Buraya dikkat!

Yayın Tarihi: 03/11/23 07:00
okuma süresi: 7 dak.

Son haftalarda yurt dışında ve yurt içinde gündem oldukça yoğun. Yurt dışı gündeminin en öncelikli konusu tabii olarak İsrail’in Gazze’deki operasyonları.

Son yazımızda Hamas’ın haftalar önce yanı başımızda başlattığı, İsrail’in de pervasızca sürdürdüğü menfur saldırıların hem arka planına hem de insani boyutuna kısmen değinmiştik. Tablo zaten bu yönüyle de berrak olduğu için dikkati bugün bununla bağlantılı başka bir konuya çekmek isterim: O da ülkemizde artık farklı bir boyut kazanan yabancılara taşınmazların devri meselesidir.

Çünkü unutulmamalıdır ki İsrail devleti Theodor Herzl’in Siyonist stratejisine uygun olarak, yani toprak satın alımı yapılarak Filistin’de sıfırdan kurulmuştur. Kurulduğu günden bu yana da yayılmacı politikasıyla, kimi zaman Siyonist stratejiyle kimi zaman da silah zoruyla genişlemiş ve bugün kurulduğu Filistin topraklarını neredeyse tamamen ilhak etmiştir, hâlihazırda da halkını sindirmektedir. Nitekim bugün Gazze’de yaşananlar, çıkış sebebi her ne kadar farklı olsa da, Siyonist manifestonun ve ilgili olan yayılmacı politikanın devamı olarak görülebilir.

O halde yüz ölçümü bakımından küçük ama son yıllarda yoğun ilgi gören cennet adamızda benzer bir durumla karşılaşmamak için bu meseleye önem vermemiz gerekir ki savaşla kazanılan topraklarımızı ticari satışla kaybetmeyelim.

Bu bağlamda dikkati çekmemiz gereken en önemli husus ise son yıllarda Yahudi inancına mensup ve/veya İsrail asıllı kişilerin (ki burada şahıslarla hiçbir kişisel meselemiz olmadığını belirtmek isterim) gerek gerçek kişi olarak gerekse tüzel kişiler vasıtasıyla İskele ve Gazimağusa civarlarında giderek daha fazla toprak edinmeleridir. Bu gelişmeyi tarihi bir bakış açısından değerlendirecek olursak şunu vurgulamalıyız ki yaklaşık 130 sene önce Theodor Herzl ve Davis Trietsch Kıbrıs’ta Yahudi devletinin kurulması için birçok girişimde bulunmuştur. Bu girişimler her ne kadar sonuçsuz kalmış olsa da Trietsch yine de bu konuda uzun yıllar ısrarcı olmuştur. Onun davasına gönül vermiş olanların ve özellikle Mizrahiler’in bugün hâlâ bu görüşü benimsedikleri, konuyla ilgilenen herkes tarafından bilinmektedir. Bunu kendi ağzından dinlemek veya yazılarından okumak isteyenler internette çok kısa bir araştırma yapabilir. Ayrıca bazı yorumcuların Karpaz Yarımadasının, Yahudilerin 'Vadedilmiş Topraklar' sınırları içinde yer aldığı iddiasında bulunduğunu da belirtmek faydalı olabilir.

Tabii burada tek tehlike Siyonist ideolojiden gelmemektedir. Kuzey Kıbrıs’ta farklı uyruklara mensup birçok kişi taşınmazlar satın almaya gayretle devam etmekte veya buna ilgi duymaktadır. Öyle ki yabancılara taşınmaz satışını düzenleyen ve hâlâ yürürlükte olan 13/2008 sayılı yasanın yürürlüğe girdiği tarihten bu yana, Ada’nın %35’i olan ülke topraklarımızın yaklaşık %6'sının yabancılara satıldığı hesaplanmaktadır. Eğer bu eğilim devam ederse, bazı araştırmacılara göre önümüzdeki 50-60 yıl içinde KKTC topraklarının %50'si yabancı uyrukluların mülkiyetine geçmiş olabilir. Bu da yasanın uygulanmasıyla ilgili endişeleri beraberinde getirmektedir ve ülkemizin toprak bütünlüğünün koruması konusundaki kaygıları artırmaktadır. Bu nedenle, yeni bir yasal düzenlemeye ihtiyaç vardır. Bununla ilgili dünyada birçok örnek model olduğunun altını çizelim. Mesela Malezya, Hindistan, Suudi Arabistan, Arjantin, Tayland veya Ürdün’de taşınmazların satışı belli koşullara bağlanmıştır veya tamamen yasaklanmıştır.

