Orada iki genç çocuk vardı.

“Abim iyi akşamlar, battım, ipiniz var mı?” diye söze girdim. Gençlerden bir tanesi “Abi gördük seni ki gittin o yola uyarmak istedik ama uzaktın diye bir şey diyemedik” dedi ve ekledi: “İpimiz yok ama yandaki inşaattan tahta bulup tekerleklerin altına koyarsak belki çıkarsın.”

Hep birlikte inşaata girdik. Tabii sohbet de ediyoruz. Üniversite öğrencisiymişler. Evleri de yakınmış. Her gece buralarda buluşup muhabbet ediyorlarmış. İkisi de temiz çocuk. Ben bir ara inşaata dalan gence “abim girme içeri de tehlikeli olabilir, şimdi bir araba için cana zarar gelmesin” diyecek oldum “ayıp ettin abi, merak etme” deyip devam etti.

Sonunda iki tahta bulup tekerleklerin altına yerleştirdik. Bu bana bir çift sandalete mal oldu çünkü balçık sandığımdan daha da derindi. Böylece dizime kadar çamur ve yalınayak başı kabak bir şekilde kalakaldım. Sandalların da hatırası vardı ama bazı hatıralar çamura gömülmek zorundadır. Bu da öyle oldu.

Lafın kısası tekrar arabaya bindim çalıştırdım ama nafile. Hatta daha da battım. Arabadan çıkıp “Ne yapacağız şimdi?” diye sordum. Sorduğum anda da utandım. Çünkü kendi sorunumu onlara da sorun etmiştim. Özür diledim. “Yok be abi” dedi “ne sorrysi, çıkaracağız seni merak etme.”

Sonra gençlerden biri cipi olan bir arkadaşını aramayı teklif etti. Sıkıntı olmayacaksa arasın dedim. Aradı. Ona bir abisinin zor durumda olduğunu, yardıma ihtiyacı olduğunu ve gelmesini söyledi. Karşıdaki çocuk hemen kabul etti ama arabasında ip olmadığını sözlerine ekledi. Bunun üzerine diğer genç bir başka arkadaşında da ip olabileceğini söyleyip, o da onu aradı. Kız arkadaşının yanında uyumaya yüz tutmuş çocuğa da aynını söylediler. Bu kez karşıdaki sordu “Hangi abimiz?”

O an çocuk bana uzanıp “abi adın nedir?” diye sordu, “Ulaş” dedim, o da dönüp “Ulaş abimiz yahu. Deka’dayız gel” dedi. İpçi çocuk da “geliyorum” deyip telefonu kapattı.

Beklerken tekrar muhabbete başladık. Son derece saygılı, güleç yüzlü çocuklar, konuşup gülüyoruz. Ben bir ara “Niye buraya Deka dersiniz ama?” diye sordum. Meğer bu onların grubunun ismiymiş. Üniversiteye gitmeden önce son gecelerinden birinde burada parti yapmışlar, içip sarhoş olmuşlar. Toplamda 10 kişi oldukları için de Rumca 10 anlamına gelen Deka ismini kendilerine uygun görmüşler. Deka onların bir nevi arkadaşlık yeminiymiş. Tam tamına aynı şeyleri 30 sene kadar önce yaptığımı onlara anlattım. Biz de Paris sokağında içip, elimizi kesip, kan kardeşi olup, türlü delilikler yapıyorduk. Ben anlattım onlar güldü.

Gecenin bir yarısı bulduğum bu mucize çok hoşuma gittiği için onlara “ben gazeteciyim, bu gecenin hikayesini kesin yazarım ha” dedim. Öyle deyince bir tanesi “Abi yaz ama ha, vallahi isterik.” Dedim “ayıp ettin, yazmak benim işim.” 

Biz konuşurken cipli çocuk geldi, ardından da ipçi çocuk. Arada başka bir arkadaşları daha geldi, hep birlikte işe koyulduk ve arabayı çekip çıkardık.

En sonunda birer sigara yakıp hep birlikte durup durumu değerlendirdik. Sonra ben onlara “hade gelin size bakkaldan bira alayım, en azından borcumu böyle ödeyim” dedim. “Yok be abi, aha köşe yazacan dedin, onu kabul ederik” dediler.

Şimdi bu borcumu ödüyorum. Ne güzel çocuklar, ne kadar iyi gençler… Ne varsa sizde var çocuklar. Biz bu ülkeyi mahvettik, size iyi bir yaşam sunamadık ama siz başarabilirsiniz. Çünkü bizi de, adamızı da, dünyamızı da sevgi ve iyilik kurtaracak.

Teşekkürler Fuat, Boşnak, Ali, Arda ve ismini unuttuğum diğerleri… Harikasınız…


Bu makalede yer alan fikirler yazara aittir ve Kıbrıs Postası’nın editöryal politikasını yansıtmayabilir.
#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.