Bir Pazar Yazısı: Kendine Özgü Kimliğiyle Marsilya...

25 Ekim 2018 tarihinde kendi bloğumda Marsilya dizisine ilişkin bir değerlendirme yapmıştım. Yazılarımı yakından takip edenler bilirler, arada bir siyasal ve toplumsal konulara değinen dizileri ve filmleri değerlendiririm kendimce… 2018’de yazdığım yazının detayına girmeyim, ancak bloğumdaki diziye ilişkin yazının linkini sizlerle paylaşayım : Blogger: Posts, dizide bir şehrin kimliğinin anlatılmaya çalışıldığını işlemiştim…

Marsilya kentine olan merakım sadece bu diziden kaynaklanmıyor. Daha önce Jean Reno gibi oyuncuların rol aldığı ve Marsilya’da çekilen filmlerden bu yana şehre ilgim vardı.  Marsilya’da bir süre yaşayan Sinan Evcan dostumun şehre ilişkin anlatımları da Marsilya’ya olan ilgimi artırmıştı…

Yaklaşık 2.5 ay önce fakültede semester tatilinde 3-4 gün bir yere gitsek diyorduk Derviş Kırıkkaleli hocamla, uygun fiyata uçak bileti bulmaya çalışıyordum. Nihayetinde Marsilya’ya 16.5 Euro’ya bilet bulunca hemen bileti aldım ve Derviş hocama da ekran görüntüsünü gönderdim. Yolculuğumuz 1 hafta sonraydı.....

Sonuçta Marsilya’ya gittik, güzel bir bahar havası bizi bekliyordu...Akşamları hafif serin bir rüzgarı olsa da Şubat ayının sonu için güzel bir havaydı...

Elbette kurlardaki dalgalanma harcamalarımızda dikkatli olmamıza neden oluyordu ! Ancak şunu söylemeliyim ki Avrupa’daki şehirler içerisinde fiyat bağlamında en uygun şehirlerden bir tanesi...

Şehir her ne kadar Fransa’nın deniz kenarındaki bir liman şehri olsa da, bizlere daha çok bir Mağrip Şehrini andırıyor...  Diğer bir deyişle tarihi !

Akdeniz’in en büyük ticari limanına sahip olan şehir çok kültürlü yapısıyla da dikkat çekiyor...

Sokaklarda Mağrip ve Avrupa kültürüne rastalyabiliyorsunuz...

Liman şehri dedik ya sadece bir liman şehri değil, aynı zamanda deniz ürünü sevenler için bir cennet... İstiriteyeden midye ve kalamara kadar taze deniz ürünlerini tatmak mümkün...

Şehirde kültürel aktiviteler için yerel yönetimler ve merkezi hükümetler önemli yatırımlar yapmışlar...

Tiyatro ve opera salonları bu bağlamda dikkat çekiyorlar...

Vêlodrome ise ayrı bir olay, sihirli bir kamusal alan diyebiliriz...

Marsilya futbol takımının mağbeti Vêlodrome..

Belki de şehrin bütünleşmesini sağlayan unsurlardan bir tanesi...  İster Avrupa kökenli olsun isterse Mağrip kökenli herkesin tek yürek olduğu 67 bin kişilik bir sahne...

Şans bu ya denk geldi ve Vêlodrome’da maç izleme zevkini de yaşadım...

Marsilya’ya yukarıdan bakmak istiyorsanız, La Garde tepesine ve oradaki Notre-Dame kilisesine çıkanızı öneririrm.

Marsilya’ya tepeden bakınca şehir aziz mi değil mi? Ona siz karar verin... J

Çok eski bir şehir olan, hatta iddialara göre Avrupa’nın en eski şehri olan Marsilya’da dar sokaklar ve klasik mimari dikkati çekiyor...

Dar sokakların şehre ayrı bir hava kattığı bir gerçek...

Herhangi bir sokaktan mutlaka eski limana doğru bir gidişin olduğu da bir gerçeklik...

Ara sokaklarda ve küçük meydanlarda Mağrip kökenli veya Orta Afrika kökenli isportacılara sıkça rastlayabilirsiniz... Bu şehrin bir rengi olmakla birlikte, ekonomik sorunların adeta bir dışa vurumu ve Fransa’nın sömürge tarihini anımsatmakta !

1970’li yılların sonundaki İstanbul’u anlatan Türk filmlerindeki replikleri anımsatan sahnelere denk geldim... Marsilya’nın getto diyebileceğimiz sokaklarında malum bir sigara markasını (M) satmaya çalışan  bir Mağrepli genç!

Diğer yanda başka diyarlardan getirilen kuruyemişler ve toptancılardan alınan meyvelerin-sebzelerin satış tezgahlarında sergilenmelerine tanıklık ediyorsunuz...

Bu sokaklarda lahmacuncuların ve kebabcıların da al benisi oldukça yüksek... Bacalardan lezzet kokusu geliyor !

 Şehirde suç oranı yüksekliği ve sosyal sorunlar göze batmasına karşın, Marsilya görülmesi gereken şirin bir liman şehri... (gerçi bu AB’nin genel bir özelliği onu da anımsatalım, belki burada oran biraz daha yüksek o kadar)

Sonuçta, benim gibi bu şehre gitmeye geç kalanlara gitmelerini tavisye ederim...

Herkese iyi Pazarlar...