Sözü geçen koşullardan örnek verecek olursak bazı ülkeler bir taşınmazın alımını ticari amaçlarla sınırlandırmakta veya yabancılara sadece kendi vatandaşı olan biriyle bir mülkü ortaklaşa sahiplenmeye müsaade etmektedir. KKTC'nin yabancı yatırıma olan ihtiyacı ve geniş turizm ekosistemine sahip olması sebebiyle, sunulan koşulların burada uygulanması ülkenin gelişimi için ciddi sorunlar teşkil edebilir. O nedenle Kıbrıs’a mahsus bir model olabilecek yabancılara taşınmaz malın satışı yerine uzun vadeli kullanım hakkının verilmesi önerilebilir. Böylece hem ülkenin menfaatleri hem de müteahhitlerin hakları gözetilmiş olacaktır.

Bu yaklaşımla ülkenin bütünlüğü korunurken aynı zamanda yabancıların ülkemizde ikamet etmeleri veya düzenli olarak tatil yapmaları sağlanabilir. Örneğin, daire veya müstakil ev edinme ihtiyacı olan yabancılara 50 yıl, 60 yıl gibi geçici kullanım hakları tanınabilir. Otel veya tatil köyü gibi yatırımlar içinse daha uzun vadeli seçenekler sunulabilir. Süre sonunda taşınmaz o günkü bedele ya bir KKTC vatandaşına satılabilir ya da devlete devredilebilir.

Tabii yukarıda sözü geçen taslak sadece bir öneridir. Bunun yanında başka uygun formüller de düşünülebilir. Burada önemli olan tek şey, taşınmazların yabancılara satışları daha da artmadan gerekli adımların atılmasıdır. Ülkemizin sınırlı toprak varlığını korumak, müzakere sürecindeki egemen eşitlik tutumumuz kadar önemlidir ve tarihsel sorumluluğumuzun bir gereğidir. Kıbrıs'ın yakın tarihi ve son bir asırda Filistin’de gerçekleşen olaylar, konunun aciliyetini göstermektedir.

*****

“Filistin’de olayları görüyoruz. Filistin halkının sivil ve masum insanlarına, çoluk çocuğa yapılanları gördük. Dolayısıyla Kıbrıs’ta da bizlerin Doğu Akdeniz’deki varlığımızın sürdürülebilmesi için, milli değerlerin, bekanın; hem yavru vatan hem anavatan hem ‘Mavi Vatan’da hakkımızın hukukumuzun korunması için mutlak surette Kıbrıs’ın kuzeyindeki egemen Türk devletinin yaşaması gerekiyor.”

Ersin Tatar

27 Ekim 2023 – Çanakkale/TÜRKİYE

#mesajınızvar
Levent ÖZADAM'dan
#mesajınızvar
Gözden Kaçmadı
#gozdenkacmadi

Yorumlar

Dikkat!
Suç teşkil edecek, yasadışı, tehditkar, rahatsız edici, hakaret ve küfür içeren, aşağılayıcı, küçük düşürücü, kaba, müstehcen, ahlaka aykırı, kişilik haklarına zarar verici ya da benzeri niteliklerde içeriklerden doğan her türlü mali, hukuki, cezai, idari sorumluluk içeriği gönderen Üye/Üyeler’e aittir.

Diğer Kaan Cenk ADASOY yazıları