Türkiye seçimleri ve Türk dış politikası...

Yayın Tarihi: 29/03/23 07:00
okuma süresi: 10 dak.

Türkiye Seçimleri ve Türk Dış Politikası...

 

               Türkiye 14 Mayıs’ta sandığa gidiyor…  Türkiye’deki seçim sonuçlarının Türk dış politikasına nasıl yansıyacağı gerek ülkemizde gerekse Avrupa’nın diplomasi kulislerinde  tartışılmaya başlandı. Geçitiğimiz hafta Kıbrıs Postası TV’de Gökhan Altıner ve Levent Kutay’ın birlikte sunduğu programda Türk dış politikasında seçim sonrası olasılıkları elden geldiğince tartışmaya çalıştık.

               Türkiye Cumhuriyeti geleneksel bir hariciye nazırlığı (dışişleri bakanlığı) işleyişine ve perspektifine sahipti, ancak son yıllarda bu geleneğin bir şekilde değişime uğradığını söylemek mümkündür... Siyasal kadroların üzerinde olan dış işleri bürokrasisi (aynı zamanda siyasi muhtevalı gelenek) eskisi kadar etkili değil. Bunun yerine başkanlık sisteminin de etkisiyle son yıllarda dış politikada seçilenlerin ve dış işleri bürokrasisinin dışında kalan diğer devlet kurumlarına atananların-(eski şirket yöneticileri de buna dahil) daha fazla yönlendirdiği bir süreç söz konusu olduğu izlenimi kamuoyunda hakim olmuştur.

               Tüm değişikliklere ve farklılaşmalara karşın, Türkiye’nin devlet geleneğinin pratikte biraz geriye düşse de, zihinsel varlığını korumaktadır. Bununla birlikte dış politika ekseninde köklü bir değişiklik olmamakla birlikte çok taraflı bir dış politika yaklaşımı özellikle son 6-7 yıldır kendini daha fazla hissetirmektedir. Nasıl mı?

               Türkiye NATO’nun ikinci büyük ordusuna sahip ülke olarak NATO’daki varlığını sürdürüyor. Avrupa Birliği ile ekonomik ve stratejik ilişkilerini devam ettiriyor, özellikle ‘’göçmen’’ konusundaki iş birliği ve istişare gözden kaçmamaktadır! Bunlara ek olarak Türkiye NATO çerçevesinde Ukrayna, Gürcistan ve Azerbaycan ile askeri alanda iş birliğini ve ortak askeri organizasyonlara liderlik ediyor...

               ABD ile ilişkilerde atmosfer biraz soğuk olmakla birlikte NATO ve diğer uluslararası örgütler üzerinden kurumsal düzlemde ilişkiler sürüdürülüyor...

               Tüm bunlar olurken, 20 yılı aşkın bir süredir iktidar olan AK Parti sözde Arap Baharı dönemini ve Suriye’deki iç savaşın ilk yıllarını hariç tutarsak ve İsrail ile olan gerilimleri de dışarıda bırakırsak çok yönlü bir dış politikayı benimsemiştir. Bu politikanın temellerinin 1990’lı yılların sonunda İsmail Cem’in dış işleri bakanlığı görevinde bulunduğu dönemde atıldığını söylersek yanlış olmayacaktır.

               Bu çok yönlülük ve pragmatik içerikli dış politikanın, belli dönemlerde tutunum ideolojisi çerçevesinde ve dış etkenler nedeniyle geri plana atıldığını yukarıda bahsetmiştik. Çok yönlülüğün ölçüşüne ilişkin çeşitli eleştiriler olmasına karşın, Türkiye’nin bu politikada ısrarcı yaklaşımı gözden kaçmamaktadır. Öyle ki, NATO üyesi Türkiye Rusya ile ilişkilerini ekonomik alanda ilişkilerini derinleştirirken askeri alanda da stratejik bağlamda ilişkilerini geliştirmektedir. Buna ek olarak 2008 Rusya-Gürcistan ve son olarak Rusya-Ukrayna savaşlarında Türkiye önemli bir bölgesel aktör olarak rol oynamayı başarmıştır.

               Ekonomik anlamda açılımlarını sadece Rusya ve Körfez ülkeleriyle sınırlı tutmayan Türkiye son dönemde Çin Halk Cumhuriyeti ile de ilişkilerini pragmatik bir düzlemde sürdürürken, ‘’Uygur Konusunu’’ uluslararası alanda ön plana çıkarmamıştır! Çin ile gelişen ilişkilerin neticesinde Şangay İşbirliği Örgütü ile de ilişkilerin geliştirilmesi dış politika ajandasında ön plana taşınmıştır. Aynı dönemde Türk Devletleri Teşkilatı’nın daha bir kurumsal kimliğe bürünmesine yönelik adımlar atılmıştır. Bu adımların atılmasında AB ile ekonomik ve stratejik işbirliğinin devam etmesine karşın ‘’tam üyelik’’ sürecinin şimdilik rafa kaldırılmasının etkisi büyüktür !

