Seçilmiş olmak, duygusuzlaşmayı mı gerektiriyor?
Afganistan’da etnik köken çok zengindir. Tarih boyunca halklar bu nedenle provokasyona uğruyor. Birbirlerine kırdırılıyor ve etnik ayrım yaratılıyor.
Khaled Hosseini, doğduğu ve büyüdüğü ülke olan Afganistan’ın, yıllarca neler yaşadığını ve neden yaşadığını da anlattığı romanlarında çarpıcı tecrübeleri gün ışığına koyan bir yazar. Şu satırlarına bakın:“Tacikler oldu bitti dışlandıklarını, küçümsendiklerini hissederler. Bu ülkeyi neredeyse 250 yıl salt Peştun krallar yönetti. Tacikler ise topu topu 9 ay. Bence tam bir saçmalık -hem de çok tehlikeli bir saçmalık- bütün bu ben Taciğim sen Peştunsun, şu Hazara, bu Özbek lafları. Hepimiz Afganız, önemli olan tek şey de bu. Hor görmeler, aşağılamalar… Husumet daima böyle olmuştur.”
*
Türk Dil Kurumu sözlüğüne bakarsanız, “hamaset” sözcüğü birincil anlamı ile, “yiğitlik, kahramanlık, cesaret” olarak tanımlanır. Bu tanım cümlesini okuduğumuzda, ne kadar da güzel bir anlam taşıdığını düşünebiliriz. Oysa güncel politikte “hamaset” sözcüğüne, neredeyse hakarete varan bir anlam yüklenmiş gibi duruyor.
“Şehit edebiyatı”, “vatan, millet edebiyatı” ya da “barış edebiyatı” gibi kavramların da aynı yıpranma boyutuna geldiğini söylemek mümkün… Hepsi, kullanıldıkça yıpratılan değerler olarak, yaşamımızda yozlaşmış kavramlar haline geldiler. Televizyonda, sıradan bir kutlama mesajı yayınlanırken bile, bu değerlerin içtenlikten uzak anlamlar yüklendiklerine tanık oluyoruz artık. Ezberlenilmiş duydusuz mesajlar…
“… Sendikası yeni yılınızı kutlar, yeni yılın barış getirmesini diler”,
“... Limited Şirketi tüm haklımızın ve ... Komutanlığının bayramını kutlar...”,
“... Belediyesi halkımızın ve tüm şehit ailelerinin falan günün anar…”,
Şehitler haftası, kadınlar günü, milli ve dini bayram, yeni yıl şu, bu… Yetkililerin ve özellikle seçilmişlerin samimiyetsiz ve duygusuz mesajları ile dolup taşıyor. Hepsinden de haber oluyor.
Anlamsız.
Dikkat ediyor musunuz? Bir çoğu artık samimi değil.
Eleştirel bir açıdan bakarsak şunları rahatlıkla fark ederiz:
İlk olarak bu ifadeler; kavramları çok kullanmaktan dolayı yıpratan, yoran, değersizleşmesine neden olan ifadeler. İkinci sırada ise bu kavramları üretenlerin yeterli sözcük kullanımı yerine kolaya kaçmaları göze çarpıyor. Günü kurtaran açıklamalar. Devamında, yaratıcılıktan yoksunluk ve nihayet güncel politikte bilindiği olumsuz anlamı ile bir “hamaset” unsuru cümleler ve ifadeler olduklarını görmemiz mümkün. Tüm bunlara ilaveten bir de sınıf ayrımı yapıldığını vurgulayabiliriz. Kamuoyuna sunulan genel nitelikli bir kutlamada, nasıl oluyor da, bu denli diskriminasyon, bu denli politize olma, hatta bu denli cepheleşme olabiliyor?
Bu soru bir toplumun, toplum olma tanımlarının dışına çıkmakta olduğu ve toplum olma kriterlerini hızla yitirdiği endişesi yaratmıyor mu sizce?
Düşünsenize, bahsettiğimiz sadece masum bir kutlama. Ancak bir tek yeni yıl kutlama cümlesinden, kutlayanın, toplum hakkındaki sınıflandırma şekli, siyasi ayrımcılığı veya siyasi bir görüşe yakınlığı, hangi kavramlara sığındığı, hatta hamaseti hangi unsurların üzerinden yaptığı görülebiliyor.
Ancak bu görülebilirlik ne yazık ki bir “şeffaflık” değil! Aksine sağ ya da sol farketmeksizin bir faşist eğilim bibi duruyor.
Üzgünüm ama bu ülkede seçilmişlerin açıklamaları duygudan tamamen yoksun. Matematik ve açıkladıkları, andıkları ya da kutladıkları şeyi değersizleştiren şekilde.
Şimdi bu basit gibi görünen hatta dikkatimizden kaçabilecek bu detayların tehlikesini özümsemek için Afgan yazarın satırlarını bir daha okumak gerekir belki!
Farkında olmak için…
Yorumlar
Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.