Savaşların ve dondurulmuş uyuşmazlıkların gölgesinde BM Genel Kurulu!

Yayın Tarihi: 27/09/23 07:00
okuma süresi: 6 dak.

Birleşmiş Milletler’in 6 ana organından bir tanesi olan Genel Kurul, BM’ye üye tüm ülkelerin temsil edildiği aynı zamanda BM’ye üye olmayan, uyuşmazlıklarda taraf olan yapıların da söz alabildiği dünyanın en büyük diplomasi arenasıdır…  Bu organın temsiliyette en büyük organ olmasına karşın kararları bağlayıcı değil, tavsiye niteliğindedir… 

BM Güvenlik Konseyi ise kararları bağlayıcı olması nedeniyle en etkili BM organıdır. Ancak özellikle daimi üyelerin ‘’veto’’ hakkının olması uluslararası sistem içerisinde savaşların, uyuşmazlıkların ve gerilimin üst düzeye çıktığı dönemlerde bu organın karar almasını engellemekte ve ilgili organı işlevsizleştirmektedir…

BM Genel Kurulu’nun New York’taki toplantısı yukarıda bahsettiğim atmosferde gerçekleşti… Uluslararası sistem içerisinde derin çelişkilerin, komplikasyonların  ve savaşların  olduğu bir dönemden geçiyoruz…

Bu şartlar altında, BM Genel Kuruluna,  BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyelerinden sadece ABD"nin üst düzeyde katılım göstermesi dikkat çekiciydi!

BM Genel Kurulu’nda dünya sorunları tartışılırken Karabağ’da Azerbaycan-Ermenistan çatışması başlıyordu… Karabağ’da Azerbaycan topraklarına yapılan saldırılar neticesinde başlayan savaş dünyadaki karmaşıklaşan uluslararası ilişkiler sistemini yansıtıyor… 

Uluslararası ittifaklar ve örgütler üzerinden mevzuyu okuduğumuzda ortaya çok farklı bir tablo çıkıyor… NATO’nun lider konumundaki ülkesi Amerika Birleşik Devletleri  ve Fransa, Rusya’nın önderliğinde kurulan Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü’nün üyesi Ermenistan’a destek verirlerken, Rusya ise NATO üyesi Türkiye ile birlikte NATO’nun Barış İçin Ortaklık programına dahil olan Azerbaycan’ı destekliyor… İlgili savaş bize sistem içerisinde jeopolitik öncelikler ön plana çıkarken aynı şekilde sistemin ne  kadar karmaşık bir hal aldığını anlatıyor…

Uluslararası ilişkiler sistemi içerisinde başka bir mücadele alanı da Orta Afrika, son 4-5 aydır bölge ülkelerinde: Mali, Burkina Faso, Nijer ve Gabon gibi ülkeler BM Güvenlik Konseyi daimi üyelerinin güç mücadelesine sahne oluyor, son dönemde özellikle Rusya ve Fransa arasındaki siyasi ve askeri güç mücadelesi göze çarparken, Çin Halk Cumhuriyeti ise doğrudan yabancı yatırım üzerinden ekonomik etkinliğini artırıyor…

ABD, Avrupa Ülkeleri ve Çin arasında bir tarafta finansal ve ticari ilişkiler devam ederken, öte yandan Güney Asya ve Pasifikte raralarında rekabet ve gerilim  zirve yapıyor…

Karadeniz havzasında Ukrayna ve Rusya arasındaki savaş hız kesmiyor, savaş NATO ve Rusya arasındaki bir rekabeti temsil ederken, BM Güvenlik Konseyi’ni işlevsiz kılan en önemli savaş olarak görülebilir… Bu savaşla birlikte AB güvenlik mevzularını tamamıyla NATO’ya teslim etmiş gibi gözüküyor… Türkiye ise  bölgedeki jeopolitik gücünü gerek arabulucu rolü gerekse tahıl koridoruyla ve mülteci kriziyle birlikte maksimize ediyor… Türkiye NATO üyesi bir devlet olmasına karşın, oynadığı arabulucu rol ve çok yönlü dış politikayla ‘’yarı-tarafsız’’ bir devlet pozisyonunu andırıyor… 

Akdeniz havzasında da durum pek farklı değil. Gerek bölgesel gerekse küresel güçlerin rekabet alanı durumunda….

BM Güvenlik Konseyi’nin 5 daimi üyesi bölgede derin bir rekabet içerisinde, Afrika ve Hint Okyanusu’na ulaşmada Akdeniz önemli bir nokta… 

Akdeniz’de olası enerji hatları ve kaynakları için de rekabet ileri bir noktaya geliyor…  Son dönemde Türkiye’nin Mısır ve İsrail ile  ilişkilerini yeniden kurmaya çalışırken, Kıbrıs konusunda BM’nin 77. Genel Kurulu’ndaki pozisyonunda durmuştur. Bu noktada ‘’iki devletlilik’’ vurgusu ön plana çıkmıştır…

Bu vurgu ön plana çıkarken BM Güvenlik Konseyi’nin 541 sayılı kararı ve bununla birlikte AİHM’deki mülkiyet sorununun hangi düzlemde çözüleceğine ilişkin sorunsallar da ortada durmaktadır. Bu noktada Avrupa Konseyi üyeliği mevzusu da Türkiye bakımından ne olur? Diye sormadan da geçemiyoruz… Ya da Türkiye Avrupa Konseyi’ndeki üyeliğini çok dikkate alır mı?

İki devlet vurgusunun (KKTC'nin tanınması) çeliştiği diğer bir nokta da Türkiye’nin tüm ada üzerindeki anayasal düzenin korunmasına ilişkin sahip olduğu garantörlük pozisyonunu! Bu noktada Türkiye’nin İsrail, Suriye ve Mısır ile olan ilişkilerinin jeopolitik anlamda Türkiye’nin garantörlük pozisyonuna bakışını da belirleyici olabileceğini söylemek mümkün!

Kıbrıs Elen liderliği de bulunduğu pozisyonu pek değişmiyor…  Kıbrıs konusunda ucu açık görüşmelere devam diyor… Bununla birlikte son dönemde İsrail, Yunanistan ve hatta Hindistan ile bölgede yeni aranjmanlara girmeye çalışıyor…

BM Genel Kurulu öncesinde BRICS’in Johannesburg zirvesinde (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin, Güney Afrika) Arjantin, Iran, Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri ve Etiyopya’nın üyelik süreçlerinin başlatılmasına karar verilmesi de uluslararası ilişkiler sisteminde çok kutuplu sistemin yerleşmesi anlamına geliyor… 

Çok kutuplu sistemin anlamı; Jeopolitik öncelikler, rekabet, çatışma, aşırı milliyetçilik, mülteci krizi, otoriterlik ve kaos anlamına geliyor. Siyasi tarih ve uluslararası ilişkiler teorileri bizlere bunları söylüyor.

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.