               Gelelim Türkiye’deki seçimlere, gerek parlamento gerekse başkanlık seçiminin sonucunun Türk dış politikasının nasıl şekilleneceğine dair soruların arttığı bir dönem yaşıyoruz. Türkiye Cumhuriyeti’nin dış politikasındaki yönelimin ve küçük değişiklerin Türkiye-KKTC ilişkilerini ve Kıbrıs sorununu da etkileyeceği bir gerçek. Ancak bu gerçeklik Kıbrıslı Türklerin gönüllerindeki x veya y partisine olan yakınlık üzerinden taraf olma halini yaratmasını gerektirmez.  Özellikle, kanaat önderleri, bürokratlar ve siyasi parti yöneticilerinin bu konuda taraf olma gibi bir halleri olmadığına inanıyorum. Bu naçizane görüşümde siyasilerin, bürokratların ve kanaat önderlerinin önceliklerinin Türkiye-KKTC ilişkilerinin iyi bir düzlemde, sağlıklı bir şekilde ilerlemesinine  katkı yapmalarıdır.  Burada tutunum ideolojilerinden daha çok karşılıklı anlayış ve gerçekçi politikaların takip edilmesi gerekmektedir. (Elbette bu yaklaşıma sahip olunması seçim süreci ve sonrasındaki dış politika yönelimine ilişkin akademik çerçeveden değerlendirmede bulunmamak anlamına gelmiyor. )

               Seçimlerde ve sonrasında Türkiye’deki muhalefetin dış politikadaki yaklaşımlarına ilişkin yazımın başında da belirttiğim üzere gerek ulusal gerekse uluslararası düzeyde çeşitli değerlendirmeler yapılmaktadır.               

               Bu değerlendirmelere bakınca muhalefetin (Millet İttifakı) yekpare bir görüntüyü yansıtmadığını söyleyebiliriz.  Muhalefetin hem fikir olduğu nokta şu ki dış politikada karar alma sürecinin kurumsal bir yapıya kavuşturulması. Bunun dışındaki konularda farklılıklar göze çarpıyor. Örneğin şu ana kadar olan süreçte CHP’nin Batı dünyasıyla ilişkilere daha çok bir önem veren ve geleneksel hariciye nazırlığı kadrolarının politikalarını ön plana çıkarabileceği izlenimi söz konusu olmakla birlikte Suriye, Rusya ve Kıbrıs konularında farklı yaklaşımları da bünyesinde barındığını söylemek mümkündür. CHP, HDP ve diğer partiler Türkiye’nin AB üyeliğine önem verirlerken,  İYİ Parti’nin bu konuda daha az istekli olduğu dikkat çekiyor ve farklı yaklaşımlar gündeme gelebiliyor. NATO’ya bakış açılarında da muhalefet partilerinin yekpare olmadıkları dikkat çekmekte, HDP ve TİP dışında kalan partilerin Türkiye’nin NATO üyeliğinin devamından yana oldukları görülürken, tüm partilerin bileştiği nokta ise Şangay İşbirliği Örgütünden uzak durulması ve Rusya ile iyi ilişkilere ‘’Evet’’ denirken , ilişkilerin daha fazla derinleştirilmesi hususunda bir fikir birliği söz konusu olmuyor. Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin de muhalefet partileri arasında farklı görüşler hakimken,  Türkiye’nin ulusal çıkarlarının korunması bağlamında ağırlıklı bir görüş birliği hakim. HDP ve TİP dışında kalan partiler tarafından Konstrüktivist bir dış politika anlayışının Kıbrıs konusunda ön plana çıkarıldığını söylemek mümkündür. Buna ek olarak Akdeniz’de münhasır ekonomik bölge ilanı konusunda da İYİ Partinin diğer partilerden ayrılarak Türkiye’nin münhasır bölge ilan etmesi gerektiği fikrini de önemsediği gözden kaçmıyor.

               Suriye konusunda, tüm muhalefet partileri Esad yönetimiyle diyaloğun başlatılmasından yana gözükürken özellikle PYD ile istişare ve ilişkiler konusunda ayrılıklar derinleşiyor. Bu bağlamda özellikle CHP ve HDP diğer partilerden daha farklı yaklaşımlara sahip olabilecekleri izlenimini veriyorlar. Türkiye’nin Suriye’deki askeri varlığı konusunda HDP ve TİP dışındaki partiler hem fikir...      

  Görüldüğü üzere muhalefetin iktidara gelmesi halinde de Türk dış politikasında yekpare bir görüntünün verilmesi pek muhtemel değil, bu durumun iç siyasete de yansıyayacağını düşündüğümüzde genel itibariyle seçim sonrasında muhalefetin kazanması halinde durumu ''geçiş süreci'' olarak da tanımlama olasılığı artıyor... Mevcut iktidarın kazanması halinde ise dış politikada bazı konularda ''fabrika ayarlarına'' dönme ihtimalinin sinyalleri verilmektedir... Bu arada Başkanlık seçimiyle parlamento seçiminde farklı neticeler alınması halinde ise siyasal anlamda bir kilitlenme veya fırtına söz konusu olabilir !

       Türkiye’de mevcut iktidarın ya da muhalefet partilerinin seçimleri kazanması halinde belirecek olan dış politikadaki ana ve tali yolları olabildiğince mutevazı bir şekilde sizlere yorumlamaya çalıştım... Bu yorumlar elbette veriler ışığında değerlendirmeler ve öngörülerden ibaret, bu bağlamda gelecek günlerdeki gelişmeleri hep birlikte göreceğiz.  Türkiye ile ilişkiler bağlamında da tüm kesimler için diyalog ve diplomasinin ön plana çıktığı ve karşılıklı anlayışın hüküm süreceği bir dönem olmasını  diliyorum...

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.